Küresel ekonomik güç dengesinin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere evrildiği bir dönem yaşıyoruz. Türkiye ekonomisi de dikkat çeken ve ilgiyle izlenen ülkelerin başında geliyor. Öyle ki Türkiye, 2002'den sonra gösterdiği performansla yeni entegrasyonların, ortaklık ve işbirliklerinin başlıca aktörü oldu. G20'de dönem başkanlığını üstlenmesine kadar uzanan bu başarı karnesinde, enerji konusunda da yeni projelerin mimarı olmaktadır.
Hatta küresel konjonktürden dolayı Türkiye'nin enerji konusunda da tarihinde en avantajlı olduğu dönemi yaşadığını söyleyebiliriz. Türkiye enerjide coğrafi konumunun sağladığı avantajı ilk kez kullanıyor.
Bu durum, dış müdahaleler nedeniyle olumsuz etkileniyor olsa bile, ekonomideki temel göstergelerde devam eden olumlu süreç sayesinde enerji politikalarında önemli adımlar atılıyor.
ÜLKE SINIRLARI ENERJİYLE ÇİZİLİYOR
Türkiye enerji kaynaklarına sahip olmasa bile, etrafı enerji kaynaklarıyla çevrilmiş bir ülke. Türkiye'nin sınırlarına yakın Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, İran ve Suriye, petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynakları açısından dünyadaki en zengin ülkelerin başında geliyor.
Yer altındaki petrol ve doğalgazı uluslararası pazarlara taşıyacak sürecin asıl aktörlerinden biri ise Türkiye.
Kuzey Irak Kürt Bölgesi'nin 2013 yılında başladığı bağımsız petrol ihracatında kilit ülke nasıl Türkiye'yse, İran, Azerbaycan ve diğer tüm ülkeler için de Türkiye, doğal gaz için geçişin en ucuz ve güvenli sağlanacağı ülke anlamını taşıyor. Böyle bir gerçeklik varken, Türkiye'nin TANAP gibi, Türk Akımı gibi büyük projeleri üstlenmesi, Türkiye'ye enerji konusundaki duyulan güveni artırıyor.
Tam bu noktada, enerji arzını sağlayacak ülkelerden gelecek doğal gaz, petrol gibi enerji kaynaklarının Türkiye topraklarına ilk girişinin doğu ve güneydoğu bölgesindeki şehirlerden yapılacağını göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü bu bölgede oluşturulmak istenen kaotik ortam ve çatışma algısı sonucunda, enerji arz güvenliğinin tehlikeye gireceği çok açık.
Güvenlik sorununun olduğu bir bölgede, ne enerjinin geçişini sağlayacak boru hatları döşenebilir, ne de bu altyapı çalışmalarının yürütüleceği güvenli bir ortam kurulabilir. TANAP'ın geçiş güzergahında bulunan illerden Ardahan, Kars, Erzurum gibi şehirler Doğu illeri. Bu şehirlerde TANAP'la birlikte ciddi bir ekonomik faaliyet başlayacakken, 7 Haziran sonrası ortaya çıkan tablo ve çıkan çatışmalar tüm bu süreçte olumsuz bir algıya sebep olmaktadır.
TÜRKİYE ENERJİ OYUNUNDAN ÇIKARILMAYA ÇALIŞILIYOR
Türkiye'de olduğu gibi, dünyanın birçok ülkesinde de siyasi istikrarsızlık ve enerji arasında bir zincir mevcut. Yaklaşık 2 yıl öncesine kadar ismi bile duyulmayan DAEŞ'in, kısa sürede güçlenmesinde petrolden sağladığı gelirin büyük katkısı var. Enerjideki hakimiyet kimdeyse, bölgedeki siyasi ve ekonomik gücün adresi de belli oluyor.
Türkiye'nin 2011-2015 döneminde enerjide attığı adımlar, aynı zamanda hedefe konulmasında da önemli bir etken. Çünkü jeopolitik konumunun sağladığı avantajı ekonomideki başarısı ve siyasi istikrarıyla kullanmaya başlayan Türkiye, enerji projeleriyle öne çıkmaya başladı.
Türkiye'nin “Enerji merkezi” olma yolunda ise bulunduğu bölgede stratejik öneme sahip. Bu bölgedeki siyasi uzlaşma ve sosyal barış, bölgesel ekonomiyi belirleyecek kilit değişken olan enerjinin akışını hızlandıracak. Ancak bu gücü Türkiye'ye kaptırmak istemeyenler, Türkiye'de enerjiyi bir şekilde akamete uğratmak istiyorlar.
Türkiye üzerinden enerji geçişinin sağlanamayacağına dair algı oluşturularak enerjinin taşınma rotasını farklı bölgelere ve ülkelere yönlendirme çabaları, geçmişte olduğu gibi, tekrar tezahür edebilir. Bu noktada enerji satrancındaki hamlelerin daha da zorlaşacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Çözüm ise Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarını yeniden kazanmasında. Çünkü Türkiye'nin enerji oyunun dışında kalmaması için siyasi belirsizlik ortamının bir an önce sona erdirilmesi gerekiyor.