15 Temmuz'da Türkiye, millet ve devlet düşmanı, NATO ve ABD uşağı, TSK içine sızmış, FETÖ mensubu terörist ajanların saldırısına uğradı. Hedefleri Türkiye'de iç savaş çıkarmak suretiyle ülkemizin işgal edilmesine zemin hazırlamaktı. Hatay'da yakalanan yarbay rütbesinde cuntacı terörist itiraflarında, kalkışmanın başarılı olması halinde Kobani'de bekletilen Ortadoğu'da ABD'nin kontrolündeki bazı ülkelerin askerlerinden ve terör örgütlerinden oluşan 60 bin Şii milis askeri ve terör örgütü militanlarının, Türkiye'ye sokulacağını öncelikle Hatay ve İskenderun'un işgal edileceğini belirtmişti. Bu amaçla Adana İncirlik'te FETÖ'cü hainler ile birlikte ABD'li subayların katıldığı aylarca süren toplantılara Ortadoğu'daki bazı ülkelerin askeri yetkililerinin katıldığı cuntacı terörist tarafından itiraf edilmişti. Devlete isyan eden cuntacı teröristlerin, Hatay'da başlatmak istedikleri iç savaşı mezhep çatışmasına yol açacak provokasyonlar üzerinden gerçekleştirmek için girişimde bulundukları, hatta önemli sayıda silah ve mühimmatı önceden tespit ettikleri yüzlerce provokatöre teslim ettikleri de güvenilir kaynaklarca iddia edilmişti.
Cumhuriyet tarihinin en kanlı kalkışması TSK içine sızmış FETÖ askerleri tarafından gerçekleştirilmek istendi. Oysa geçmişte kendilerini, cemaat, hizmet hareketi olarak adlandırılıp tüm Türkiye'yi uzun yıllar dini geleneksel cemaatler içinde gösterip aldattıkları bir vakıa olarak karşımızda duruyor. Toplumda alnı secdeye değen, karıncayı bile incitmeyen dini bir cemaat algısı yaratılmasının arka planı FETÖ için oldukça önemli. Üst aklın, Türkiye'deki tetikçi gücü Gladyo yapısı olduklarının deşifre olmaması FETÖ için hayati öneme sahipti. Deşifre oldukları taktirde uzun yıllardan bu yana gerçekleştirdikleri suikast ve siyasi cinayetleri örtmeye yönelik ''psikolojik harp faaliyetleri'' boşa çıkacağı gibi yargılanmaları durumunda devlet içindeki güçlerini kaybederek tasfiye edilmeleri kesin gibi gözüküyordu. Bu durumda, Türkiye'de varoluş sebepleri ortadan kalkacak dış destek de otomatikman kesilecekti. 15 Temmuz kalkışmasında FETÖ askerlerinin 'Kamikaze'' tipi saldırılarında bu psikoloji içinde hareket ettiğine yönelik birçok olay var. 15 Temmuz kalkışması sonrasında yaşanan gelişmeler Türkiye'de kamu vicdanını yaralayan önemli kaza veya zehirlenme süsü verilmiş suikast ve siyasi cinayetlerin savcılıklarca yeniden ele alınmasının yeni deliller ışığında elzem olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Esasen Dink, Hablemitoğlu ve Yazıcıoğlu suikast ve cinayetleri ile ilgili olarak soruşturma savcıları FETÖ'yü mercek altına almış durumda.
2009 yılında Yazıcıoğlu ile birlikte 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası süsü verilmiş bir suikastla karşı karşıya olduğumuzu daha önceki yazılarımda ifade etmiştim. Ancak helikopter havada iken, olay mahalline 28'5 Km uzaklıktaki 2 adet F-16 ve 1 adet F-4 savaş uçaklarının da aynı bölgede eğitim çalışmalarını yoğunlaştırmaları, üç savaş uçağının helikopterin uçuş güzergâhının olduğu bölgede havada olması nedeniyle helikopteri kasıtlı bir şekilde jetlerin düşürme ihtimali uzmanlara göre oldukça güçlü görünüyordu. Ancak Hava Kuvvetleri'ne ait 3 savaş uçağının neden Muhsin Yazıcıoğlunu hedef seçtiklerinin cevabı o süreçte verilemediği için kamuoyunda bir kesim bu olayı bir kaza olarak değerlendiriyordu. Ancak 15 Temmuz kalkışmasında F-4 ve F-16 savaş uçaklarının başlattığı FETÖ kalkışmasında savaş uçakları pilotlarının neredeyse yüzde 80'inin FETÖ militanı olduğunun ortaya çıkması, Yazıcıoğlu suikastındaki tereddüt ve çekinceleri ortadan kaldırmıştı. Dönemin savcısı Ferhat Sarıkaya'ya Şemdinli davasında eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ı sanık yapma emri veren terörist başı Gülen'in, Muhsin Yazıcıoğlu'nun da öldürülme emrini de Hava Kuvvetleri İmamı'na vermiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yazıcıoğlu bulunduğu helikopterin düşüşünden 48 saat sonra helikoptere ulaşıldığının açıklanmasına rağmen helikopterin düşüşünden yalnızca 160 dakika sonra Hava Kuvvetleri'ne mensup iki helikopterin kaza mahalline indiği helikopterden çıkan iki askerin helikopterin dış bir etki ile düşürülüp düşürülmediğini ortaya çıkaracak cihazları (Karakutu)helikopterden aldıklarına dair görüntülerin dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e gönderildiği ve Cumhurbaşkanlığı DDK'nun olayı araştırdığını biliyoruz. FETÖ militanları tarafından, helikopterin dış bir etki ile düşürülüp düşürülmediğini ortaya çıkaracak cihazların ortadan kaldırılması ile helikopterin düşüş sebebinin tespit edilmesi önlenmiş oluyordu. Üstelik cihazları çalan kişilerin mahkemede susma haklarını kullanarak kendilerine bu emri veren üstlerine güvenerek deşifre etmemeleri ve birkaç ay içinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmaları korunduklarının en açık belirtisi olarak görünmekteydi.
15 Temmuz kalkışmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı büyük bir ihtimalle Marmaris'te kaldığı otelde öldürmek üzere özel seçilmiş özel birlik içinde bulunan Yarbay Davut Uçum ve Astsubay Aydın Özsıcağın Muhsin Yazıcıoğlu suikastında delilleri karatmak amacıyla helikopterin karakutusunu söken kişiler olduğunun ortaya çıkması Muhsin Yazıcıoğlu'nun FETÖ tarafından öldürüldüğünün açık bir işareti gibi görünüyor. Diğer taraftan DİNK cinayeti ile ilgili olarak eski Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ve iki Jandarma istihbarat görevlisinin göz altına alınmaları bu cinayetin de aydınlatılması yolunda kuvvetli delillerin elde edildiğini ortaya koyuyor.
Zira Dink veya Yazıcıoğlu suikastlarının arkasındaki örgüt çıkarılırsa domino etkisi ile Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Özal, Behçet Oktay, Hablemitoğlu, Aselsan mühendislerinin şüpheli ölümleri, Danıştay, Rahip Santora suikast ve cinayetleri başta olmak üzere bütün siyasi cinayetler ve azmettiricileri ve faili meçhullerin çözülme ihtimali yüksek görünüyor. Başarı oranı FETÖ'nün etki alanının güvenlik ve istihbarat birimlerinden ne kadar temizlendiğiyle doğru orantılı olduğu da açık bir şekilde görülebiliyor.