Nazizm geri mi geliyor?

04:0026/11/2016, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Ayşe Böhürler

Birleşik Avrupa fikrini ilk dillendiren Fransa kralı Henri Navarre'dir.



Kral Henri 1600-1700 yılları arasında on beş Hristiyan devletini temsil eden daimi bir komite kurma fikrini ortaya atar. Bu komite; dini çatışmalar ve milli sınırlar içindeki karışıklıklarla ilgilenen ve Doğu'dan gelen –

o günlerde bu Türkler demekti

- herhangi bir tehlikeye karşı ortak bir eylem olarak hareket edebilme özelliklerine sahip olmalıdır.



Fransa Kralı Henri'nin “

büyük proje”

dediği bu fikir 350 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı'nın büyük savaş lideri Churchill ve Roosevelt tarafından hayata geçirilir. 'Birleşik Avrupa'nın bir dünya liderliği projesi olduğunu vurgulayan Churchill, İngiltere'nin konumunu şöyle tanımlar… “Bizler yeni dünya liderliğinin ve bu büyük projenin hizmetkarlarıyız…”



Nazizmin ve komünizmin düşmanı olan iki lider Churchill ve Franklin Roosevelt kendi deyimleriyle '

özgür dünya'

ya birlikte şekil verirler. Roosevelt 1941'de yaptığı bir konuşmada dört büyük özgürlükten söz eder: “

Konuşma ve ifade özgürlüğü, ibadet etme özgürlüğü, yoksulluktan kurtulma özgürlüğü, korkudan kurtulma özgürlüğü…



Churchill üç ya da dört ordu gruplu bir sistemin tek bir üst merkeze bağlı olduğu bir dünya hükümeti de hayal eder. Bu, şehirleri yerle bir olmuş, 50 milyon kayıp vermiş, en önemlisi de içinden çıkan bir güçle savaşmış, kendinden utanan Avrupa'yı canlandırma ve ayakta tutma projesidir.



Bugün gelinen noktada bu projenin hizmetkarı olarak kendini konumlandıran İngiltere birlikten çekildi. Birleşik Avrupa'nın karşı olduğu değerler Avrupa'ya yeniden hakim olmaya başladı. Nazizm yükselmeye başladı.



Hukukun üstünlüğünden, ifade özürlüğünden başlayarak Birleşik Avrupa birçok noktada çelişkiler yaşamaya başladı, tutarlılığını kaybetti. Mesela nefret yasaları; “Ermeni soykırımı yoktur” demek suç, ama Müslümanlara her türlü hakaret etmek serbest hale geldi.



“Kendi halkını korkudan emin kılarken”, Ortadoğu'daki kargaşanın mimarı oldu. Üstün terbiyeci, kurallarını dayatan ırk misyonunu hiç terk etmedi. Sömürgelerin bağımsız devletler haline gelmesi bu durumu değiştirmedi.



Geçen haftalarda Almanya Cumhurbaşkanı'nın hem hakim, hem savcı, hem jüri görevini bir arada üstlenen Can Dündar'a destek çıkması çelişkiler yumağının en büyük ispatı.



Bugün ise, yaşadığı

siyasi krizi

Türkiye'yi krizin merkezi olarak görüp ve göstererek çözmeye çalışıyor.



Mültecilere vereceği bir tabak yemeği , onlar için sarf edilecek iki saatlik fazla mesaiyi hesap ederek insanlık değerleri üreticisi patentini korumaya devam etmek istiyor.



Avrupa bugün kendi vaat ettiği değerleri kendi içinde korumakta zorlanıyor.



Churchill'in ifadelerinde yer alan '

geçmişin kinlerini unutmak

' prensibi sadece lafta kalmış durumda.



Birleşik Avrupa'nın her bir ülkesinde yükselen Avrupa sağının fikirleri, Viyana kapılarındaki Türklere atıf yapan blog ve sitelerde İslam karşıtı fikirlerle şekillendiriliyor.



Avrupa dünyaya not verirken kendine de ayna tutmalı. Abdülhamit'e suikast yaptıktan sonra Belçika'da sakladığı Edward Joris'den Fahriye Erdal'a, aldığı tutumun bu ülke halkı üzerinde oluşturduğu etkileri görebilmeli. Bunun yanı sıra Türkiye'yi PKK, Fetö ve kendinden nefret eden aydınlar üzerinden tanımlamayı bir tarafa bırakmalıydı.



Bugün, 'Birleşik Avrupa' projesinin insanlara vaat ettiği, “

daha mutlu ve güneşli bir çağ, bilimin, bolluğun ve yüceliğin efendisi olan çocuklar”

kendi fikirlerini mutlaklaştırıp, başka ülkelere dayatıp, onları yok sayar hale gelmemelilerdi.



Keşke;



3 milyon mülteciden kurtulmak isterken yaptıkları pazarlık ortada olmasaydı.



Kendi ülkelerinde sistemlerini işletemeyip bunu söz konusu dahi etmeden Türkiye aleyhine tutum almasalardı…



Gelinen noktada Türkiye'deki terör saldırıları ve sınırlarımızın tehdit altında olması gündemleri dahi değilken bizden yana tavır koyacaklarına inanmak mümkün değil.



Artık güvenilir müttefiklerimiz de değiller.



Dünya zor bir süreçten geçiyor. Çözümü sınır aşırı operasyonlar ve asimetrik savaşlarla değil ulus devletlerle çözeceğini söyleyen Trump ve ekibi iktidara gelirken “Birleşik Avrupa”nın da eskisi gibi kalmayacağı tartışmaları da büyüyor. Bu durumda Avrupa Parlamentosu'nun kararını önemsemeden, kadim değerleri koruyarak yolumuza gitmeliyiz. Onların tuzu kuru ve ne halimizden anlayabilirler ne de bize misal teşkil edebilirler.



#Birleşik Avrupa
#Nazizm
#Henri Navarre
#Churchill
#PKK