Mânâyı koruyarak sureti değiştirmek

04:004/03/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Ayşe Böhürler

Kültür, bir 18. yüzyıl kavramı. Rönesans, sanayileşme, halkların ve yönetimlerin konumlarının değişimi... Cemil Meriç, kültürün 140 tanımı olduğunu söyler, bunların da muhayyel tasvirler olduğunu belirtir.



21. yüzyılda değişen teknoloji, kültürel bazda önümüze bambaşka süreçler, araçlar sürdü. Kültür formları, sunulan kalıplar değişti, yeni sahalar ortaya çıktı. Küreselleşme, endüstrileşme “milli kültür” üzerindeki değerleri değil piyasayı önceleyen bir yapı çıkardı. Kültür alanları arasında geçişkenlik, iç içelik kültüre yeni bir bakışı ortaya çıkardı.



Dün başlayan “3. Milli Kültür Şurası” bu değişimi göz önüne alarak, kültür politikalarının revize edilebilmesi noktasında önemli kapılar açıyor.



Şura'nın açılış konuşmasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Cumhurbaşkanımız “2023 vizyonuna uyumlu, uygulanabilir bir kültür yol haritası ortaya koymanızı istiyorum” diyerek hedefi belirledi. Kültürel yozlaşmaya vurgu yaparak, irfandan ve ahlaktan yoksun bir kültürün yozlaştırdığını söyledi. Kültürün çerçevesini irfan ve ahlakla çizdi.



Şura'nın öğleden sonraki konuşmacıları arasında yer alan Alev Alatlı'nın tespit ve önerileri şöyleydi:



*Hiçbir kültür boşlukta üremediği gibi, dünyadaki hakim kültürden bağımsız da olamaz. Hakim kültürü tanımak gerekir.



*Önümüzde yepyeni cesur bir dünya var. Biz o gelişmelerin farkında değiliz. Çok azımız ne olup bittiğini anlayabiliyoruz. Bilimsel gelişmelerin önümüze sereceği dünyayı görebilmek gerekir.



*Kültürün bir değer olmaktan çıkıp araçsallaşmasına engel olmalı.



*Popülist dogmalara sarılmaktan vazgeçmek gerekir. Popülist dogmaların ilk yaptığı şey değerleri aşağıya çekmek. Bununla birlikte ortaya çıkan anti elitizm akımı, değerleri taşıyan rol modelleri değersizleştiriyor. Üstün zekaların, sıra dışı vasıfların ortaya koyduğu şeyleri küçümsüyor. Itri de kimmiş, Picasso da ne yapmış gibi...



*Ters yüz edilmiş züppelik, kalite ve değerli olanı sıradanlaştırıyor, hiçleştiriyor. Bu halkçılık ya da demokratikleşme değil. Bu akım Türkçeyi de etkiliyor. Türkçede sığlaşma, seviye bildiren ifadelerin kalkması, Trt dahil 'siz' kelimesinin yerine 'sen” lafzının gelmesi dahil... Gündelik hayata sen dili hakim oluyor.



**Entel dantel küçümsenmesi, halk bunlardan anlamaz diyerek çıtayı iyice düşürüyoruz. Halkı kültürel entelektüel etkinliklerden krunacak bir çocuk haline getirmek halkçılıkmış gibi anlamlandırılıyor.



*Bozuk Türkçeyi popülizmle karıştırıyoruz. Düzgün Türkçe konuşmak seçkincilik sayılıyor. Halka yaklaşmak için düzgün Türkçe terk ediliyor, bunun tersi halk dalkavukluğundan vazgeçmek gerekir.



Alatlı önerilerle devam ediyor...



*Kendi kültürümüz kadar başkasını öğrenmek zorundayız.



*Sorunlarımızı onları üreten metotları kullanarak çözemeyiz.



*Türkiye Cumhuriyeti kazanımlarını yok sayarak da çözemeyiz.



*Farkında olsak da olmasak da geç kalmış bir Rönesans içindeyiz.



*Türkiye kendi mottosunu ortaya koymalı. O da “dünyanın iyiliği için Türkiye” olmalı.



...



Açılış konuşmacıları arasında bulunan Mehmet Genç “Kavramsız düşünce olamaz, fikir üretilemez. Kavramlar çeviri Türkçesiyle anlaşılamaz. Kavramsız kaldık” tespitinde bulundu, Mehmet Genç Hoca'nın ikinci önemli uyarısı da bilim ve ilimden yoksun kültür üzerineydi.



“Bilim, bireysel olarak yapılmaz kolektif olarak yapılır. Kültürümüze bilimin girmesi sağlanmalı.”



Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, köklerimizin bu topraklarda olduğunu ancak bunun, ufkumuzun dışarıya açılmasını engellememesi gerektiğini söyledi. Kültürel formlarda dönüşümün öneminin altını çizdi. “Manayı koruyarak sureti değiştirmek mümkün, bunu yaparak kültürümüzde süreklilik sağlayabiliriz.” dedi.



Şura ile ilgili yazmaya haftaya devam edeceğiz, umarım kararlar geleceğin kültür politikalarına rehberlik eder.




#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Kültür
#3. Milli Kültür Şurası