İranlı kadınlar 1997 yılından itibaren bıkmadan, yılmadan, ne gerek var demeden her Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olurlar. İranlı kadınlar her siyasi konuşmada bu konuyu gündeme getirir, tartışır da tartıştırırlar. Bunu İslami yasalara karşı çıkmak olarak algılayan mollara ve anayasaya rağmen…
İran Anayasasındaki 115. Madde; cumhurbaşkanı olabilecek kişilerin “
den olması gerektiğini söylüyor. Kadınların itirazları da tam burada başlıyor, “
ya da “
” kelimesinin anlamına ve yorumuna yoğunlaşıyor.
“Rical” denilince sadece erkeklerin anlaşılmasının yanlış bir yorum olduğunu söylüyorlar. Bu tartışmaları başlatan ve İran'ın ilk kadın Cumhurbaşkanı adayı olan Azam Talegani ile 2006'da röportaj yapmıştım. 1997'den itibaren 4 kez aday olup her seferinde de adaylığı reddedilen Talegani bu konudaki ısrarının nedenlerini şöyle izah etmişti:
“
Va Talegani devam etmişti… “
.” Talegani'nin bu öncülüğü Anayasa Koruyucular Şurası'nın her seferinde reddine rağmen birçok kadının Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olmasına sebep olmuştu. Dr. Mahbube Abbasgolizade de bunlardan birisi. O da Talegani gibi 4 yasama dönemi boyunca Cumhurbaşkanlığına adaylık için izin talep edenlerden. Abbasgolizade “Kadınların politik yaşama katılımı için mücadele ediyoruz. Ve en üst makamlar dahil olmak üzere kadınların katılımının önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Fakat sadece istemenin yeterli olmadığının da bilincindeyiz. Kadınların cumhurbaşkanı olabilmesi ya da politikada kadın kotası toplumsal yaşamda demokrasiyi garanti altına alamaz.”
Elbette bu konu sadece İranlı kadınların değil İslam dünyasının da problemleri arasında yer alıyor. İslam dünyasında kadına ilişkin konum ve değerlendirmelerde daha gerçekçi bir bakışa ihtiyaç var. Kadınların gündemin içinde olduğu bir dünyada onları gündemin dışında tutmak hayatın gerçekleriyle çelişiyor.
Benim kuşağım kadınlarının İslam'a bakışlarını etkileyen ve değiştirenlerden birisi sosyolog Ali Şeriati olmuştur. Şeriati'nin “
” başlığı altında kadın meselesini tartışmaya açması, dönemin ruhuna da uygun olarak Müslüman kadınların zihin dünyalarını değiştirmiş ve etkilemişti. Bu değişim onları toplum meselelerinin içinde öne çıkan, sorumluluk alan bir konuma ittiği gibi dine ve dini sembollere yükledikleri anlamları, İslam'a bakışlarını da değiştirmişti. Ali Şeriati İslam'ı bugünün insanı ile birlikte değerlendiren bakış açısı ne yazık ki sonraki kuşaklarda aynı ivmeyle süremedi. Ali Şeriati bahsini açmamın sebebi İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye'de de İslami kesimde kadın meselesinde klasik muhafazakarlığa dönüldüğünü görmemdir. Bu kesimde kadın haklarına bakış eski dinamizmini kaybettiği gibi geleneksel din anlayışı ön plana çıkmaya başladı. Başörtüsünün kamusal alanda serbest hale gelmesiyle toplumsal sorunların tamamının çözüldüğüne ilişkin bir algı da oluşmuş durumda. Zamanın ruhunu da elbette dikkate alıyorum. Göstermelik ve içeriksiz ya da post-truth!
Başörtüsü örtmenin ruhunu taşımayan yeni bir profil ve kimlik çerçevesinde yeni nesillerde bir başörtüsü yorgunluğu dikkatimi çekiyor… Başörtülü olmaya yüklenen anlam; toplumsal duyarlılık, dini hassasiyet gibi birçok manadan sıyrılıp icap haline geliveriyor…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.