Yüksel Aksu'nun “İftarlık Gazoz” filmi bu hafta zihnimin diplerinde hep yer alan bir ayrışma ve tartışmanın tuzu biberi oldu.
Önce film ile ilgili notlarımı paylaşayım.
Hikâye sahici, sürükleyici, görüntüler muhteşem. Özellikle gece karanlığında ille de güneş yükselmeden yapılması gereken tütün toplama sahnelerini çok beğendiğimi söylemek isterim. Yer yer çağrıştırdığı filmler olsa da (Çingeneler Zamanı, Fellini filmleri, 'Fidel yüzünden' gibi) görüntüler Ege'yi muhteşem anlatmış.
Karakterler karton değil. Sadece Cem Yılmaz değil tüm oyuncular çok başarılı. Film; Ege köylüsünün ve oradaki tütün işçilerinin yaşantısını, o coğrafyanın kendine özgü İslam anlayışını çok zarif biçimde getirip belleğimize bırakıyor. Her görüntüyü, her tanıklığı film karesiyle eşleştiriyor. Hikâyenin ramazan orucuyla ölüm oruçları arasında kurduğu bağın filmin organikliğini zedelediğini düşünsem de kesinlikle izlenmeye ve üzerinde düşünmeye değer. Yüksel Aksu ve ekibini tebrik ederim.
Dedim ya bu haftalar dipten gelen tartışmalar var gündemimde. Geldiğimiz yer ve gençlerle aramıza giren mesafe, sol ve İslam arasında bağ kurmaya çalışan gençlerin düşünce dünyaları, itirazları derken, kendi gençliğimiz ve başkaldırılarımız da gözlerimin önünden geçiyor.
Bizim gibi 70'li yıllarda ilk gençliği yaşamaya başladıysanız içiniz hep biraz buruktur. İdeoloji, dava gibi kelimelerle ve de bunun bedeli olarak ölümle tanıklığınızın yaşı 10'u dahi bulmaz.
Mutlaka, davaya adanmışlığına, şahadetine ya da devrimci şehitliğine tanık olduğunuz birileri vardır etrafınızda. Çok sonraları hayatın akışı içinde tanıklıklarınızla “bunun için mi ölmüştü ya da işkence görmüştü” diye sorgulayacağınızı ise o yıllarda asla aklınıza getiremezsiniz. Yine o yıllarda “herkesin kendi doğrusu en doğrudur” ve kimsenin bundan şüphesi yoktur.
“Ya benim olursun ya toprağın” en siyasete karışmayanının türküsüdür.
Bizim nesil erken yaşlarda ciddiyetle büyüdü. En sevdiğimiz kitaplar işkence ve ölüm hikâyeleri anlatanlar oldu. Belki de bu ruh halimiz gençlere yansıdı. Hayatımızın o dönemlerine ilişkin olağan akışını idealize ettik.
80-90'lı yıllar bize farklı tanıklıkları getirdi. Döneklerle, korkaklarla tanıştık.
Kim kimdir? Kim, neyi, niçin yapmıştır sorusu bu yıllarda gündemimize girdi. Herkes başka birisi çıktı. İçimiz buruk kalmaya devam etti. Yıkılan duvar sosyalizmi ideolojik olarak çökerttiği kadar bizi de etkiledi. İnancı uğruna yaşayan ve yaşatanların değil de inancı uğruna ölenlerin kutsandığı bir dünya birden fos çıkmıştı. Dünya değişirken sınıflar, haklar ve kavramlar da yer değiştirmeye başladı. Duvarlara “sosyalizm” yazarken vurulan ya da yakalanıp işkence gören gençler ve Gorbaçov'un koskoca ülkeyi de ideolojiyi de Amerika'ya teslim edişini izleseydi eğer…
Bu dönemleri İslamcılıkla geçiren bizler içinse hayat daha kolaydı. İnsanın kendisi dışındaki meseleleri yorumlaması her zaman kolay olur. “Hak yol arayışımız İslam'daydı. Aramızda Marksist kökenliler olsa da Marksizm'in derdimize deva olamayacak kadar dünyevi olduğunu biliyorduk.
İslamcıların iktidarla buluşma hikâyesi gençler üzerinde farklı etkilere sebep oluyor. Bu farklı etkileri yargılamadan analiz etmek zor olsa da onlarla yeni bir dil ve hayatı önceleyen bir ilişki kurmanın yollarına bakmalıyız.
Not: Bu bahis daha sonra sürecek!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu'nun kadın gazetecilerle tanışma toplantısı, önemli başlıkların konuşulmasına da vesile oldu. Geniş bir katılımın olduğu toplantıda şiddetten mülteciliğin oluşturduğu kadın ve aile sorunlarına, sosyal hizmetlerin yeniden yapılandırılmasına birçok önemli başlık konuşuldu. Toplantıda birçok konu yanında dikkatimi çeken bir bilgiyi de sizinle paylaşmak isterim. Bakanlığın yönetimindeki Şiddeti Önleme Merkezleri'ne yapılan başvurularda çocuk şiddetinin hızla arttığı görülüyor. Bu aynı zamanda buzdağının gerisine de işaret ediyor. Dr. Sema Ramazanoğlu'nun kısa sürede hayata geçireceğini söylediği Aile Destekleme Merkezleri'nin açılması belki bu konuda önleyici bir takım uygulamalara sebep olacaktır. Toplantıda Bakan hanımın üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi de medyanın özellikle çocuk şiddetini haberleştirirken kullandığı dil oldu. Sema Ramazanoğlu çocukların geleceğini karartmayacak bir özenin gösterilmesi gerektiğinin altını ısrarla çizdi.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.