İade davası

04:0020/08/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Ayşe Böhürler

Gülen'in iade davası üzerine çok şey yazılıp çiziliyor. Birçoğu da yanlış malumat içeren bu haberler “beceremiyorlar” algısı oluşturma amacını güdüyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile bunları paylaştığımda kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini söyledi. Belgeler mahkemeye sunulmak üzere değil, oradaki bakanlığa sunulmak üzere, İngilizce-Türkçe olarak hazırlanmış. Bozdağ “
Biz orada savunma yapmıyoruz sadece iade edilerek bizim mahkemelerimizde yargılanmasını sağlayacak belgeleri gönderiyoruz. Yazışmalar devletler arasındaki anlaşmalar çerçevesinde, hukuk normlarına uygun olarak yürütülüyor. Bizim muhatabımız oradaki mahkeme değil Adalet Bakanlığı. Bu konuyu yürüten bürokratlarımız son derece tecrübeli ve işinin ehli.
” diyor. Doğrusu bu konuda bilgi kirliliği üreten haberler had safhada... Bu konudaki manipülasyona karşı uyarmak istedim.


İÇ -DIŞ KAMUOYU


Biz iç kamuoyunda dünyaları yıkıp, kurup büyük işler-laflar edip duruyoruz. Ancak bunun dışarıdaki algıya etkisi olmuyor. Etkili iletişim kanalları oluşturmak için iç kamuoyu ve dış kamuoyunu ayırarak bir strateji oluşturmak gerekiyor. Bunun için de Türkiye adına konuşabilecek, sanattan siyasete etkili, lafı dinlenir kim varsa vazifeye çağrılmalı. İktidarla kavgası olsa bile ben pek çok insanın vazife verildiğinde, kavgasına parantez açıp koşarak ülkesi için çaba göstereceğine inanıyorum. Alarm zilleri,

ortak paydamızın
bu ülkeyi sevmek

olması gerektiğini söylüyor.



Buradan bakınca uluslararası tanınırlık, etkili olmak gibi kriterlere uyan insanları bulmak zor olmasa gerek. Bu arada tek başına dil bilmenin yeterli olmadığının altını çizelim.

Dil bilip kültürü bilmemek; dil bilip ne anlatman gerektiğini, önceliklerini bilmemek; dil bilip ifade zenginliğinden mahrum olmak; dil bilip Türkiye ve dünyayı tanımamak

… gibi birçok handikap söz konusu.



İç kamuoyunda bilinen birisi dış kamuoyu için kayda dahi alınmıyor. Şu an yaşadığımız şeyler iletişimi artık bir iç kamuoyu meselesi olmaktan çıkarmış, birbirimizle konuşmak yerine, dışarıyla konuşmayı hayat memat meselesi haline dönüştürmüştür.



Bİ ŞEYCİ DEĞİL MİLLİ OLMAK ZAMANI …


Bu noktada hesapları hala içeriye göre yapmanın manası yok.



Ya hep beraber ülke olarak bir kez daha ağır bir hezimet yaşayacağız ya da güçlenerek çıkacağız. Bu dönemde güç odaklı ayırımları, ihtirasları sürdürmek Davutoğlu ekibi, Gül ekibi gibi ayrımlarla davranmak, kendileri dahil kimsenin işine yaramadığı gibi negatif bir algı oluşturuyor. “Ülke yangın yeri adamın derdine bak” dedirtmeden yapıcı ve birleştirici siyaset her türlü muhalefetin ahlaki vazifesi haline geldi.



Tayyip Erdoğan'sız bir Türkiye çocuklarımıza bir istikbal vaat etmiyor. Bu durum hepimiz için ikinci büyük hezimettir ve böyle bir durumda çıkabilecek fırsatlar üzerine hesap yapmanın da vebali büyüktür.



Benim gördüğüm resim bu! Şimdiye kadar hak gördüğümü söylemekten kaçınmadığımı herkes bilir. Partinin parçalanma fikrinin çok çok ötesine geçildi. Artık ülke parçalanma noktasına geldi.



Bu süreçte denge siyaseti kusurları kapattı, görülenleri dile getirmeye mani oldu.



Cemaat bu denge mekanizmalarına yerleşti, kurumlar kanunlar dahil bir istilanın alt temelini oluşturdular. Şimdi artık denge gözetmek diye bir şey söz konusu olamaz. Ben bilirimciliği, ben dedimciliği bir kenara bırakıp Tayyip Erdoğan'ın etrafında kenetlenme zamanıdır, siyasi arayışların ya da ikbal arayışlarının hiç zamanı değil. Damat Ferit'e bakan olsanız n'olur, olmasanız n'olur?



Gördüğüm kadarıyla şu anki tek önceliğimiz bu coğrafyada devlet olarak ayakta kalabilmek. Üstelik sadece biz değil, Kürtlerin kaderi de bize, bizim bu coğrafyada ayakta kalmamıza bağlı.



17 aralık sonrasında Alev Alatlı'yla bir röportaj yapmıştım “

Tayyip Erdoğan'ı eleştiren beyaz Türkler şimdi ne yapacak”

diye sormuştum . Cevabı, “

Biz bu vatanı kolay bulmadık, eleştirilerimizi erteleyip Tayyip Bey'in etrafını saracağız”

olmuştu. O gün de bugün de başka çıkış yok. Aklımızı başımıza alıp, Türkiye'nin geleceğini kurtarmak için omuz omuza dayanışma yapmak zorundayız. Beyaz-siyah Türkü, Alevi'si, Kürt'ü, dindarı, ateisti Tayyip Erdoğan'ın etrafını sarmak zorunda. Başka yerlerde mevzilenenlerin yaptığı ise ihanetten başka bir şey değildir.



1909 ŞABLONU


Bugünü anlamak için tarihten birçok tez ve delil ortaya konuyor. Romancı Burak Turna tarihi gelecek kurgusuyla romanlaştıran yazarlardan. “Metal Fırtına” isimli kitabında Türkiye'nin Amerika tarafından işgal edildiği tezi üzerinden bir gelecek yazmıştı. Şimdi de 1909'u yazıyor. Türkiye'ye 1909 şablonunun uygulandığını söylüyor. Yani Abdülhamid'in tahttan indirilişini ve Osmanlı'nın tarihten silinişini. O gün yaşananların bugün aynen tekrar edildiğini söylerken, önlem alınması için uyarıyor. Doğrusu bu öngörü ve kurgunun gerçeklik payının ne oranda olduğunu bilemem... Ancak tarihin tekerrürden ibaret olması bir ilahi kuralsa tüm olasılıklar ve kurgular değerlendirilmeli. Burak Turna'nın tez ve kurgusunu da bu doğrultuda dikkate değer buluyorum.




#Gülen'in iadesi
#Alev Alatlı
#Bekir Bozdağ