Biz iç kamuoyunda dünyaları yıkıp, kurup büyük işler-laflar edip duruyoruz. Ancak bunun dışarıdaki algıya etkisi olmuyor. Etkili iletişim kanalları oluşturmak için iç kamuoyu ve dış kamuoyunu ayırarak bir strateji oluşturmak gerekiyor. Bunun için de Türkiye adına konuşabilecek, sanattan siyasete etkili, lafı dinlenir kim varsa vazifeye çağrılmalı. İktidarla kavgası olsa bile ben pek çok insanın vazife verildiğinde, kavgasına parantez açıp koşarak ülkesi için çaba göstereceğine inanıyorum. Alarm zilleri,
olması gerektiğini söylüyor.
Buradan bakınca uluslararası tanınırlık, etkili olmak gibi kriterlere uyan insanları bulmak zor olmasa gerek. Bu arada tek başına dil bilmenin yeterli olmadığının altını çizelim.
… gibi birçok handikap söz konusu.
İç kamuoyunda bilinen birisi dış kamuoyu için kayda dahi alınmıyor. Şu an yaşadığımız şeyler iletişimi artık bir iç kamuoyu meselesi olmaktan çıkarmış, birbirimizle konuşmak yerine, dışarıyla konuşmayı hayat memat meselesi haline dönüştürmüştür.
Bu noktada hesapları hala içeriye göre yapmanın manası yok.
Ya hep beraber ülke olarak bir kez daha ağır bir hezimet yaşayacağız ya da güçlenerek çıkacağız. Bu dönemde güç odaklı ayırımları, ihtirasları sürdürmek Davutoğlu ekibi, Gül ekibi gibi ayrımlarla davranmak, kendileri dahil kimsenin işine yaramadığı gibi negatif bir algı oluşturuyor. “Ülke yangın yeri adamın derdine bak” dedirtmeden yapıcı ve birleştirici siyaset her türlü muhalefetin ahlaki vazifesi haline geldi.
Tayyip Erdoğan'sız bir Türkiye çocuklarımıza bir istikbal vaat etmiyor. Bu durum hepimiz için ikinci büyük hezimettir ve böyle bir durumda çıkabilecek fırsatlar üzerine hesap yapmanın da vebali büyüktür.
Benim gördüğüm resim bu! Şimdiye kadar hak gördüğümü söylemekten kaçınmadığımı herkes bilir. Partinin parçalanma fikrinin çok çok ötesine geçildi. Artık ülke parçalanma noktasına geldi.
Bu süreçte denge siyaseti kusurları kapattı, görülenleri dile getirmeye mani oldu.
Cemaat bu denge mekanizmalarına yerleşti, kurumlar kanunlar dahil bir istilanın alt temelini oluşturdular. Şimdi artık denge gözetmek diye bir şey söz konusu olamaz. Ben bilirimciliği, ben dedimciliği bir kenara bırakıp Tayyip Erdoğan'ın etrafında kenetlenme zamanıdır, siyasi arayışların ya da ikbal arayışlarının hiç zamanı değil. Damat Ferit'e bakan olsanız n'olur, olmasanız n'olur?
Gördüğüm kadarıyla şu anki tek önceliğimiz bu coğrafyada devlet olarak ayakta kalabilmek. Üstelik sadece biz değil, Kürtlerin kaderi de bize, bizim bu coğrafyada ayakta kalmamıza bağlı.
17 aralık sonrasında Alev Alatlı'yla bir röportaj yapmıştım “
diye sormuştum . Cevabı, “
olmuştu. O gün de bugün de başka çıkış yok. Aklımızı başımıza alıp, Türkiye'nin geleceğini kurtarmak için omuz omuza dayanışma yapmak zorundayız. Beyaz-siyah Türkü, Alevi'si, Kürt'ü, dindarı, ateisti Tayyip Erdoğan'ın etrafını sarmak zorunda. Başka yerlerde mevzilenenlerin yaptığı ise ihanetten başka bir şey değildir.
Bugünü anlamak için tarihten birçok tez ve delil ortaya konuyor. Romancı Burak Turna tarihi gelecek kurgusuyla romanlaştıran yazarlardan. “Metal Fırtına” isimli kitabında Türkiye'nin Amerika tarafından işgal edildiği tezi üzerinden bir gelecek yazmıştı. Şimdi de 1909'u yazıyor. Türkiye'ye 1909 şablonunun uygulandığını söylüyor. Yani Abdülhamid'in tahttan indirilişini ve Osmanlı'nın tarihten silinişini. O gün yaşananların bugün aynen tekrar edildiğini söylerken, önlem alınması için uyarıyor. Doğrusu bu öngörü ve kurgunun gerçeklik payının ne oranda olduğunu bilemem... Ancak tarihin tekerrürden ibaret olması bir ilahi kuralsa tüm olasılıklar ve kurgular değerlendirilmeli. Burak Turna'nın tez ve kurgusunu da bu doğrultuda dikkate değer buluyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.