“Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak! Haykırsam kollarımı makas gibi açarak…”

04:005/11/2016, Cumartesi
G: 16/09/2019, Pazartesi
Ayşe Böhürler

Son bir haftadaki haletiruhiyemi bu mısralar çok iyi ifade ediyor. Tarihin akışı içinde bir dalga gelip bizi sürüklüyor, olan bitene üzülmekten ve akıbetimiz hayır olsun demekten başka çare kalmıyor.



Atılan adımlar bizi daha derin bir vakumun içine çekiyor.



Amerika, Türkiye'nin eline iki kart veriyor: Ya bölgede bir Kürt devletini kabul ederek İşıd ile ya da İran ile savaş…



İstanbul Üniversitesi öğrencisi olanlar bilirler…



1980'lerde yol güzergahımız üzerinde yer alan İran Konsolosluğunun duvarlarında hep parçalanmış cesetler, kimyasal silahlarla yanmış halkın, askerlerin resimleri olurdu. Oradaki resimler hala hafızamdadır.



1980-1988 arasında yapılan İran-Irak savaşının galibi olmadı. İki taraf da kendisinin kazandığını iddia etti. Bir milyona yakın insan hayatını kaybetti. Ekonomik ambargo 8 yıl sürdü. Petrol kuyuları bombalandığı için gelirleri düştü, özellikle Irak savaşı finanse etmek için batılı ülkelere borçlandı.



Irak'ın 1991'de Kuveyt'e çıkarma yapıp petrol kuyularına el koymak istemesinin sebeplerinden birisi de bu borçlar oldu. Irak'ı 2003'deki Amerikan işgaline ve sonrasında iç savaşa götüren süreç de böyle başladı. Savaş boyunca ABD Saddam'a destek verdi. Saddam ile Başkan Reagan'ın elçisi olan Donald Rumsfeld'in el sıkışan resimleri tarihin tarafları ne kadar hızla değiştirdiğini gösteren ibretlik fotoğraflardan birisidir. Aslında tarihi okurken fotoğrafları yan yana koyup bakmakta fayda var. İran-Irak savaşında İran'ın arkasında duran ülkelerden birisi de İsrail'di. Irak 'ı ise Sünni Arap dünyası destekledi.



Bugüne gelindiğinde ise 6 tümen asker peşmergelerle birlikte 60 bine yakın insan, Musul'da 600 Işid'çinin önünden kaçacak hale gelmiş, bir bölümü de Işid'çilere katılmıştı.



Abdullah Ağar bölgede uzun süre kalmış eski bir asker. Bunun nedenlerini Iraklı bir generale sorduğunda, “

Amerika bizi Kirmani horozuna çevirdi

” cevabını alır. “

Horozbazlar en çok Kirmani horozunu severler. İran'dan Kirmanşah'tan gelir, saatlerce yılmadan, bıkmadan, yorulmadan pes etmeden ölümüne dövüşür. Sonra da tavuklardan kaçacak hale gelir. İran harbinde zaten çok hırpalanmıştık. 91'de çok fena dövdü bizi. Soktuğu Kuveyt'ten tekmeleye tekmeleye çıkarttı. Ambargoda da çok ezildik. Milyona yakın çocuk hastalıktan gitti. İlaç hatta ekmek bile bulamadık. Sonrası işgal zaten. Sonra da inancımızı güvenimizi yitirdik. Bizim ordumuz halkına, halkımız da ordusuna inanmaz, bırak halkı orduyu, ordu kendisine bile inanmaz

.” Irak kitabında yer alan bu satırlar insanı düşündürüyor.





“Gilan” İranlı aktris Fatma Mutemed'in ödül aldığı bir filmdi. Bir kadın yönetmen olan Rahşan Beni İtimad'ın bu filminin hikayesi de çok etkileyicidir. Gilan evlendirmek üzereyken oğlunu savaşa gönderen bir annedir. Biricik oğul savaştan felçli ve yatalak olarak geri döner. Gilan oğlunun bu durumunu asla kabullenmez. Her gün biteviye oğlunu yıkar paklar, bezleri, çarşafları asar ve ona kız bakmaya gider. Hatta artık evlenmiş ve çoluk çocuk sahibi olmuş eski nişanlısını bile geri getirmeye çalışır…



Savaşlar ve sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde erkekler hep işin güç gösterisi boyutundalar. Bizim dikkatimizi ise daha çok arkada kalanların ve sonuçlara ilişkin naif hikayeler çekiyor.



Keşke siyasi ve askeri kararlar verilirken bunlar da göz önüne alınabilse…


#Irak
#Fatma Mutemed
#Abdullah Ağar