Anayasa toplantısı

04:0025/02/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Ayşe Böhürler

Beyoğlu Belediyesi ev sahipliğinde yapılan “
Beyoğlu Sohbetleri”
salı günü Anayasa değişikliğini konuşmak üzere Ak Parti genel başkan yardımcısı Mustafa Şentop'u konuk etti. Konsolosluk temsilcileri, ilahiyatçılar, iş adamları, sanatçılar ve medya mensuplarından oluşan topluluğun katıldığı sohbet gerçekten amacına ulaştı. Her şeyden önce salonun tümü büyük bir ilgiyle sıkılmadan, uflamadan, puflamadan izledi. Toplantıya katılan konsoloslar başta olmak üzere herkes büyük bir ilgiyle dinledi, yabancı ülke temsilcileri ayrıca sorularıyla da meseleye vakıf olduklarını gösterdiler.


Mustafa Şentop konuyu siyasi bir mesele olarak değil bir hükümet yönetim meselesi olarak normatif hukukçu bakışını koruyarak madde madde anlattı.



Bu maddelerin % 95'inin 2012'den beri gündemde olduğunu, aceleye getirilmiş, gelişigüzel bir model önerisi olmadığının altını çizdi. Her bir detayın düşünülüp tartışıldığı ve simülasyonlar üzerine kafa yorulduğu konusunda büyük bir güven oluşturdu. Mevcut sistemin kriz noktalarını anlattı. Kimseyi incitmeyen bir dil kullandı. Slogan atmadı. Hiçbir grubu karşısına almadı.



Muhalefetin itiraz noktalarını, onları suçlamadan rasyonel bir dille cevapladı. Riskleri izah etti, önleyici mekanizmaları anlattı. Soru-cevaplarla 3 saati bulan toplantıdan herkes bilgilenerek, olumlu duygu ve kanaatlerle ayrıldı.



Doğrusu birbirinden bu kadar farklı kişiyi aynı çatı altında birleştiren Ahmet Misbah Demircan'a da, farklı kesimlerin her birine hitap edebilmeyi başaran Mustafa Şentop'a da teşekkür etmek lazım.



...


Bir başka gözlemim de; benzeşen topluluklar içinde değil de farklı kesimlerin bir arada olduğu toplantıları özlemiş olduğumuzu fark etmem oldu...



Anayasa meselesi elbette hepimizin gündeminde. Sonuçta parti tüzüğü değiştirmiyoruz, ülkenin hükümet modelini değiştiriyoruz. Bu nedenle makul itirazları kâle alıp yeni modelin simülasyonunu defalarca bıkmadan anlatmak gerekiyor. Görüldüğü kadarıyla dünyadaki değişime kendilerini konsolide edemeyen muhalefet partilerinde bir karşı değişim projesi yok. Türkiye Ak Parti-MHP ittifakıyla bunu gerçekleştirme şansını elde etti ki; bu şans bir daha kolay kolay yakalanamaz. Ayrıca bu değişiklik

%5 ile başkan adayı çıkarma

maddesi sebebiyle siyasi çoğulculuğu artıracak, belki de siyasi temsilin çeşitlenmesine de sebep olacak. Devamında

seçim kanunu

ve

siyasi partiler kanununun

değişmesi sağlanabilirse önerilen sistemle Türkiye, önünü tıkayan sorunları çözme kapasitesini artırabilecek duruma gelir.



Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları çözme kapasitesi olmayan yapısının değişmesi mevcut statükoyu da değiştirecek. Bu birçok kişinin rahatının bozulması demek. Bu nedenle Anayasa değişikliğine itirazın altında kişisel sebeplere de bakmak gerekiyor.



TSK VE BAŞÖRTÜSÜ


TSK'da başörtüsü serbestisi haberini okuyunca nedense hey gidi günler demenin ötesinde pek de bir sevinç hissetmedim. Etrafıma baktım, herkeste aynı tepkisizlik hali hakim. Üzerine bir de Nihal Bengisu Karaca'nın 1995'te Hemşirelik Meslek Yüksekokulu'nda kürsüden birinci olduğunu haykırırken uzaklaştırılan Behiye Karagöz üzerine kaleme aldığı “Hey Gidi Karadeniz” yazısını okuyunca (

Emeti Saruhan'ın Gerçek Hayat'ta yayınlanan konuyla ilgili dosyasından esinlenerek yazmış, dosya çok güzel hazırlanmış, mutlaka okuyun

) yalnız olmadığımı fark ettim.



Başörtüsü yasakları bizim ve bizden bir sonraki jenerasyonun temel gündemiydi. Biz geleneksel olana annelerimize başkaldırmış, üniversite eğitimi, mesleğiyle var olabilme hakkını; Müslüman kimliğiyle, başörtümüz başımızda kalarak istemiştik. Ev ile sınırlı rollere karşı çıkmış,

kamusal varoluş talebimizi

de modern bir tavır göstererek sergilemiştik. Geleneksel, uyumlu kadın tipine başkaldırının bedeli olarak hayat dersleri ve dertleri görsek de vazgeçmedik... Şöyle cv'lerimizde listeler boyu okullar olmasa da “çok okumuş kadınlar” olduk ve hep de öyle kaldık. Yasaklar, engeller sadece devletten gelmedi elbette. Varoluşlarının önünde engel tanımayan kendi camiamızdan erkekler, statüko koruyucuları, geleneksel mahalle, taassup sahibi dindarlar… Ayağımızdan çekip oturun diyen çok oldu kısaca. Başörtüsü yasaklarına karşı direnen jenerasyon olarak artık dönemimiz geçti. Bizden sonraki kuşak ile aramızda pek de bir benzerlik olduğunu söyleyemem. Buna şükredenler olduğuna da eminimJ



Elbette böyle her cenahtan çoğunluğun hoşuna gidebilen “muti kadınlar” çıkmadı. Onlar geleneksel olanı, kolay ve uyumlanması kolay olanı, bedel ödetmeyen yolu tercih ettiler. Bugünkü dünyada başörtüsü meselesi artık bütünlüğünden ve bağlamından kopmuş ve başka bir yere savrulmuştur. Onlar tam da bugünün ruhuna uygun, yani postmodernler. Başörtüsü özgürlüğü de yasağı da bugünkü dünyanın meselesi değil artık. Parça-bütün ilişkisi kaybolmuş, kah öyle kah böyle bir çizgide ilerliyor her şey. Belki de bu ruh hali, 93 yıllık Cumhuriyet tarihine damgasını vuran bir yasağın kalkması üzerine yüreğimizi titretmedi. Diğer taraftan

askerlik mesleğinde kadınların temsili

vs gibi konuların alt başlığı olarak

başörtülü kadın askerler

ayrı bir tartışma alanı olarak duruyor.


#TSK
#Başörtü
#Postmodernler