AK Parti'nin organik yapısı

04:0021/05/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Ayşe Böhürler

Peyami Safa 1959'da yazdığı bir yazıda şunları söyler:



Dünkü şair Ahmet Haşim'in dilinden anlayan bir gençlik kalmadı, evvelki günün şairi Tevfik Fikret de artık bir yabancıdır. Abdülhak Hamit bir Hint racası, Namık Kemal bir Ortodoks papazı kadar bugünkülerden uzaklaşmışlardır. Bugünkülerin siyasi askeri tarihi hakkındaki bilgileri de böylesine kopuktur. Cengiz'i bilirlerse Yavuz'u bilmezler. Tarihin bu kopa kopa, atlaya atlaya bilinişi devam ettikçe yarınki gençler de bugünküleri okumayacak ve okusalar da anlamayacaklardır.”


Peyami Safa devam eder. “Tarihin sürekliliğini kaybeden bir millet, milli şahsiyetini kaybetmiştir…”



Sadece bir milletin değil, bir partinin tarihi hafızasının kaybı şahsiyet kaybına sebep oluyor.



Bugünün kısır çekişmelerinin de bu tecrübeyi küçümseyip hiçe saymaktan kaynaklandığını düşünüyorum. “Yeni Türkiye için yeni bir Ak Parti gerekiyor” yazılarını ilk okuduğumda irkilmiştim.



Ak parti, halkın içinde onlarla şekillenmiş bir partiydi. Bu ruha uygun bir politikayla ilerlerken Ak Parti'nin içinde yeni bir dönem açmanın sebep olacağı sonuçlar ortadaydı. Nitekim de öyle oldu. Bu nedenle Ak Parti'nin içinden, felsefesinden icraatına, oluşumun her aşamasında bulunmuş bir siyasetçinin AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olmasını AK Parti'nin organik yapısının devamı olarak görüyorum. Binali Yıldırım AK Parti siyasetinin içinden alın teri ve emekle bu makama gelmiş birisidir. Bir parantez açmadan bu siyasetin devamlılığını sağlayacaktır. Mühendis bakış açısı, söze değil işe odaklanan yaklaşımı, Türkiye ve devlet bilgisiyle bir icra makamı olan Başbakanlığın hakkını verecektir.



Hafıza tazelemek adına notlara devam ediyorum.




AK parti “halk” ile şekillenmişti. Halkı şekillendiren değil, onun şekillendirdiği bir parti olarak yola çıktı. “Herhangi bir partinin devamı değiliz, tanımlanan değil tanımlayan partiyiz. Bu partiyi halk kurdu ve bizi o görevlendirdi… Toplumdaki değerlere saygılı bir partiyiz… Özgürlüklerin hepsi kabulümüzdür. Devletin siyasal erdem ilkesiyle yönetilmesini sağlamak hedefimizdir. Muhafazakârlık, toplumdaki yapıştırıcı roldür. Halka boş vaat verilmemeli, yapılabilecek olanlar söylenmeli…”


Bunlar kuruluş sürecinde mutabakat sağladığımız maddelerden bazılarıydı.



Temel başlıkları demokrasi, yerelleşme, sivilleşme üzerine odaklanmıştı. Halkın ve bireyin devlet karşısında zayıf bırakıldığı anayasayı değiştirmek Ak Parti'nin temel amacıydı. Sosyal politika içeren konularda bile “devlet” 154 kez söylenirken “vatandaş” sadece 17 kez geçiyordu. Amaç vatandaşı devletin karşısında güçlendirmekti.



Bu ilkeler ve hedefler yol haritasını oluşturdu. Engellemek için çok şey yapıldı.


...22 Ekim 2002'de AK Parti'nin Kapatılması İçin Sabih Kanadoğlu dava açmış, Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlığına tedbir kararı koydurmuştu.



…3 Kasım 2002 seçimler yapıldı. Ak Parti %34.28 oy oranıyla 365 milletvekili çıkardı. Kapatma davasına başta Cumhuriyet ve Hürriyet yazarları olmak üzere destek verenler çoktu. Bekleyelim görelim havası her yerde hakim oldu.



... Anayasa mahkemesinin kararıyla Tayyip Erdoğan'ın seçilmesine engel oluşturan anayasadaki “ideolojik ve anarşik suçlar” ibaresi “terör eylemi” şeklinde değiştirildi. Tayyip Erdoğan başbakan oldu.



(Bu dönemin mimarları arasında Maliye bakanı Kemal Unankıtan'ı saymamak olmaz. İlk dönem Ak Parti iktidarının yükselmesini sağlayan, ekonomi politikalarını yapılandıran bir isim olarak hayırla yad edilmeli. Geçirdiği rahatsızlıklar nedeniyle şimdi siyasette değil.)



...27 Nisan 2007'de gece yarısı Genelkurmay sitesinde yayınlanan yazıyla daha 14 Mart 2008'de açılan kapatma davası iddianamesinde ortak vurgu “laiklik” idi. “T.C.'nin kimliği Laik-Kemalist resmi ideolojiden ibarettir. Sosyal, siyasal, tarihsel, hukuksal, kültürel bütün alanlar bu resmi ideoloji tarafından kuşatılmış/belirlenmiştir. Resmi ideolojinin 2 bekçisi vardır: TSK ve Yargı” deniyordu.


27 Nisan 2007 e-muhtırasının ardından yapılan seçimlerde AK Parti'nin oy oranı % 47'lere çıktı.



17 MART 2008 AK PARTİ'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI


Gerekçe “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldi.” Başsavcı, Erdoğan ve Gül başta olmak üzere AK Parti'den 71 kişinin siyasetten yasaklanmasını istedi. Bu konu Hükümetin üzerinde her zaman demoklesin kılıcı gibi tutuldu. İddianamenin uydurukluğunu gazete kupürlerinden kes yapıştır hali elimize ulaşınca öğrendik. Siyasi yasak istenen tek kurucu bendim. Bir TV programında “başörtülü yargıç olabilir” demiştim. İddianamenin gerekçeleri şunlardı: AK Parti laiklik karşıtı fiillerin odağı haline geldi… Kapatılan Refah ve Fazilet partileri ile bağını koparmadı… Nihai hedefi şeriat düzeni… Başörtüsünü serbest bırakmak istiyor... İstanbul Haseki ve Vakıf Gureba hastanelerinde türbanlı doktorlar çalışıyor...



Bir de gazete haberleriyle üretilen iddialar vardı. İçkili yerler için 'kırmızı sokak' uygulaması, bikini reklamlarına yasak, içki yasağı ve kadınlara özel park uygulaması, imam hatipli kız öğrencilere özel ücretsiz servis otobüsü...



Başbakan Erdoğan'ın sözleri kapatma davasında geniş yer buluyordu. İspanya'da söylediği “Başörtüsünün velev ki siyasi bir simge olarak takıldığını düşünün, siyasal simge olsa ne olur” sözünün yanı sıra kapatılmaya sebep olarak gösterilen diğer sözleri kat edilen yolu ve mesafeyi anlamak açısından ibretliktir.



“Mutlak yaratıcı Allah'tır”, “İslamiyet Türkiye Cumhuriyeti'nin birleştirici unsurudur”..., “Başı açık kız ile örtülü kız yan yana okusun, kol kola gezsin... “



Hem hafıza tazelemek hem de bugünü geçmişle karşılaştırmak açısından bunları bilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.


..



Bugün buradaki sorunların birçoğunu konuşmasak, tarih sıçrama yapmaz ve hayat gibi siyaset de devamlılık içinde ilerler ve gelişir. Elbette her dönemin sorunları değişecektir. Ancak tecrübe, geçmişin birikimini geleceğin öngörüsüne taşır. Binali Yıldırım'ın adaylığının bunu gerçekçi bir zeminde sağlayacağına inanıyor, başarılar diliyorum.


#Peyami Safa
#Ak Parti
#Laiklik