Zor bir dönemden geçiyoruz. Gerginlik boğucu etkisini her biçimde, her bakımdan gösteriyor. Soluduğumuz sorunlar itibariyle iç ve dış politika bu açıdan bir bütün oluşturmaya başladı.
Komşularla sıkıntılar ortada.
İran, Rusya, Suriye ayrı ayrı ve hep birlikte birer kriz ve risk merkezine dönmüş durumdalar. Arap Baharından bu yana Türkiye'nin Batı'yla ilişkileri, aradaki konjonktürel çıkışlara rağmen aşağıya doğru seyrediyor. Model olma övgüsünün yerini ağır ithamlar almış durumda. Türkiye'deki basın özgürlüğü ve iç siyaset tartışmalarının iyice yorduğu AB ilişkileri kimi Avrupalıların da arzu ettiği üzere, son gelişmelere rağmen, hala buzdolabında...
Tüm bu konularda haklılık haksızlık tartışması bir yana, sonuç itibariyle baktığınızda bir “
”
...
Türkiye belki yalnızlaşmış bir ülke değil, zaman zaman kıyısında seyrediyor.
Yalnızlaşma, öfkelenmeye ve içe kapanmaya yol açar. Bu noktada değiliz, ancak zaman zaman emarelerini yaşıyoruz. “
İç ve dış tüm meseleleri siyasi ve toplumsal sorunlar olmaktan çok bir haklılık, komplo, kuvvet ve asayiş sorunu olarak
” algılamak, bunları “
düşmana endeksli üretilmiş sorun yumakları
” olarak görmek, “
siyaset ve meydan okuma arasında aşırı bağlar
” kurmak, yeni tabirlerle ifade edilse de bildik ve son dönemlerde sıkça karşılaştığımız bir durum haline gelmeye başladı.
Bu durumu üreten, “özgüven politikaları”nda ölçünün kaçması, iç siyaset dili, bölge ve dünya konjonktürü, ülkenin elinde araçlar ve hedefleri arasında yaşanan uzaklaşma...
Fiili duruma bakalım...
Rusya krizinde, Türkiye haklı da olsa, ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Bunlar arasında siyasi riskler ciddi bir kalem oluşturuyor. Son haberler, örneğin, Rusya'nın PYD'yi adım adım Fırat'ın Batı'sına geçmeye ittiğini söylüyor. Birlikte okuyalım:
“PYD'ye Halep'in kuzeyinde Türkiye sınırında güvenli bölge ilan edilmesi planlanan ve Türkiye'nin kırmızı çizgisi ilan edilen Azez-Cerablus hattında ilerlemesi için yoğun hava desteği sağlamaya başladı. PYD, halihazırda kontrol ettiği Afrin ve Kobani'yi birleştirmek için Rus şemsiyesi altında iki yönden harekete geçti. Bir yandan 5 gündür muhaliflerin Azez'deki cephe hatlarına saldıran PYD, diğer yandan Fırat'ın batısına geçebilmek için Cerablus'ta IŞİD ile çatışıyor…”
Böyle muhtemel bir gelişmeye ABD ne kadar kapalıdır dersiniz?
Rusya'nın kırmaya çalıştığı zayıf bir Türkmen gücü, yine Rusların vurduğu Sünni muhalefetine oranla ABD'nin IŞİD'e karşı o bölgede Kürtleri tercih etmesi ya da doğacak fiili bir durumu tabii karşılaması şaşırtıcı olmaz. O ABD ki, bir kaç kez yüksek sesle Cerablus hattında güvenlik bölgesi oluşturmaya karşı olduğu ve PYD'yle işbirliğine devam edeceğini ifade etti.
Bu tür bir muhtemel gelişme karşısında Türkiye'nin şu anda izlediği politikalara oranla elinde, sık dile getirdiği tek araç var: Silah, PYD'yi vurmak...
Bu uç ve kötü senaryonun, PYD ile Türk ordusu arasındaki muhtemel bir çatışmanın ABD, Rusya'yla ilişkileri nereye iteceğini, Güney Doğu'daki toplumsal gerilimi nereye taşıyacağını varın siz kestirin.
Bu, madalyonun sadece “
”...
“
”ne gelince...
Rusya'nın oyuna girişi tüm dengeleri değiştirmiş durumda. Ruslar Suriye'de muhalefet temizliği yapıyorlar ve ana hedefleri IŞİD değil, Sünni muhalefet. Bir kaç ay içinde Sünni muhalefete ağır yara verdiler. Bu durum Sünni muhalefeti destekleyen Türkiye için de bir darbe oldu ve Türkiye'nin bölgeden koparılma hamlesine dönüştü. Rusya'nın uçak krizini yükseltmesinin bir nedeni de muhtemelen bu.
Belli ki İran ve Rusya'nın hedefi Ocak 2016'ta ateşkes görüşmeleri başladığında geriye Kürtlerin ve Esat'ın kalması.
Türkiye'nin tehdit saydığı iki gücün yükselişi, mevcut politikalarına oranla Ankara'yı kelimenin gerçek anlamıyla terletiyor.
O zaman ne yapmak gerek?
En azından, eldeki kartları yeniden karmak, AB ilişkilerini zorlamak, reformları, iç uzlaşmayı, Kürt meselesinde siyasete dönüşü masaya koymak gerek ve Suriye politikalarını gerçekçi hale getirmek gerek...