Her yıl 15 Eylül'de (16'sında yayınlanıyor) aynı konuyu yazarım. Bir ödülü, Hrant Dink ödülünü...
Aslında, 15 Eylül, burnumda tüten sevgili arkadaşım Hrant Dink'in doğum günü.
Onun vurulduğu yıl, anısına bir uluslararası bir ödülü tesis etmeye ve bunu her yıl onun doğum gününde vermeye karar vermiştik. O gün bugün ödül komitesini yönetiyorum. Kuruculuk işi bitti ve ben de bu yıl, bayrağı artık başkasına devredeceğim.
Ülke zor günler geçiriyor.
Sadece çatışma, eylemler, operasyonlar ve ölümlerden söz etmiyorum.
Zihinler bile taraflaşmış, çatışmanın aracı, malzemesi, hatta parçası olmuş durumda.
Öfkenin, eylemin, silahın haklı-haksız olarak tasnif edildiği bu ortamı bu ülke hiç hak etmiyor.
Dink ödülünün veriliş ilkelerini bu köşede pek çok kez yazmışımdır.
Bu ödül, ülke içinden ve ülke dışından iki ayrı kişiye, ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalıştıkları, bu idealler uğruna bireysel risk alıp, ezber bozdukları, barışın dilini kullandıkları, bunları yaparken, mücadeleye devam yolunda ilham ve umut yaydıkları için veriliyor.
İçinde bulunduğumuz toplumsal, siyasal, psikolojik koşullara bakıldığında ortada gerçekten ironik bir durum var.
Ayrımcılık, şiddet, savaş dili ve umutsuzluğun siyasetten medyaya, aydınlardan siyasi partilere tavan yaptığı bir dönem ve ülke…
Ne var ki, bu tür ödüller, çabalar belki de bunun için umudu temsil ederler.
Dink ödülünün Türkiye gibi bir ülkeden kendi dışındaki diyarlara yönelmesi, oradaki insanlar, gruplara dikkat kesilmesi ve işaret etmesi de kendi başına bir zihni demokratik yatırımdır.
Bu yıl uluslararası jüri, yurtdışı ödülünü cesur bir insana, Suudi Arap bir kadına, Samar Badawi'ye verdi.
Badawi, yurtdışına çıkış yasağı olduğu için Türkiye gelemedi. Ancak bu topraklardan ona sallanan el kendi başına anlamlıdır.
1981 doğumlu genç bir kadın Samar.
Mücadelesine Suudi Arabistan'daki her yaştan kadının erkek bir velisi olmasını zorunlu kılan “erkek vesayet sistemi”ne karşı gelerek başladı. Babasına dava açtı. İtaatsizlik suçlamasıyla tutuklandı. Suudi Arabistan'daki sivil toplum kuruluşlarından Önce İnsan Hakları Derneği tutukluluğunu “ölçüsüz ve kanunsuz tutuklama” olarak tanımladı. 25 Ekim 2010'da serbest bırakıldı.
Ardından kadınların oy kullanma hakkı ile ilgili hukuki girişimlerde bulundu. Eylül 2011'deki yerel seçimler öncesinde, seçmen kayıt merkezlerinin kendisini kaydetmeyi reddetmesi üzerine, kadınların aday olmasını ya da oy kullanmasını engelleyen herhangi bir yasa bulunmadığı ve bu reddin yasadışı olduğu iddiasıyla, Belediye ve Köy İşleri Bakanlığı'na, İslam hukukuna bağlı olmayan Diwan al Mazalim'de (Şikâyet Mahkemesi) dava açtı.
2011 ve 2012 yıllarında, kadınların araba kullanması için yapılan kampanyaya katıldı. 2011'in Haziran ayında başlayan esas kampanyanın ardından, Cidde'de araba kullanma kampanyasına devam ederek, diğer kadın sürücülere, polisle temaslarında ve mahkemelerde yardımcı oldu. Bu konuda mücadele eden başka bir kadın hakları savunucusu ile Suudi Arabistan Trafik Genel Müdürlüğüne ehliyet başvuruları reddedildiği için Şikâyet Mahkemesi'nde dava açtı.
Söyledim, Samar Samawi dün ne İstanbul'a gelebildi, ne de bir konuşma yollayabildi.
Tarih bir adalet yolculuğuysa, onu
yapanlar kimler?
Onu engelleyenler mi?
Samar gibiler mi?