Orduyu yeniden kurmak

04:0030/07/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Ali Bayramoğlu

Darbe girişimi sonrası, yarım kalmış “sivilleşme meselesi”ne doğal olarak yeniden el atıldı. Jandarma Teşkilatı ve Sahil Güvenliğin İçişleri Bakanlığı'na bağlanması yarım kalan işlerin önemli kalemleri arasındaydı.



Önemli olan daha pek çok kalem var.



Asker-sivil ayrımı üzerinden devletin işleyişini iki parçaya bölen Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile sivil yargı karşısında geniş bir saha kapsayan askeri yargı meselesi bunlardan birisidir. Askeri harcamalar ve mallarının parçalanmış ve eksik denetimi bir diğeridir. Askeri işler açıdan

“fiilen yetkili ancak sorumsuz”

Genelkurmay Başkanlığı ile

“siyasi olarak sorumlu yetkisiz

” Milli Savunma Bakanlığı'nın ilişkilerinin çarpıklığı bir üçüncüsüdür. Subay eğitiminden askeri sosyalizasyon süreçlerinden Milli Güvenlik Kanunu ve İç Hizmetler Kanunu'nun sorunlu maddelerine, milli güvenlik, asker, vazife tanımlarına uzanan vesayet mantığı yüklü bir mevzuat dördüncü bir kalemdir.



Bu dönemde muhtemelen bu konulara el atılacaktır.



Nitekim Genelkurmay Başkanlığı'nın cumhurbaşkanlığına bağlanması (ki başkanlık sistemine geçilmeden gerçekleşmesi yanlış olur), kuvvet komutanlıkların statüsü, kalkışmalara önlem olarak başkent ve büyük kentlerdeki askeri birliklerin şehir dışına çıkarılması gibi hususlar tartışılıyor.



Ancak mesele vesayet düzenine ilişkin tortuları ve kalkışma riskine ilişkin açıkları taramak, bulmak ve temizlemekten ibaret değildir.



Mesele, gerek asker-sivil ilişkilerini, gerek askeri kurumu belli sistematik etrafında yeniden oluşturmaktadır.



Bu köşenin takipçileri yıllardır bu konular üzerine çalıştığımı ve bunları tekrar tekrar dile getirdiğimi bilirler.



Şimdi yeniden zamanı...



Avrupa'da askeri darbe ve dönemler yaşamış Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi ülkelerin izlediği sivilleşme süreçleri, Doğu Avrupa devletlerinin NATO'ya katılmasıyla, ordularının yeniden yapılanması çerçevesinde üzerine ihtiyaç duyulan ve belirlenen

“askeri gücünün demokratik denetimi”

ne, ilişkin ilkeler, bu sistematik açısından evrensel bir modele işaret ederler.



Bu model üç temel esas üzerine oturur.



İlki, askeri kurumun siyasi otoriteye mutlak bağlılığını sağlayacak mevzuat ve eğitim sisteminin varlığıdır.



İkinci esas, bu bağlılığın mali, idari ve askeri açıdan etkin bir denetim mekanizmayla sağlanmasıdır. Etkinlik askeri kurumun sadece bütçe, silah ve silahlanma ve strateji açısından değil, her tür askeri faaliyet ve işleyiş açısından da etkin ve kurumsal sivil gözetimini gerektirir.



Üçüncü esas, askeri kurumda aşırı merkezileşmenin ya da güç yoğunlaşmasının önünü alacak bir yapılanmadır. Bu, temel olarak emir-komutanın sefer hali ve savaş dışında, Genelkurmay'da olmadığı, her kuvvetin kendi komuta merkezini oluşturduğu ve ayrı kollardan savunma bakanlığına bağlandığı, Genelkurmay Başkanlığı'nın ise siyasi iradeye bağlı olarak kuvvetler arasında koordinatörlük yaptığı bir modeldir. Diğer ifadeyle bu model, askeri gücü değişik birimler arasında dağıtır, bunları ayrı kanallardan sivil otoriteye bağlar, sivil otorite ise yetkileri tek elde toplar. Batı demokrasilerinde ordu teşkilatlarının “dağıtılmış yetki ve koordinatör genelkurmay” mantığı üzerine kurulmasının temel nedeni, askeri kurumların elinde yetki toplanmasını ve sistemlerin askerileşmesini engellemektir.



Bizim partizan ya da cemaatçi siyasi geleneğimize oranla bunlara dördüncü bir esas daha eklenebilir. Bu esas, sadakatı kişiye ya da siyasi bir anlayışa değil, demokrasi ve devlete yönelecek bir liyakat sistemini inşa edilmesi olmalıdır.



Umarız, askeri kurumun yeniden yapılanması, darbe girişiminin üreteceği tepkisel davranış ve düzenlemelerle değil, bu veya buna benzer bir sistematikle yol alır.



Not. Dün altını çizdiğim, Gülenci kadrolar riski karşısında ordunun yeni bir teşkilat modeli ve büyük bir arınmayla yapılandırılarak temizlenmesi de, eğer yapılacaksa, bu esasları dikkate alarak ve acilen yapılmalıdır.


#Darbe girişimi
#Ordu
#Gülenci kadrolar
#NATO