Bu durumlarda nasıl yazılır?
Dağlıca'da ülkendeki terör ve şiddet tarihin en vahim anlarından birisi yaşandı. Alçakça, ölüm sayısı hesaplanmış, 500 kilo plastik patlayıcı kullanan bir pusu sonucunda, insanın duyduğu sayıyı yazmayı eli varmıyor, 16 asker öldü, şehit oldu önceki gece.
Böyle anlar öfkenin, duygunun dorukta olduğu anlardır. Şiddetin alçaklığı sadece sabır taşırmaz, çaresizliği besler. Çaresizliğin tahrik ettiği, elde bıraktığı da sadece şiddettir.
Böyle durumlarda ne yazılır?
Siyasetten söz etmek bile tepki çeker.
Ancak telaffuz edecek başka kelime yok, sarılacak başka simit yok.
Zihinler askerileşiyor, sert milliyetçi tepki ve refleksler şiddeti bir kez daha siyasi değer haline getiriyor.
Siyaset karşısında ölümcüllüğü ifade eden bu tutum, aynı zamanda çıkış aradığımız sorunun özüne, “
şiddet meselesi”ne, “şiddet-siyaset ilişkisi
”ne işaret eder.
Bugün karşı karşıya kaldığımız ana mesele budur.
Devlete, siyasi iktidara siyasi süreci yürütemediği, kopuştaki sorumluluğu için tepki duyarsınız. Ama tüm öyküyü, meseleyi anlatmaz.
Mesele aynı zamanda şiddeti bir siyaset aracı olarak kullananların meselesidir.
Mesele, önemli bir yanıyla Kürt sorunu olmaktan daha çok Kürt aktörlerin, Kürt örgütlerinin, Kürt partilerinin isteklerini ve taleplerini hangi yolla elde etmeye giriştikleri sorunudur.
Sorun, benimsenen yolun, yani şiddetin istek ve talep gerçekleştirme ötesinde, bir işlev taşıyıp taşımadığı sorunudur.
Sorun, şiddetin bir kamusal alan kurma ve o alanı denetleme görevi görüp görmediği, siyasi alan askeri alan arasında özdeşliği üretip üretmediği sorunudur.
Evet, Kürt sorununun çözümünde asli güç, hareket etmesi, inisiyatif alması, siyasi alan açması ve siyasi araçlar üretmesi gereken güç öncelikle devlettir.
Ancak bugün üreyen, tüm ülkeyi, siyaseti ve zihinleri kuşatan şiddet, devletin bu tutumundan hareketle açıklanamaz.
Kürt hareketinin şiddeti tepkisel, savunmacı ya da türev şiddet değildir. Sık vurguladığımız gibi stratejik ve kurucu şiddettir.
Şiddeti üreten, Kürt sorununu şiddet merkezli bir hale dönüştüren Kürt siyasi hareketinin izlediği “kurma” stratejisi, “kurucu iktidar” anlayışıdır...
Peki bu tablo karşısında siyasi iktidara düşen nedir?
Kararlılık, önlem, devlet gücünü göstermek…
Bunlara tamam, ama, önlemleri ve çözümü sadece asayiş tedbirlerine indirgeyen sürdürülebilir hiçbir güvenlik stratejisi bulunmadığına göre, bu, her şeyden önce, şiddetle baş edecek bir siyaset ve strateji üretme meselesidir.
Kanaat önderlerinin, aydınların önüne dev bir mesele duruyor, yıllardır duruyor.
Bu mesele ise, taraf olmayı, düz nedensellikleri bir kenara iten ilkesel şiddet karşıtı bir tutum ve duruş üretebilmek meselesidir.
Tavır alırken mağdura, kimliğe değil, önce duruma, talepler ve araçları kuşatan meşruiyete yönelmektir...
Siyaseti ve toplumu ileri-geri, haklı-haksız, biz-onlar, tarihsel, toplumsal ve ekonomik asimetriler arasındaki bir güç mücadalesi olarak algılamaktan uzak durmak...
Haklı-haksız, zorunlu-keyfi, meşru-gayrimeşru, doğru-yanlış milliyetçilik ya da kimlik tanımlarından ve faydacılıktan kaçınmak...
Bunları yapabilse, bu toplum şiddete karşı bu şekilde seferber olabilse, bu kapı açılsa, şiddetle hemhal olanlar bu kapıyı görmezden gelemezler.