Olan ve olması gerekenler, bir kez daha ters istikametlere uçuşuyor. Suruç saldırısı sonrası pek çok başka ülkede, bir dönem İspanya'da, son olarak Fransa'da olduğu gibi şiddete, teröre karşı yek vücut olmak, farklılıkları unutup, siyasi tartışmaları bir kenara itmek, bir araya gelmek gerekirken, tersi oluyor. Siyasi aktörler birbirini suçluyor, basının çatışmacı tavrının da katkısıyla koalisyon görüşmelerinin zemini bu yolla tahrip ediliyor.
Olan bu…
Olması gereken ise AK Parti ve CHP arasında hızlı ve acil bir uzlaşmadır. Bu iki parti, iki büyük farklı sosyolojik ve politik kütle arasında kurulacak bir köprü, bir koalisyon şiddet karşısındaki en büyük meydan okuma ve güvence olacaktır. Bu uzlaşmada merkeze alınacak IŞİD meselesi dış politikadaki uzlaşmanın ayaklarından birisi haline getirilmeye son derece elverişlidir.
Devletin bölgeye bakışında revizyon ihtiyacı Suruç hadisesi sonrası iyice ortaya çıktı.
Nedir revizyona ihtiyacı olan politika ya da değerlendirme?
Bir süre önce üst düzey bir yetkilinin gazetecilere verdiği, benim de katıldığım bir brifingte, IŞİD tehdidi, devlet tarafından daha çok bu örgütün Suriye'nin Kuzey Batısı'na, 4 milyon insanın barındığı, nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bölgeye saldırması ihtimaliyle ilişkilendiriliyordu. Böyle bir saldırı halinde ortaya çıkacak göç dalgası Türkiye'nin altından kalkmayacağı bir durum olarak değerlendiriliyor ve güvenli bölge arayışı böyle gerekçelendiriliyordu. Bunun yanında 'üst düzey yetkili' IŞİD'le mücadele için askere verilen direktifi anlatıyor, DEAŞ karşısındaki güçleri bu çatışma çerçevesinde dost unsur olarak tanımladıklarını söylüyor, Türkiye'nin verdiği desteği kimi örnekleriyle anlatıyordu. Ancak o gün, Ruşen Çakır'ın sorduğu 'Türkiye IŞİD'in eylem alanına giriyor mu?' sorusu üst düzey yetkili tarafından yanıtsız bırakılırken, IŞİD'i yapısı ve hedefleri açısından yerli olmayan unsurlarla tanımlanıyor, bir bakıma geçici niteliğinin altı çiziliyor, dahası bu örgütün Türkiye içindeki yapılanmasının anlamlı olmadığını söylüyordu…”
Suruç saldırısı ise söylenenlerin tersi istikametinde iki meseleyi açık bir şekilde ele alıp, tartışılması gerektiğini ortaya koydu.
1. IŞİD'in ifade ettiği tehlike sadece göçmen dalgasıyla sınırlı değildir. IŞİD'in yayınlarıyla, açıklamalarıyla git gide Türkiye'ye yönelen, İstanbul'un fethini hedef gösteren bir örgüttür.
2. IŞİD bir cihat hareketi olarak yeni bir dalgaya işaret etmekte, ciddi bir cazibe merkezi oluşturmaktadır. Bu durum Türkiye'yi de ciddi biçimde etkilemektedir. Sanıldığı ve söylendiğinin aksine IŞİD'in Türkiye'de yapılanması hafife alınmayacak bir düzeydedir.
Bu açılardan dün referans verdiğim Doç. Dr. Serhat Erkmen'in söylediklerine bir kez daha dikkat çekmek isterim:
“IŞİD son iki yılda kısa süre içerisinde bölgede ve dünyada nasıl ilgi odağı haline geldiyse Türkiye içinde de aynı hızla bir ilgi odağı haline geldi. Türkiye'den Suriye ve Irak'a cihat etmek amacıyla giden mücahitler, onlara eşlik eden aileleri, yani muhacirler ve onlara lojistik, vs. destek veren kitleyi dikkate aldığımızda son üç yılda gidenlerin ve gidip-dönenlerin toplamda 10 bine yaklaştığını görüyoruz. Türkiye'den katılımların yüzde 70'i ise IŞİD'e yönelik. Bu rakamın içinde sadece eli silah tutanlar değil, onlarla giden aileler ve onlara lojistik destek veren kesimler de var. Aileler, şu ana kadar pek konuşulmayan bir olgu. Gidenlerin yarısından fazlasını, yaklaşık yüzde 60'ını aileler oluşturuyor…”
Türkiye'nin çözüm sürecini ciddiye alması, Rojava politikasını gözden geçirmesi, IŞİD'i ciddiye alması için koalisyon bir imkandır.
Bu durum da koalisyon kurulması için vesiledir.