Şu günlerde ülkenin geleceği açısından ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle izlediğim liderlerden biri Sayın Başbakan ise, diğeri hiç şüphesiz HDP (Eş)Başkanı Selahattin Demirtaş…
Çünkü kendisi sadece toplumsal kimlikler üzerinden oluşturulmuş bir fikriyatı değil; aynı zamanda her gün askerimiz ve polisimize ağır silahlarla sistematik bir şekilde saldıran PKK, onun 'kentsel' uzantısı KCK, Suriye'deki silahlı kolu YPG ve Kürt silahlı hareketinin üzerindeki etkisi hakkında çeşitli spekülasyonlar üretilen 'İmralı'yı da temsil ettiği algısı çok yaygındır…
Selahattin Demirtaş bir ara bazı sosyal demokratlar dâhil pek çok sol eğilimli seçmen üzerinde birleştirici bir etki yaratmıştı.“CHP'nin başına gelse CHP oyları 40'ın altına düşmez” diyenlerin sayısı az değildi. 'Türkiye Partisi' stratejisi ile umutlananlar, birden PKK ve KCK'yı sokağa döken çağrısıyla irkildiler… Öte yandan, önce Türk Silahlı Kuvvetleri'ni PKK ile aynı kefeye koyup, 'eşit' taraflarmış gibi bir ifade ile 'Herkes namluları indirsin' söylemiyle ortaya çıkması, ardından “PKK, ama falan demeyi bir kenara koyup derhal silahları bırakmalı. Çünkü siyasi mücadelenin önünü tıkıyor” söylemine geçmesi ve bunun gibi pek çok temel meselede bir öyle bir böyle konuşması, kafaları iyice karıştırdı… Kendisine 'emanetmiş' gibi duran oyları verenlerin huzurunda güven bunalımına uğramasını tetikledi…
Batılılar, sosyal ve tıp bilimcileri 'ambivalent' kavramını kullanırlar. 'Ne yapacağı önceden kestirilemeyen', sürekli 'ikilem içinde' kalan vb. anlamlara gelir… İşte Batı basının pek itibar ettiği, Kürt siyasi hareketinin 'resmi haber kaynağı' gibi hareket eden Fırat Haber Ajansı'nın verdiği iddia edilen (bu yazının kaleme alındığı Pazartesi günü saat 17.00'ye kadar bir yalanlama gelmedi) Demirtaş'ın sözleri insanın kanını donduran cinstendi…
Selahattin Demirtaş'ın sözleri toplam 16 yerde (Bkz. T24 haber portalı) 'ilan' edildiği söylenen 'Özyönetim'(?) üzerineydi; yani fiilen bağımsızlıklarını ilan eden yerel yönetimlerle ilgili… Kanımın donmasına neden olan şey, bir parlamenterin, bir siyasi parti yetkilisinin 'anti-devlet' aksiyonlarına yeşil ışık yakmasıydı… Bir tür son derece ciddi 'kırılma noktası' yaşıyorduk…
Demirtaş'ın açıklamasına değinmeden önce olayın gelişimine bakalım:
T24'teki haberin başlığı ve haberin özeti şöyle (Parantez içindekiler bana ait): “Hakkari, Batman illeri ile Van'ın Edremit ve İpekyolu, Diyarbakır'ın Silvan ve Sur ilçelerinde de öz yönetim ilan edilmesiyle birlikte öz yönetim ilan edilen bölge sayısı 16'ya yükseldi…
İlk olarak Şırnak Halk Meclisi (Kavramı bir araştırın nutkunuz tutulsun…) Silopi'de 10 Ağustos'ta toplanarak öz yönetim ilan ettiklerini duyurdu. 12 Ağustos 2015 tarihinde açıklama yapan KCK, Şırnak'ın yanı sıra Cizre ve Nusaybin'de de öz yönetim ilan edildiğini bildirdi. Ardından Hakkari'nin Yüksekova, Muş'un Bulanık ile Varto; Ağrı'nın Doğubeyazıt, Bitlis'in Hizan ilçeleriyle, İstanbul'un Gülsuyu ve Gazi Mahallesi'nde de 'halk meclisleri'(!) kararıyla öz yönetim ilan edilmiş.”
Öz yönetim ilan edenlerin açıklamaları da akla zarar:
“Devleti reddetmiyoruz ama kurumlarının meşruiyeti yok”
“Devletin tüm kurumları bizim için meşruiyetini kaybetmiştir. Bu şekli ile devletin hiçbir atanmışı bizi yönetmeyecektir. Bundan sonra halk olarak öz yönetimimizi esas alarak, demokratik temelde yaşamımızı inşa edeceğiz. Bundan sonra da tüm saldırılar karşısında demokratik öz savunmamızı gerçekleştireceğiz”
“Kanton ilan etmedik ama zorunluluk haline gelebilir”
“Silopi, Cizre, Nusaybin ve Şırnak halk meclisleri bundan sonra devlet kurumlarını tanımayacaklarını ve onlarla hiçbir işlerinin olmadığını, kendi işlerini kendilerinin yapacağını; kendi öz yönetimlerini kuracaklarını ilan etmişlerdir. Öz yönetimlerine saldırıldığı takdirde meşru öz savunma haklarını kullanacaklarını açıklamışlardır”.
“Kürt Özgürlük Hareketi'ni ve halkının meşruiyetini tanımayan bir devletin kurumlarını, yasalarını, hukukunu ve sistemini tanımıyoruz.
“Tüm bu işkenceci, inkarcı ve faşizan devlete karşı kendi öz savunmamızı da sağlayacağız. Bu temelde özgür yaşamı inşa edeceğiz.”
“Bizler merkezden dayatılan, Ankara'dan toplumla uyuşmayan her şeyi yapmak zorunda değiliz. Bizler devletin atadığı vali ve kaymakamlar tarafından yönetilmek istemiyoruz. Bizler Kürt halkı olarak demokratik ve meşru yöntemlerle kendimizin seçtiği yönetimler tarafından yönetilmek istiyoruz. Bu nedenle biz artık kendimizi ve kentimizi öz yönetimimizle yönetmek istiyoruz.”
Şimdi işin en vahim tarafına geliyoruz. TBMM'de grubu olan bir partiden söz ettiğimizi bilerek aşağıdaki satırları okuyun lütfen:
“Hakkari Belediye Eş Başkanları Dilek Hatipoğlu, Nurullah Çiftçi, HDP Hakkari il Eş Başkanları Zeynep Besi Dara, Rahmi Temel, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Hakkari il Eş Başkanları Musa Çiftçi, Emine Berivan Akboğa, Hakkari Kent Meclisi Sözcüsü Perihan Kahraman'ın da aralarında bulunduğu yaklaşık 200 partilinin katıldığı basın açıklaması, DBP il binası önünde yapılmış.
Basın açıklamasının metnini okuyan (DBP) Hakkari Merkez ilçe Eş Başkanı İbrahim Çiftçi, “Hakkari Demokratik Kent Meclisi olarak 'Öz yönetimlerini' ilan ettiklerini” söylemiş.
Şimdi de Selahattin Demirtaş'ın sözlerine göz atalım:
Fırat Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada öz yönetim kararının meşru olduğunu öne süren HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bunun bir siyasi irade beyanı olduğunu belirterek halkın bu tutumuna saygı duyduklarını söylemiş.
Dünyada ekonomi ve finans yangını var. Bizde siyaset tıkanma noktasında. Ve yukarıdaki olaylara bakın…
Allah encamımızı hayır eylesin. Âmin…