Terör ve şiddetin siyasal ve toplumsal terbiye aracı olarak devreye sokulduğu bir bölgedeyiz. Bu yöntemin görünürdeki failleriyle niyetlenen ve devşirilmek istenen hedefler her zaman örtüşmez, hatta çoğu kez görünür olanla hedeflenmiş olan tam zıddıdır.
Türkiye'nin de şiddet ve kaos üzerinden terbiye edilmeye muhatap olmaktan muaf olduğunu kimse iddia edemez. Bu terbiye mühendisliğinin kapsama alanı ve derecesi bölgedeki uygulamalardan farklı olabilir. Nitekim geçmiş dönemde bu tür terbiye mühendisliğinin açık ve örtük sıcak çatışma ve kaos olarak sahada ne türden unsurlar kullanılarak sürdürüldüğünü, nasıl gerekçelendirildiğini gördük. Unutmamak gerekir ki hiç bir provokatif müdahale kendiliğinden ortaya çıkmaz; var olan sorunların niyetlenen amaç ve hedefler doğrultusunda yönlendirilmesi, istismar edilmesine dayanır. Mevcut sorunlarınızı siz kendi tarihsel, sosyal, kültürel imkânlarınızı kullanarak çöz/e/mezseniz birileri onu başka bir amaç için kullanır. Sanılanın aksine, var olmayan bir sorun dışarıdan icat edilerek buraya taşınmaz. Ne yazık ki, yüz yılı aşkın bir süredir, bölgemizin kendi imkânları, kendi dinamikleriyle ayağa kalkmasını, kendini bulmasını engelleyecek çok miktarda sorun var veya başka bir ifadeyle, sorunlar çözümsüzlüğe mahkûm edilerek boynumuzda tarihin prangasına dönüşüyor.
Suruç'ta patlayan bombanın siyasal mesajı ile muhtevasını birbirinden ayırmak gerekiyor. IŞİD militanının intihar saldırısı açısından örgütün kendi gündemi, hedefleri ve niyetinin ne olduğu bir yana, bunun nasıl algılandığı ve Türkiye'deki siyasi mücadelede ne tür mesajlar içerdiği üzerinde düşünülmeli. Türkiye'de siyasal belirsizliğin sürdüğü şu ortamda otuzdan fazla genci katledenlerin amaçları ile bunun muhtemel siyasal sonuçları çok farklı olabilir. Öncelikle merkez medya denilen, seçimlerden sonra eski buyurgan dili hemen kullanmaya başlayan yayın organları ve sözcülerine bakılacak olursa amaç şöyle özetlenebilir.
Kalın çizgilerle çizilen strateji şu şekilde ortaya çıkıyor:
* Cumhurbaşkanı ile başbakan arasında üslup ve siyaset farklılığı üzerinden bir ayrım, çatlak ortaya çıkarmak.
* Cumhurbaşkanını formel sınırlarına çekilmeye ikna etmek.
* Muhtemel hükümet için bir AKP-CHP koalisyonuna tarafları ikna ve icbar etmek.
* Sosyal mühendislik olarak da önümüzdeki on yıl içinde bir sol dizayn projesini hayata geçirmek. Bunun iki ayağı mevcut; biri
CHP'yi AKP yedeğinde iktidara alıştırarak dünya sisteminin isteklerini, hayati yatırımlarını sürdürülebilir kılmak. Diğer boyutu ise protest gençlik ve liberal-sol modernlerin oluşturduğu rahatsızları HDP ile harekete geçirmek.
* “Kürt siyaseti” adı altında etnik temelli oluşumun sempatikleştirilmesi. Kürt halkı üzerindeki tekelci tahakkümün özgürlük soslu bir projeye dönüştürülmesi için IŞİD türü karşı-şiddet masumlaştırıcı işlev görecektir.
Elbette tek bir patlamayla bu kadar büyük bir siyasal mühendislik uygulamasını hayata geçirmek, kitleleri buna ikna etmek mümkün olmayacaktır. Ancak bir süredir olup bitenleri, en azından medya ve siyaset elitlerince bunların nasıl algılandığını ve elde edilmek istenen siyasal sonuçları iyi takip etmek gerekiyor.
Daha dar alanda Suruç saldırısının kendi başına analiz edilmesi, çok gürültülü siyasal yorum ve hamasetten arındırılmış analiz yapılması zorunlu. Barış ve insancıllık kıblesine dönüşen, etnik temelli, yasal siyaset temsilcilerinin olur olmaz her fırsatta silahlanmaktan, savaşmaktan bahsettiği, kalemşorların “sakın, bunu yapmazsanız daha çok kan akar” türünden açıklamalarla terörün adresini ve hedefini taraf olarak gösterdiği tuhaf bir ülkedeyiz.
Kimin ne kadar haklı olduğundan çok kimin hakkaniyet ve mesuliyet tarafında olduğunun tarihe geçeceği dönemlerdeyiz. Sorumsuzluk olarak yorumlanan pek çok beyan aslında terörle terbiye mühendisliğinin adresini vermektedir. Bu memlekette yerlilikle ecnebiliğin net bir şekilde ayrıldığı dönemlerdeyiz.
Her şeye rağmen Suruç katliamı üzerine, arada kalan ve pek çok şeyi deşifre etme yeteneğine haiz bir kaç sorunun sorulması anlamlıdır:
* Kobani gibi hala savaşın dumanlarının yükseldiği, fiilen bir savaş bölgesine 300 genci kim ne amaçla götürmektedir? Bunun sorumluları kimdir?
* Türkiye'deki beyaz Türk, sol fraksiyonların örgütsel anlamda sahaya sürüldüğü bu bölgede IŞİD'in hedefi olmaları gerçekten şaşırtıcı mıdır?
* Özellikle Kobani kuşatması sırasında ortaya çıkan ve şimdi Türkiye'ye de taşındığı için daha net şekilde görülen durum, PKK güdümlü yapılanmanın Güneydoğuda ve Suriye'de Kürt halkı üzerindeki tekelci müdahalesine tepkinin boyutu nedir?
* Ortaya çıktığı andan itibaren Amerikan askeri malzemesinin, ağır silahların adeta anahtar tesliminin IŞİD'in eline geçmesi ile bölgedeki hesaplar arasında paralellik kurmamak mümkün mü?
Mesela New York Times'da Tim Arango'nun CIA kökenli IŞİD uzmanlarına dayandırdığı yeni yorumları gözden kaçmamalı: “Her devrimci devlet oluşumu, ister istemez şiddet içerir” söylemi ile meşrulaştırılan IŞİD yaklaşımını dikkatle izlemekte yarar var.