Filipinler bile barış yaptı!

04:0030/07/2015, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Akif Emre

Memleketin tekrar 90'lı yıllar kabusuna dönme korkusu yaşadığı günlerdeyiz. Henüz o aşamaya gelmemiş olsa da çatışma potansiyelinin o yıllara götürebileceği endişesi her kesimde hakim. Muhtemelen çatışmanın tarafları da bu endişeyi taşımaktadır. PKK'nın adeta tahrik eden tüm eylem ve tutumuna, devletin güçlülük gösterisine rağmen, bu gerilimin sürdürülebilir olmadığında herkes emin. Etnik Kürt siyasetinin bir tarafta dağdaki tehdit gücünü yedekte tutma, yasal siyasetin ve sivil toplumun imkânlarıyla

Memleketin tekrar 90'lı yıllar kabusuna dönme korkusu yaşadığı günlerdeyiz. Henüz o aşamaya gelmemiş olsa da çatışma potansiyelinin o yıllara götürebileceği endişesi her kesimde hakim. Muhtemelen çatışmanın tarafları da bu endişeyi taşımaktadır. PKK'nın adeta tahrik eden tüm eylem ve tutumuna, devletin güçlülük gösterisine rağmen, bu gerilimin sürdürülebilir olmadığında herkes emin. Etnik Kürt siyasetinin bir tarafta dağdaki tehdit gücünü yedekte tutma, yasal siyasetin ve sivil toplumun imkânlarıyla da siyaseti dizayn etme stratejisi şimdilik sekteye uğramış görünüyor. Buna rağmen kan üzerinden yürütülen stratejilerin ne anlama geldiğini, bedelinin ne olduğunu en iyi bilen de bizzat tabanın kendisi.

Silaha dayalı siyasetin ayartıcı bir yanı vardır. Bunu elinde tutanlar o imkanın sadece kendilerine ait olduğu psikolojisiyle davranmaya meyyaldirler. Bu silahlı güç, örgütlü ordularla otorite kurma hakkını kendinde görmesini sağlarken illegal yapılara da silahın gücünü dayatma hissini verir. Barış sürecinin tüm arızalarına rağmen yürütülme imkanı varken birden bozulmasını sadece bu üstünlük psikolojisine bağlamak imkansız. Gelişmeler, Türkiye'de iç siyasetin nasıl dizayn edileceği, bölgedeki denklemin ne şekilde tezahür edeceği sorunlarından bağımsız değil. Ne var ki, otuz yıldır kan döküldükten sonra kimsenin eski günlere dönmek gibi bir niyeti olamayacağını düşünsek de çevrede yaşananlara bakıldığında bu eşiğin aşılmasının hiç de imkansız olmadığını idrak etmek durumundayız.

Türkiye'de bunca tarihsel deneyime rağmen bir Kürt sorunu çıkarmayı başarmış bir devletin eski alışkanlıklarıyla meseleyi çözemeyeceği açık. Bunca süre etnik kimliği üzerinden istismar edilmesine rağmen hala kendini bu topraklara ait hisseden Müslüman Kürt halkı ile kan uyuşmazlığı olan temsilcilerin yaklaşımı ile de bu iş çözülemez. Kürtlerin etnik aidiyetlerini kaşıyarak ayrıştırma çabası, ideolojik olarak beyaz Türklerin dünya görüşünü tamamlayan bir süreçtir.

Neden bir Kürt sorunu çıkarmayı başarabildiği sorusunu bir kenara bırakırsak, sürecin temelinde yatan çözüme dair zihniyetle sorunun aşılamaması, kısa vadeli çıkar hesapları çatışmayı bu noktaya getirdi. Türkiye'de “Kürt sorunu” lafı edileli beri değişik modellemeler gündeme gelir. Bask modeli, IRA modeli gibi. Etnik ve dini-etnik farklılıklar üzerinde yükselen bu çatışma tiplerinin çözüm modelleri elbette önemli. Siyaset sosyolojisi açısında ders almayı gerektiren örneklikler. Hatta işi abartan, seküler Türk ve Kürt siyasilerden İsrail-Filistin sorunuyla paralellik kurmaya kalkanlar bile olabiliyor. Bu toprakların tarihini birlikte yapan Türkler ve Kürtlerle Siyonist işgalciler ve onlara karşı özgürlük mücadelesi veren Filistinliler arasında benzerlik kurmak en büyük ihanet olsa gerek.

Diğer taraftan İrlanda Kurtuluş Ordusu, hem etnik hem mezhep (religion) farklılığına rağmen anlaşmanın sağlanması açısından, zorun nasıl başarılabileceğine iyi bir örnek sayılabilir.

Ancak dikkatlerden kaçan başka bir anlaşma örneğinin bu bağlamda iyi incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Filipinler'de Müslüman halk adına savaşan Moro İslami Kurtuluş Cephesi ile hükümet arenasındaki 1970'lerden beri süren savaş sonunda anlaşma ile neticelendi. Bu sürecin de adım adım ilerlemesi, üstelik zamanlama olarak bizdekine paralellik arz eden bir döneme denk gelmesi karşılaştırma yapmayı kolaylaştırıyor.

1980'lerde Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) lideri Selamet Haşim ile röportaj yaptığımda silahlı mücadeleyi sonuna kadar götürmeye kararlı bir devrimci lider vardı karşımda. Nitekim hayatının sonuna kadar mücadelesinden vaz geçmedi. Filipinlerdeki dikta rejiminin baskı ve katliamları büyük halk desteğini arkasına alan Müslüman gerillaları son çare olarak silahlı mücadeleyi sürdürmeye zorluyordu. Bu arada Moro Ulusal Kurutuluş Cephesi lideri Nur Misvari 1995'ten sonra otonomi anlaşması yapmış ancak bu anlaşma kısa sürede çökmüştü. Ayakta kalan MILF ise mücadeleye devam edecekti. Hatta MILF tam bağımsızlık fikrinden zamanla otonomiye evrilen bir çizgiye gelecekti.

Alttan alta yapılan görüşmeler 2012'de ilk kez resmi formata büründü. Bu süreç henüz tamamlanmamış olsa da önemli kısmı gerçekleşti. 2016'daki seçimlerle birlikte süreç nihayete ermiş olacak. Üstelik gayrimüslim bir yönetimle Müslüman bir halkın, tarihsel düşmanlığa rağmen yürüttükleri bir anlaşma süreci söz konusu. Buna rağmen, hukuki zemine oturan bir anlaşmanın, hem duygusal hem rasyonel anlamda, siyasi iradeye dönüştürülmesi imkan dahilinde ise alınacak çok ders var demektir.

Filipinlerdeki barış anlaşmasında çok rasyonel şartlarda ve açık şekilde ortaya konmuş olması belirleyici oldu. Silahların ne zaman ve hangi şartlarda bırakılacağı, gerekli garantiler, tarafların uyması gereken şartlar, geçiş sürecinin zamanı ve bir sonrası aşama çok açık şekilde belirlenmiş bir çerçeve anlaşmasıyla (2012) anayasa değişikliği, meclis onayına kadar süreler ayrıntılarıyla belirlendi ve büyük oranda sonuçlandı.

Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, Filipinlerde özellikle hükümeti böylesi bir barışa zorlayan küresel şartların atlanmaması gerektiği. ABD Pasifik'teki en büyük üslerinden birinde, özellikle Çin'e karşı istikrarın oluşmasını istiyordu ve bu konuda tüm nüfuzunu kullandı. Müslüman gerillalar da gerçekten barış istediklerini ve şartlara uyacaklarını gösterdiler.

Türkiye örneğine gelince, adeta bölgede sistemli biçimde istikrarsızlıktan yarar umulduğu görüntüsü var. Özellikle Suriye denkleminde bir tür soğuk savaş dengesi yaşanıyor. Diğer tarafta Türkiye'nin bir enerji koridoru olması istikrarı zorunlu kılıyor. Son dönem yaşanan çatışmasızlığı biraz da buradan okumak gerekir.

PKK, HDP, AKP denkleminde okumaya çalıştığımız sürecin küresel boyutunu, Amerika'nın Kürt politikalarını, Türkiye'nin jeo-ekonomik ve jeo-stratejik yerini, Almanya başta olmak üzere Avrupa'nın Kürt politikalarını, bölge güçlerinin hesaplarını da katarak değerlendirmekte yarar var.
#Kurtuluş Ordusu
#Filipinler
#Moro İslami Kurtuluş Cephesi