Ortadoğu'da kim kime karşı savaşıyor? Biraz daha yakın plan yoğunlaşırsak Suriye'de kim kiminle ittifak halinde sorusundan başlamak belki daha açıklayıcı olabilir. Kimin kiminle savaştığı kadar kiminle ne tür bir ittifak kurduğuna dair ilkesel düzeyde bir açıklayıcı şema da yok. Var olan şemaların tümü her an değişebiliyor, her an yeni kamplar oluşabilir nitelikte. Savaşanların arasındaki siyasal, ideolojik kamplaşmalar açıklayıcı olmadığı gibi etnik, dini ve mezhep eksenli cepheleşme de her zaman açıklayıcı değil. Üstüne üstlük oluşan ittifakların, bloklaşmaların hepsi çok kırılgan; özellikle bölge dışı faktörlerin etkisiyle her an kartlar yeniden karılabilir.
Şam yakınlarında İsrail'in düzenlediği bir hava saldırısı; hedefin kimliği ve bunun etrafındaki yerel ve bölgesel aktörlerin ilişkilerinin ortaya çıkardığı tablo açısından, tüm çelişkileriyle ittifaklar ve karşı kampların ne kadar çapraşık, çelişik ve her an dağılıp yeniden kurulmaya müsait olduğunu göstermesi bakımından ibret verici.
Haber şu: İsrail zindanlarında 30 yıl tutuklu kaldıktan sonra 2008 yılında serbest bırakılan Hizbullah komutanı Semir Kuntar Suriye'de İsrail tarafından düzenlenen füze saldırısında öldü. Ajanslara düşen haberlere göre Hizbullah komutanına düzenlenen saldırı Rusya ile anlaşmalı olarak gerçekleştirilmişti.
Böylece Suriye hava sahasını korumak için yerleştirilen Rus S-400'lerin İsrail karşısında neden hareketsiz kaldığını da öğrenmiş oluyorduk.
Sadece İsrail'in gerçekleştirdiği füze saldırısı bile ittifakların ve düşmanlıkların ne kadar karmaşık bir denklem içerdiğini göstermeye yeter.
Sadece tek bir figür üzerinden kimin kime karşı olduğu ve aynı aktörlerin aynı zamanda birbirinin düşmanıyla da müttefiki olduğu ama yine de Suriye'de beraber savaştıkları gibi inanılmaz denklemi anlamaya çalışalım.
Önce füze saldırasında hedef alınan Hizbullah ve komutanının kime karşı ve kiminle ittifak halinde olduğuna bakalım.
Hizbullah İsrail'in düşmanıdır ve hedefi, siyonist devleti yıkmaktır. İsrail'le barış yapmamış Suriye rejimi ile ittifak halinde oluşunu bu gerekçe ile savunmaktadır.
Hizbullah'ın her anlamda vazgeçilmez müttefiki İran'dır. İran İsrail'le düşmandır ve aynı gerekçe ile Suriye ile stratejik ittifak halindedir. İran aynı zamanda Rusya ile bölgesel olduğu kadar pek çok alanda işbirliği halindedir.
Rusya Suriye Baas rejimini muhaliflere karşı sonuna kadar desteklemektedir ve bu desteğinde Hizbullah ve İran'la askeri ve siyasi olarak birlikte hareket etmektedir.
Rusya aynı zamanda İran'ı ortadan kaldırmak isteyen İsrail'le beraber, Suriye rejimini birlikte savundukları Hizbullah hedefini vurmaktadır.
Bu hedefi vururken ittifak halinde olduğu İran ve Şam yönetimine karşı da doğrudan saldırı anlamına gelecek bir askeri operasyon yapmış olmaktadır.
Matris denklemini hatırlatan bu ilişkiler ağında ilkesel taraftarlıktan çok reelpolitik tercihlerin öne çıktığını söylemeye gerek yok. Öyle olsaydı İran'ın Rusya'ya savaş açmasa bile farklı tepki koyması ya da Suriye'nin bölgedeki kalıcı müttefiki, hatta kara gücü gibi sahaya sürdüğü Hizbullah'a karşı, düşmanı İsrail'le beraber operasyon yapan Rusya'ya bir şeyler demesi gerekirdi.
Tüm bu denklemde Türkiye'nin konumunun, stratejik tercihlerinin nereye tekabül ettiği de önemli. Türkiye Esad rejimini devirmeye çalışan muhaliflerden yana. İsrail uçaklarını görmezden gelen Rus S-400'ler, her an Türk savaş uçaklarına ateş açmak üzere bekleyecek kadar askeri ve siyasi olarak hava gerginleşmiş durumda. Rusya ile işbirliği yapan İsrail aynı zamanda Türkiye'nin karşı olduğu Esad yönetiminin de düşmanı.
Diğer tarafta, konuyla daha dışarıdan ilgili, tuhaf ilişkiler silsilesini devam ettirmek mümkün:
Türkiye Mısır'daki darbe yönetimine şiddetle karşı ama o darbenin arkasındaki Suud yönetimiyle aynı koalisyonda yer almakta
. Amerika ile IŞİD karşıtı koalisyonda birlikte ve de bu ülke ile stratejik ilişkilere sahip ama PYD konusunda ABD ile ters düşmekte...
Tüm çapraşık denklem içinde, İsrail-Türkiye yakınlaşmasının ilkesel açıklanabilir bir izahı mümkün mü? İsrail'le ilişkilerin kopma noktasına geldiği dönemde yükselen ticaret hacmi, kapitalizmin işleyiş mantığından bağımsız okunabilir mi?
Yahut tüm komplo teorilerini altüst edercesine bölgede olup bitenleri Amerika-İsrail-İran ittifakının sonucu olarak okumaya meyyal analistlerin açıklamalarının anlaşılır bir yanı var mı?
Tüm bu denklemin yeni bir şey olmadığı itirazı yükselebilir. Yeni olan Türkiye'de medyada, aydınlar ve siyasiler zümresinde Suriye konusunda hem Rusya'yı hem İsrail'i hem İran'ı aynı anda destekleyip Hizbullah saldırısını da savunabilen bir mantığın işliyor olması. Benzer mantık örgüsü karşı taraf için de kurulabilir.