Türkiye’deÜniversitelerin yaşadığı sorunların temelindehükümetlerin ve hattatoplumun bilimeve bilim adamınaverdiği/vermediğiönem yatmaktadır.Bilim ve bilim adamı birçok platformdaikinci plandatutulmakta, madden ve manen yeterli desteği alamamaktadır.Yeterli/gerekli desteği alamayannitelikli beyinleryurtdışına gitmekte, özel üniversitelere geçmekte ya da devlet üniversitelerinde ayakta kalma mücadelesi vermektedir.ABD’de veya diğer gelişmiş ülkelerde buluş yapan, yeni teknoloji üretenlerin büyük
Türkiye’de
Üniversitelerin yaşadığı sorunların temelinde
hükümetlerin ve hatta
ve bilim adamına
/vermediği
.
Bilim ve bilim adamı birçok platformda
tutulmakta, madden ve manen yeterli desteği alamamaktadır.
Yeterli/gerekli desteği alamayan
yurtdışına gitmekte, özel üniversitelere geçmekte ya da devlet üniversitelerinde ayakta kalma mücadelesi vermektedir.
ABD’de veya diğer gelişmiş ülkelerde buluş yapan, yeni teknoloji üretenlerin büyük bir kısmının
başka ülkelerden gelen bilim insanları
(silikon vadisinde çalışan bilim adamlarının % 70’inden fazlası başka ülkelerden gelmiş-beyin göçü) olduğunu unutmamak gerekir.
Taşradaki büyük üniversitelerin
en temel kuruluş gerekçelerinden birisi
bölgenin kalkınmasına öncülük etmek
.
Fakat günümüze kadar bu üniversitelerin kuruluş amacındaki misyonu yeterli düzeyde yerine getirdiği söylenemez.
ABD’deki
bilişim teknolojisi
üreten ve dünyaya ihraç eden
bir merkez haline gelmesini
(işadamı-sanayici)
üniversitesiyle (Stanford) ve bilim adamlarıyla
yaptıkları
olduğu bilinmektedir.
Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri başta olmak üzere bölgesel gelişememenin arkasında üniversite-sanayi işbirliğinin kurulamamasının, üniversitelerin ekonomik hayata, teknolojik gelişmeye aktif katkısının son derece sınırlı olmasının da önemli rolü olduğu söylenebilir.
Yani üniversite-sanayi işbirliğinin kurulamaması ülkemizdeki üniversiteleri toplum hayatından büyük ölçüde dışlamış, kuruluş gerekçelerinden biri olan bölgesel gelişmeye katkı sağlama hedeflerinin ötesinde kısır tartışma koridorlarına (ideolojik kamplaşma, idari görev alma, ek ders kavgası v.s) taşımıştır.
İşbirliğinin kurulamamasında üniversite yönetimlerinin vizyon zayıflığı kadar
sanayici-işadamları ve onların sivil toplum temsilcilerinin yaklaşımları da sorumludur.
.
Her yıl binlerce öğrenci üniversitelerden mezun olmakta, fakat okulda
gerekli piyasa tecrübesi almadığından
(bölümlerin stajı zorunlu görmemeleri ve piyasanın öğrencilere staj için kucak açmamaları gibi nedenlerle) iş bulmakta son derece zorlanmaktadırlar.
Milyonlarca üniversite mezununun kamuda memur olmak için KPSS sınav kuyruğuna girmesini bütün taraflar doğru okumalı.
Bunu sanayiciler, girişimciler, özel sektör profesyonelleri iyi okumalı.
Bunu üniversitede piyasaya öğrenci yetiştiren mühendisler iyi okumalı.
Bunu İİBF ve özellikle
iyi okumalı. Doğrudan piyasaya yönelik ders içerikleri olan bölüm işletmedir. (Pazarlamacı, işletme yöneticisi, reklamcı, muhasebeci, girişimci, finansçı v.s. piyasada çalışabilecek bütün kalifiye elemanları yetiştirmeye öncelikle işletme bölümü müfredatı uygun.)
Bazı üniversite yönetimlerinin son dönemde
üniversite-sanayi işbirliğinin altyapısını kurma amacıyla önemli adımlar attığını görmekteyiz
(İş-Kur, Kalkınma Ajansları, Teknokentler, TSO işbirliği protokolleri, piyasa profesyonelleriyle eğitim işbirlikleri ve Teknoloji Transfer Merkezi kurulması v.s.). Bu adımlar bütüncül bir planın parçası olmadığından sürdürülebilir olmayan, geçici faaliyetler olarak yansımaktadır.
Türkiye’de
üniversite-sanayi işbirliğini geliştirme
amacına tarafların açık bir şekilde destek vermesi, uygulanabilir, somut adımlar içeren, bürokratik işlemleri asgariye indiren ve gerçekçi hedefleri olan bir
eylem planını bir an önce uygulamaya koyması gerekiyor.
Üniversite-sanayi işbirliğini içeren yeni eylem planı
bölge ve ülke gelişmesine ciddi katkı sağlayacağı gibi, üniversiteleri de kısır tartışmalardan toplumsal faydası çok daha yüksek, piyasaya katkı sunan bir eğitim sürecine zorlayacaktır.