Türkiye’nin dostları..

04:0024/01/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Abdullah Muradoğlu

Kulağa pek hoş gelmiyor tabii ama bir devlet için “
düşman tanımı
” yapmak yaşadığımız dünyanın bir gerçeği. Ancak bir devletin, bir diğer devleti düşman sayması inkarı kabil olmayan kesin kanıtlar gerektirir. Devletler, ihtilaflarını ilelebet sürdürmek de istemezler. Tarih ise, bir zaman dost ve müttefik olan devletlerin amansız düşmanlara dönüştüğüne dair örneklerle dolu. 1939'da “
Nazi Almanyası
” ile “
Sovyetler Birliği
” arasında “
Saldırmazlık Paktı
” imzalandı. Ne ki paktın ömrü kısa sürdü. Almanya 1941'de Sovyetler'e saldırarak paktı geçersiz kıldı.
“İkinci Dünya Savaşı”
nın en yıkıcı safhaları Almanya ile Sovyetler Birliği arasında cereyan etti.


Biz de 1676'dan 1917'ye kadar bir düzine büyük savaş yaptığımız Ruslarla “

Milli Mücadele

” döneminde dostluk ilişkisi kurduk. Oysa Balkanlar'daki topraklarımızın büyük kısmını Ruslar yüzünden kaybettik. Ruslar 1878'de Yeşilköy'e kadar geldiler. Avrupa'nın büyük güçleri devreye girmeseydi İstanbul'da Ruslarla çok çetin bir şehir savaşı mukadderdi. Öte yandan 1917'de Çarlık rejimi yıkılmamış olsaydı İstanbul belki de Rusların eline geçecekti. Ruslar 200 yıl Osmanlı Devleti için “baş düşman” idi. Şartlar değişti, düşman iken dost olduk.



Sovyetler Birliği ile 1925′te “

Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması

” imzaladık. Antlaşmaya göre, iki devlet birbirine saldırmayacak, taraflardan biri saldırıya uğradığı takdirde öteki tarafsız kalacaktı. Taraflar üçüncü devletlerle siyasal nitelikte antlaşmalar imzalamadan önce birbirlerine de danışacaklardı. Türkiye, 20 yıl sonra Moskova'nın Boğazlar'da üs ve doğuda toprak talepleriyle muhatap oldu. Detaylara girmeyeceğim, Sovyet Hükümeti 1945'de anlaşmayı feshetti. Moskova'nın bu tutumu yüzünden Türkiye Batı ittifakı'na yöneldi, aradığı dayanağı “

NATO”

da buldu.

Stalin

'in ölümünün ardından Moskova hükümeti taleplerinden vazgeçtiğini açıklamış olsa bile vazo bir defa kırılmış ve Türkiye güçler dengesi içinde safını çoktan seçmişti.



ABD ile Türkiye 1952'den bu yana NATO'da müttefik. Ne ki sözde müttefikimizle ilişkimiz yerlerde sürünüyor. ABD başta “

Suriye

” olmak üzere birçok başlıkta müttefiklikle bağdaşmayan bir tutum izliyor. Son dönemde iki ülke arasındaki güven ilişkisi büyük yara aldı. Güvenin yıkıldığı bir ilişki sürdürülebilir bir ilişki türü değildir. Taraflar sürekli kuşkuyla arkalarına bakarak, tedirginlik yaşayarak sağlıklı bir müttefiklik ilişkisi yürütemezler.



Birçok devlet müttefik olduğu ülke aleyhinde gizli faaliyetlerde bulunuyor. Müttefikinin düşman saydığı örgütlere, şahıslara yardım ediyor. Ekonomisini baltalamaya, büyümesine mani olmaya çalışıyor. Ülkemize yönelik terör saldırılarında güya dost görünen ülkelerin parmağı olmadığını kimse söyleyemiyor. Bazen

“terör ağları”

nın arkasında bu ülkelerin parmağını seziyor, anlıyor, ama somut kanıt gösteremiyorsunuz. Böylece şüpheli, şaibeli bir ilişki devam ediyor. Bu nedenle ülkemizin dostlarını net şekilde tespit edip ona göre konum almamız da şart. Elbette aslolan düşmanların sayısını azaltmak, dostların sayısını çoğaltmak, her daim sulh aramaktır. Ancak bütün çabalara rağmen düşmanca politikada ısrar ediliyorsa, kafamızı kuma da gömemeyiz. Milattan önce 6. yüzyılda yaşayan savaş stratejisti Çinli general

Sun Tzu

'nun şu sözleri önemli:



“Eğer düşmanını tanıyor ve kendini biliyorsan yüzyıllık bir savaştan korkmana gerek yok. Kendini biliyor, düşmanını tanımıyorsan her savaşta yenilgiye uğrarsın. Ne kendini, ne de düşmanını tanıyorsan, aptalsın ve her savaşta yenilgiyle karşılaşırsın”

#Sovyetler Birliği
#Sun Tzu
#NATO