Paris'te gerçekleşen kanlı saldırılar, mülteciler dahil olmak üzere Avrupa'da yaşayan müslümanların hayatlarını derinden etkileyecek gibi görünüyor. Otoriter laikliğin resmi politika olduğu Fransa'da müslüman banliyöler şiddetli bir gerilim yaşıyor. Bu yüzden Fransız hükümetinin atacağı yanlış bir adım milyonlarca Müslümanın yaşadığı bu ülkenin yanı sıra bütün Avrupa'da silsile halinde vahim olaylara yol açabilir. Fransa'da göçmenlere karşı sert önlemleri savunan ırkçı partiler yine sahneye çıktılar. Oysa bu tür önlemler meseleyi çözmüyor, tam aksine zehirli bir hava oluşturmak suretiyle nefret duygularını daha da derinleştiriyor. Şiddet ve terörü yücelten örgütler ise böyle ortamlarda taraftar buluyorlar. Önceki gün “
”taki yazısında
bu gelişmeye dikkat çekiyordu:
“Çeşitli Batı toplumlarında yerleşmiş Müslüman azınlıklar, özellikle de onların genç kuşakları, Afganistan'da ya da Yemen'de çekecekleri türden bir yoksulluk çekmiyor muhtemelen. Ama kültürel aşağılanmadan, birinci sınıf insan muamelesi görmemekten ileri gelen ve büyük bir ihtimalle çok daha şiddetli duygulara, tepkilere yol açan bir yoksunlukla yüz yüze, her Allah'ın günü.”
Belge'nin sözünü ettiği kültürel aşağılama ve ayrımcı muameler istisnai değil, yaygın bir bakış açısını temsil ediyor. Geçen yıl yayınlanan “
'ın izinde” isimli kitabında Fransız şarkiyatçı
banliyölerdeki müslümanlarla ilgili bu egemen bakış açısını eleştiriyordu:
“Esasla ilgili sorunları bir hayal aleminde ele alma hususunda hem Sağ'ın hem Sol'un nasıl mutabık kaldıklarını gördükçe şaşkınlıktan ağzım açık kalıyor. Fransa'da banliyöler sorunu konusunda durum budur: Bütün mesele, 'cemaatleşmekte' olduğu ve toplumun İslamileştirilmesinde bir tramplen rolü oynadığı iddia edilen banliyölerden geliyormuş. Sağ da, Sol da, bu teşhisi paylaşıyor, fakat çare konusunda münakaşaya tutuşuyorlar. Aslına bakılırsa ayrılıkları gitgide azalmaktadır da: Sert polis baskınlarıyla beraber yürüyen otoriter laiklik artık bütün içişleri bakanlarının ortak doktrini haline gelmiş gibidir. Oysa teşhis yanlıştır. Niçin? Çünkü banliyöler gettolardır ve gettolar hiçbir zaman tehdit oluşturmamışlardır...”
Otoriter laikliğin ırkçılığın değişik bir veçhesini teşkil ettiğini vurgulayan Oliver Roy'un ifadesiyle, '
Müslüman ateist bile olsa, daima Müslümandır'
ve bu sebeple 'dışarda' tutulması gerekir. Kanlı saldırılarda ölenler arasında Fas'lı, Tunus'lu, Cezayir'li ve Türk müslümanların bulunuyor olması Fransa'daki hakim bakış açısını değiştirmiyor açıkçası. Saldırıların ardından “
”ye konuşan “
Mainz Üniversitesi Arap Dünyası Araştırmaları Merkezi
”nin direktörü
ise çoğu Fransızın neden özellikle müslümanlara karşı bir sınır çizdiğini şu sözlerle açıklıyor:
“Hristiyan kültürü bakış açısına göre burada çok ayrı bir grup söz konusu. Onlar 'yabancı', 'diğerleri'. Ve bu 'diğerleri' sürekli olarak halkın çoğunluğu tarafından haksızlık ve ayrımcılığın hedefi oluyor.”
Ayrımcılık, ırkçı söylemler, gençler arasındaki yüksek işsizlik oranları, gelecekle ilgili olumlu bir beklentinin bulunmayışı, bireysel kıstırılmışlık duygusu, gettolara kapatılmışlık hissi, polis baskısı, suçla etnik/dini aidiyetin özdeşleştirilmesi, İslam'a karşı olumsuz resmi politikalar banliyölerde bir kıvılcımla yangın çıkartmayı kolaylaştıran iklimi oluşturuyor. Bu gerçeklik anlaşılmadan soruna doğru teşhis konulamaz. Yanlış teşhisi yanlış tedavi izler ve meseleyi içinden çıkılamaz hale getirir.