İttifaklar nasıl yıkılırlar?

04:0025/12/2016, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Abdullah Muradoğlu

Yeni bir ittifakın kurulmasından çok, bir ittifakın yıkılma biçimleri ve süreçleri ilgi çekicidir. İttifaklar öyle şappadak, “
ben yıktım oldu
” denilerek yıkılmazlar. Süreçlere, olaylara, her iki tarafın da bu ittifakı sürdüremeyecek noktaya sürüklenmesine ihtiyaç vardır. İttifakı bozmaya niyetlenen bunu meşru bir gerekçeye dayandırmak ister. Haklı bir gerekçe olmaksızın yıkılan ittifak, yıkan taraf için yeni ittifaklar kurmasını güçleştirir. Zira '
kötü emsal'
olmak istemez. Bu yüzden müttefikiyle bağını koparmak için 'gerekçeler' peydahlar. Bunu doğrudan yapmak yerine örtülü olarak '
velâyet
' ilişkisi kurduğu yerel güçler üzerinden gerçekleştirmeye çalışır.


Bir ittifakı yıkılmaya götüren temel faktör müttefikler arasındaki 'çıkar dengesi'nin bozulmuş olmasıdır. Hatta bazı durumlarda bir müttefik, diğerinin gerçekleştirmek istediği gizli plânın engeli haline gelir. Bu plân müttefikinin toprak bütünlüğünü hedef almış bile olabilir. İttifak önce kafalarda yıkılır. Arkasından, fiilen yıkılması için gerekli şartları oluşturmak gelir.



Bizim tarihimizde bunun en bariz örneği, İngilizlerle yaşadığımız ilişkiydi. İngiltere, uzun süre “

Osmanlı Devleti

”nin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesinde önemli rol oynadı. İngiltere'nin oynadığı bu rol büyük ölçüde Osmanlı'nın Balkanlar'da ve Doğu'daki toprak bütünlüğünü tehdit eden “

Çarlık Rusyası

”nı dizginlemeye yönelikti. İngiltere bu iki gücün biribirini zayıflatmasına göz yumdu ama işin daha ileri boyutlara ulaşmasına izin vermedi. Rus tehdidiyse İngilizlere Osmanlı nezdinde birçok imtiyaz koparmasının da yolunu açtı.



Gün geldi, Osmanlı toprak bütünlüğü İngiltere için korunması değil bozulması gereken bir unsur oldu. İngiltere bu ilişkiyi birden bire bozmadı tabii, adım adım ilerletti. Balkanlar'daki karışıklıklardan istifade etti. Hem Balkanlar'da ve hem de Suriye-Lübnan'daki kargaşalar sebebiyle Avrupa güçleri ve Rusya tarafından dayatılan sözde reform girişimlerini Osmanlı Devleti üzerinde baskı aracı olarak kullandı. Bu baskılar İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü konusundaki taahhütlerinden vazgeçmesini kolaylaştıran argümanlar idi.



1900'lerin başlarında İngiltere ve Rusya, Osmanlı topraklarını aralarında paylaşmak için gizli görüşmeler başlattı. Benzer görüşmeler Fransızlarla da gerçekleşti. Osmanlı Hükümetinin “

Birinci Dünya Savaşı

”na girmeden önce İngiltere, Fransa ve Rusya nezdindeki girişimlerin olumlu karşılık bulmaması bu üç gücün Osmanlı topraklarının paylaşımı konusunda vardıkları uzlaşmanın bir sonucuydu. 1916'daki “

Syekes-Picot

” anlaşması da bu uzlaşmanın ürünüydü.



1856'daki “

Paris Antlaşması

”yla Osmanlı'nın toprak bütünlüğü İngiltere başta olmak üzere Avrupa'nın büyük güçleri tarafından garanti altına alınmıştı. 1878'deki “

Berlin Antlaşması

” bu garantiyi daha dar bir kapsama indirgedi. Öte yandan Berlin Antlaşması Balkanlar'daki sorunların bitmesini değil devam etmesini sağlayacak içerikteydi. Osmanlı Devleti'ne kabul edemeyeceği reformlar dayatmaksa toprak bütünlüğüne ilişkin taahhütlerin bozulması için gerekçe üretmenin aracıydı. Böylece, taahhüt bozulduğunda, bozan taraf için ahlakî ve hukukî engeller ortadan kalkmış olacaktı. O zamana kadar Osmanlı düşmanlaştırılmış, hatta İngiltere ve Fransa'nın rakibi Almanya ile dostluğa sürüklenerek hedef haline getirilmiş bulunacaktır.



Tarihimizde bu taahhüdün bozulma sürecinde yaşanan olaylar günümüze de ışık tutuyor elbette. Ne, nasıl yıkılıyor, ne, nasıl kuruluyor, çok geniş çerçevede bakmak gerekiyor. Herkesin gözü önünde açıkça olan bitenlerse, çoğu kez derinde yatan bir gizi örterler.


#Çarlık Rusyası
#Syekes-Picot