İranlılar “
”na nükleer pazarlığı sonlandıran bir anlaşmaya girdiler. Tahran sokaklarına çıkan İranlılar anlaşmayı coşkuyla kutladılar. İranlılar adeta “çifte kavrulmuş bayram” havası teneffüs ediyorlar. Bize de, “
hayırlı olsun ve iyi bayramlar
” demek düşüyor. Anlaşma İran'ın ABD ile yıpratıcı ilişkisinde aşamalı olarak açılımlara gebe görünüyor. Bölgede saflar yeniden dizilecek, roller ve ittifaklar değişecek. Nükleer anlaşmanın
Cumhurbaşkanlığında gerçekleşmiş olması ise tesadüf değil.
2004 yılı başlarında ABD Dış İşleri Konseyi “
”, İran ile ilişkileri ısıtmak için
Zbigniew Brzezinski ve Robert M. Gates'in
başkanlığında bağımsız bir çalışma kolu oluşturdu. Brzezinski ABD dış politikasında etkin rol oynayan bir strarejist, Gates ise “
” başkanlığı ve ABD Savunma Bakanlığı yapmış bir İran uzmanıydı. Çalıştaya yatırım bankerleri, fon yöneticileri, petrolcüler ve akedemisyenlerin de aralarında yer aldığı 22 uzman kişi katıldı.
Çalıştay raporu “
” başlığıyla aynı yıl yayımlandı. Rapora hakim olan görüş, İran ile sorunların toptan çözüme kavuşturulması ve geniş kapsamlı bir işbirliğine gidilmesi için şartların olgunlaşmadığı yönündeydi. ABD ve İran arasında 'Büyük Pazarlık' gerçekçi ve ulaşılabilir bir hedef olmaktan çok uzaktı. Bu yüzden bölümlere ayrılmış bir diyalog süreci, güven temin eden ve düzenli bir biçimde artan bir taahhütte bulunulması öneriliyordu. Bir diğer tavsiyeye göre ise ABD ve İran hem ortak ilgi ve potansiyel işbirliği alanlarını araştırabilirler, hem de birbiriyle bağdaşmayan diğer hedefleri sürdürebilirlerdi.
Ancak görüş bildirenlerden H
rapora bir şerh düşerek İran ile bir “
” imkanının bulunduğunu savundu. ““
” ve “
”nda yöneticilik yapan H. P. Goldfield Lübnan, Bosna ve Afganistanda ABD'nin politik hedeflerinin başarılmasında iki ülkenin kritik rol oynadığını belirtiyordu. Ancak bu işbirliği ABD-İran ilişkisinde daha temel ve stratejik bir gelişme için katalizör görevi görememişti. Zira yaptırımlar ABD'nin İran politikasına yönelik kuşku ortamını besliyordu.
Goldfield'e göre İran halkının çoğunluğu ABD ile ilişkilerin normalleşmesinin kendi ekonomik ve sosyal çıkarlarına olacağını düşünüyordu. Doğru adımların atılması halinde İran ile 'Büyük Pazarlık' imkanının bulunduğunu savunan Goldfield bakın ne demiş:
“Sonuç olarak ABD İranlıların net olarak bu büyük pazarlık teklifini 'duymalarını' sağlamalıdır. Bu teklifi İran hükümetine yapmalıyız (İran Yüksek Ulusal Konseyi Genel Sekreteri Hasan Ruhani aracılığıyla yapılmasını teklif ediyorum), ancak teklif doğrudan İran halkına da ulaşacak şekilde yayınlanmalıdır.”
Goldfield İranlı muhafazakarların 'Büyük Pazarlık' teklifini içerde ve dışarda faydalar sağlayacak bir hedefi gerçekleştirmek için 'fırsat' olarak göreceklerine inandığını vurguluyordu. Rapordan 9 yıl kadar sonra Ruhani süpriz şekilde Cumhurbaşkanı seçildi. Dini Liderliğin onayını alan Ruhani'nin ilk işi ise nükleer müzakereyi ilerletmek oldu.
İranlıların 1979'daki devrimden bu yana '
' diye niteledikleri ABD ile bu 'Büyük Pazarlık' İran için hangi adımları beraberinde getirecek? “Şeytanla sofraya oturanın kaşığı uzun olmalı” diye bir atasözü hatırlıyorum. Peki Amerikalılarla aynı sofraya oturduklarında İranlıların ellerinde uzun kaşıklar mı olacak, yoksa kısa kaşıklar mı olacak?