Devlet nizamı yerleşik hale nasıl geliyor?

04:0023/05/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Abdullah Muradoğlu

Bu coğrafyanın insanları yüz yüze ilişkilerde biribirine benzerler; cömert, güler yüzlü, nazik ve misafirperverdirler. Çok fazla eşelemezseniz, ne mezhep farkı, ne soy sop farkı öne çıkar. Siz nasıl muamele ederseniz, muhatap olduğunuz kişilerden de aynı şekilde karşılık alırsınız. Dünyanın birçok ülkesinde de durum pek farklı değil. Rejimlerle halklar çoğun aynı davranış kodlarına sahip değiller. Bu bakımdan rejimlerle halkları aynı düzlemde görmek yanıltıcı olur.



İnsanlar, huzur içinde, düzgün şekilde, hâk ve hukukları güvence altında yaşamak isterler. Devletler bu talepleri karşıladıkları sürece saygınlık kazanırlar. Tarihçi

Hakan Erdem

'in bir makalesinde yer alan bilgilere göre, 18. Yüzyıl'ın şair ve devlet adamlarımızdan

Süleyman Penâhî Efendi, “ Esbab-ı tebdir-i nizam-i ekâlimin(Ülkelerin Düzeni Üzerine Önlemlerin Araçları)

başlıklı eserinde devletin bu vasfını “

san'at

” olarak kaydeder. Devlet nizamının yerleşmesi

“güzel idare san'atı

”yla gerçekleşiyor. Başka kaynaklarda Penâhî Efendi'nin Osmanlı'nın kuruluş döneminde yaşayan “

Somuncu Baba

”nın soyundan geldiği söylenir. Somuncu Baba, “

Hoca Ahmet Yesevi Ocağı

”nın Anadolu'daki temsilcilerinden biridir.



Osmanlı'nın Anadolu ve Balkanlar'da yerleşmesinde bu san'atın büyük katkısı oldu. Birçok fetih, bu san'at sayesinde kolaylaştı. Bizans yönetiminin halka karşı zalimane davranışları Osmanlı fatihlerinin 'kurtarıcı' olarak karşılanmasında önemli rol oynadı. Osmanlı, askerî gücünün yanı sıra bu san'at sayesinde yozlaşmış Bizans rejimine son verdi. “

Osmanlı nizâmı

” bu bölgelerdeki halklar tarafından gönül rızasıyla kabul edilerek yerleşik hale geldi.



16. Yüzyılda “

Türkistan Havzası

”nda yaşayan ve hâlâ halk tarafından muhabbetle yad edilen gönül erlerimizden

Maktumi-Azam

'ın

“İnsan din için değil, din insan için vardır

” sözü bu san'at geleneğimizin günümüz için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Yakılan, yıkılan, viraneye çevrilen, salt kuvvete dayanan politikaların kurbanı haline getirilmiş bulunan

“gönül coğrafyamız

” bu geleneğin yeniden ve daha güçlü şekilde inşa edilmesine muhtaç.



Gönül coğrafyamızın huzura kavuşması gerektiğinde herkes hemfikir. İnsanlarımız sadece iyi yönetilmek, can ve mal emniyeti, hukuk, adalet istiyor. Lüks bir hayat değil, huzur ve sükûn içerisinde yaşamak istiyor. Seyahatlerim sırasında birebir ilişkilerde gözlemlediğim hakikat de, buydu. Bir zamanlar güven içinde seyahat edilen ülkelere seyahat etmek artık neredeyse ölümü göze almakla eş değerde. Biz bu hale nasıl düştük, anlamak, kavramak durumundayız.



Yönetimi elinde tutan siyasî, askerî ve ekonomik tabakalar, aydınlar, din adamları halkların bu son derece insanî taleplerinin karşılanması konusunda, maalesef, başka düzlemlerde yer alıyorlar. Kavgalar, çatışmalar, zıtlıklar daha çok bu gruplar arasında cereyan ediyor. Bu gruplar eliyle boca edilen karşılıklı tehdit algılamaları yüzünden ülke servetleri ve insan kaynakları heba ediliyor. Bu coğrafyada huzur ve istikrarı sağlamak için önce bu gruplar arasında sağlıklı iletişim, uzlaşma, anlaşma ve diyalog yollarını zorlamak gerekiyor. Demek ki halkların değil, güç ve yetkiyi elinde tutan etkili grupların iknâ olmaya ihtiyaçları var. Biz nasıl isek öyle yönetiliyoruz tabii ama seçkin tabakalarımızın vasıfları da önemli bir etken.




#Hoca Ahmet Yesevi
#Osmanlı
#Türkistan Havzası
#Anadolu