‘Avrupa Rüyası’nın sonu...

04:0014/06/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Abdullah Muradoğlu

1990'ların başlarında, “
Soğuk Savaş
” döneminin kapanması, “
Sovyetler Birliği
”nin dağılması, Doğu Avrupa'nın Batı Avrupa'ya yönelmesi “
Avrupa Birliği
”ni yeniden bir çekim merkezine dönüştürmüştü. Sovyetler Birliği ve güdümündeki ülkeler “
Demir perde ülkeleri
” olarak anılıyordu. Demirperde kalktıktan sonra, ilk olarak “Doğu Almanya”, Batı Almanya ile birleşerek AB'nin parçası oldu. “Demir Perde” ülkelerinden Letonya, Estonya, Litvanya, Çekya, Slovakya, Macaristan, Polonya, Hırvatistan, Slovenya, Bulgaristan ve Romanya da AB'ye katıldı. 1990'da AB'nin 12 üyesi vardı. Bugün bu sayı 28'e ulaştı. Türkiye dahil 6 ülke ise üye olmayı bekliyor.


Ancak Avrupa Birliği büyüsünü kaybetmiş görünüyor. “

Avrupa Rüyası

” bizzat Avrupalılar için çekiciliğini yitiriyor. '

Amerikan Rüyası'

gibi “Avrupa Rüyası” da sararıp soldu. Üstelik AB için tehlike çanları çalıyor. 23 Haziran'da yapılacak referandumla İngiltere AB'de kalıp kalmayacağına karar verecek. Fransa başta olmak üzere birçok ülkedeyse AB'ye verilen halk desteği eriyor. Böyle bir süreçte İngiltere'de yapılacak olan referandum domino etkisi yapabilir. Nitekim İsveç Dış İşleri Bakanı

Margot Wallström

“BBC”ye yaptığı açıklamada, hangi sonuç çıkarsa çıksın, referandumun AB'nin dağılmasının önünü açabileceği uyarısında bulundu. Wallström'e göre referandum diğer AB üyesi ülkeler için kötü emsal olacak. Wallström o kadar endişelenmiş ki

“Yayılma etkisi maalesef ki hissedilecek, derinden hissedilecek. Her halükarda kötü olacak

” demekten kendini alamamış.



1990'ların başlarında ülkemizde Avrupa Birliği güzellemesi yapmak revaçtaydı. Her yol “

Brüksel

”e çıkıyordu. “

Brüksel Lahanası

” alay-ı vâlâ ile mutfağımıza bile girmişti. Her 'iyi' şeyin adresi ve her 'kötü' şeyin ilacı Avrupa'ydı. “Sovyet modeli”nin tarih müzesine kaldırılmasından sonra Avrupa, Batı dünyasındaki iki seçenekten biriydi.

'Sosyal Avrupa'

, vahşi kapitalizmin sembolü ABD'den daha insanî bir seçenekti. Ne ki eski havasını kaybeden Avrupa'nın siyasi olarak kötürümleştiği bir vakıa. AB'nin dünya siyasetini etkileme gücü kalmadı. Kimse AB'den böyle birşey beklemiyor artık.



1990'ların başında kendisiyle yapılan bir söyleşide

Karl Popper

şunları söylemişti:



“Herşeyden öte, Avrupa, Asya'dan başlayan rastlantısal bir göçün sonucudur. Avrupa, insanların Asya'dan zorla gönderildikleri ve Atlantik Okyanusu'na ulaştıklarında bölündükleri bir yarımadadır. Daha sonra parçalar yeniden birbirine karışmıştır. Bu nedenle bugün, Almanya dışında, her ülkede azınlıklar mevcuttur. Ve bu azınlıklar korunmalıdır.”


Popper'in sözlerinin üzerinden 25 yıl geçti. Bugün Avrupa, Afrika'dan ve Yakın Doğu'dan büyük bir göç dalgasıyla yüz yüze. Yaşadıkları ülkelerde can derdine düşen milyonlarca insan ölümüne şekilde Avrupa kapılarını zorluyor. Eski göçmenlere yenileri ekleniyor ve Avrupa'nın yerleşik düzenleri temellerinden sarsılıyor. Binlerce yıl önce göçle kurulmuş olan Avrupa, şimdi göçle savaşmaya çalışıyor, ama nafile. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere birçok ülkede “

Irkçılık”

ve

“yabancı düşmanlığı”

etkisini artırıyor. Her geçen gün saldırganlaşan ırkçılık AB'nin temelindeki dinamit deposu gibi, her an infilâk etmeye hazır. Afrika ve Yakın Doğu'da devletlerin çözülmesi, akabinde durmak bilmeyen göç dalgaları Avrupa'yı böyle etkiliyor. İsterseniz, bu yakıcı gelişmeyi '

sömürgeciliğin laneti

' olarak niteleyebilirsiniz.

Edgar Morin'

in dediği gibi, eski 'kara kutular'ın kapağı hiç kapanmaz ve her an beklenmedik şekilde yenilerinin ortaya çıkma tehlikesi vardır.


#Soğuk Savaş
#Karl Popper
#Sovyetler Birliği