Ahlakî siyaset...

04:003/04/2016, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Abdullah Muradoğlu

Siyasetin bir millet ve vatan hizmeti olduğuna inananlar ancak ülkeyi layık olduğu seviyeye ulaştırabilirler. Bu hizmeti ifa eden siyasetçi
“kamu görevi
” yaptığının şuurundadır. Siyaset adamından bu hizmete gölge düşürecek fiillerden kendini sakındırması beklenir. “
Takva
” nasıl ki, şeytanın yoklamalarına karşı son derece sakıngan davranmaksa, siyasetçi de görev ifa ederken aynı ölçülerde dikkatli davranmalı. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de siyaseti kişisel zenginleşmenin bir aracı olarak görenler var. Öteden beri bu siyasetçi tipinin çok kötü örneklerine hep birlikte şahit olduk. Oysa siyasetin görevi, “
kamu yararı
”nı herşeyin üstünde tutmak. Bu bakımdan siyaset, özveri gerektiren bir kamu görevi.


Siyaset, dokunulmazlık zırhına bürünerek yargıdan kaçmanın yolu olamaz. Geçmişte bunun da çok kötü örneklerini gördük. Bütün partiler, siyaseti kişisel zırh olarak algılayanlara bu fırsatı vermemelidirler. Meclis'ten önce parti yönetimleri duyarlı davranmalılar. Millet adına görev yapan her bir siyasetçi hesap verebilir, denetlenebilir '

malî

şeffaflık

'

içinde olmalıdır.



Siyasetçinin vazifesi milletin ortak refahını sağlamak ve servet dağılımındaki adaletsizlikleri telafi edecek yolları bulmaktır. Adil bir yönetim, milletin ortak zenginliklerini muhafaza ettiği ölçüde gerçek anlamını bulur. Bir milletin fertleri, ekonomik, hukuki, fiziki ve siyasi güven duygusuna sahip oldukları zaman o ülkede dirlikten bahsedilebilir.

“Hak siyaset

”in yoluysa, büyük çoğunluk için hayatı daha yaşanır kılmaktan geçiyor. Önemli olan ülkenin ne kadar refah içinde olduğu değil, içinde ne kadar 'eşitsizlik' barındırdığıdır. Eşitsizlik adaleti örseler, ortak amaç duygusunu zedeler, bencilliği ateşler, kardeşlik ve millet olma şuurunu zayıflatır. Bu haldeki toplumlar ciddi meydan okumalara karşı direnç gösteremeyerek savrulup dururlar.



Hasan K

â

fi el-Akhis

â

r

î 16. Yüzyıl sonlarında kaleme aldığı

“Usûlü'l-Hikem fi Nizâmi'l-Âlem”

isimli risalesinde,

“Nimet ve iyilik sadece bir zümreye ait olmamalıdır. Padişahlık bütün sınıflar ile olur”

diyerek devlet adamlarına 'hak siyaset' önerir. Akhisârî toplum ve devletin işleyişindeki bozulmanın ilk sebebi olarak adalette ihmal ve gevşekliği gösterir. Bir diğer sebep ise işlerin “

güzel siyaset

” ile idare edilmediğidir. Akhisarî'nin 400 yıl önce dile getirdiği yakınmalar günümüzde de sözkonusu değil mi? Müslüman Doğu'nun 13. Yüzyıl'daki bilge şairlerinden

Sadi

Şirazî

'

yse “

güzel siyaset

”in ve “

adil yönetim

”in özünü, “

Halkın bahçesinden padişah bir elma yese, adamları ağacı kökünden sökerler”

sözüyle duyurur.



Bu millet uzun yıllar işlerin “güzel siyaset” ile idare edilmesini özledi. Bunu yapacağını vaat eden siyasetçilere her ne istediyse verdi. Siyasetçi de millete olan borcunu “güzel siyaset” ile ödemeli. Bu bağlamda, Amasya Milletvekili

Naci Bostancı

ve arkadaşları tarafından Meclis Başkanlığı'na sunulan “

Siyasi Etik Kanunu

” hayırlı bir girişim oldu. Kanun teklifi TBMM üyeliği ile bağdaşmayan işlerin belirlenmesi, milletvekillerine yönelik etik davranış ilkelerinin düzenlenmesi, parti grupları bünyesinde “

siyasi etik kurulları

” ve Mecliste “

Siyasi Etik Komisyonu”

oluşturulmasını içeriyor. Gecikmiş bile olsa bu girişim “

Milletin Meclisi”

üstündeki nahoş tartışmaları izale eder ve “

Milletin Vekilleri

”ne duyulan güveni artırır. “

Ahlak

î

ekonomi

” mümkün olduğu gibi “

ahlak

î

siyaset”

de tabii ki mümkün. Milletin siyasetçiden beklediği vazife de budur. Bu şuuru taşımayanların Meclis'te yeri olmamalı.


#Ahlakî siyaset
#Ahlakî ekonomi
#Siyasi Etik Komisyonu
#Siyasi Etik Kanunu