Yeni terör dalgasının arkasında ne var?

04:008/09/2015, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Abdülkadir Selvi

İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanıydı.Genelkurmay karargâhına bir grup gazeteciyi davet etmişti.Orada ilk olarak PKK ile mücadelede şehit olan asker, korucu, polis ve sivil kayıplarımız hakkında derli toplu bilgi verilmişti.90'lı yıllarda terördeki tırmanışı göstermesi açısından çarpıcı rakamlardı. Terör, terörü getiriyor, OHAL düzeni ateşin üzerine benzin dökmüş gibi etki yapıyordu.96 yılında olaylar zirveye tırmanmış, hayatını kaybeden insan sayısı 6 bine ulaşmıştı.Kürtçe kasetlerin, şarkıların

İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanıydı.

Genelkurmay karargâhına bir grup gazeteciyi davet etmişti.

Orada ilk olarak PKK ile mücadelede şehit olan asker, korucu, polis ve sivil kayıplarımız hakkında derli toplu bilgi verilmişti.

90'lı yıllarda terördeki tırmanışı göstermesi açısından çarpıcı rakamlardı. Terör, terörü getiriyor, OHAL düzeni ateşin üzerine benzin dökmüş gibi etki yapıyordu.

96 yılında olaylar zirveye tırmanmış, hayatını kaybeden insan sayısı 6 bine ulaşmıştı.

Kürtçe kasetlerin, şarkıların yasak olduğu, köy yakmaların, faili meçhullerin kol gezdiği günlerdi.

İlker Paşa, ”
Bu iş sadece silahlı
mücadele ile
bitirilemez. Ekonomik ve sosyal tedbirler alınmalı
” demişti.

O günlerden, Kürtçenin üzerindeki yasakların kalktığı çözüm sürecinin hakim olduğu bugünlere geldik. Ama sorun çözülmedi.

Çünkü şekil değiştirdi.

Irak ve Suriye iç savaştayken, ABD tarafından bölge yeniden dizayn edilirken, Türkiye'nin meşgul edilmesi lazımdı.

Öcalan, ”
PKK'yı kurduğumda bana Türkiye'yi meşgul etmelisin denilmişti
” diyecekti. Öcalan'dan, Türkiye'yi uğraştırmasını isteyen Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'dı.

Başbakan Özal, Şam ziyareti sırasında Öcalan konusunu açmıştı.

Devamını Gazeteci Güneri Civaoğlu'nun satırlarıyla Özal'ın ağzından aktarıyorum:

“Başkan Esad'a Abdullah Öcalan'ın Suriye'de ikamet ettiğini” söyledim. “Devlet olarak bizim haberimiz yok, bilmiyoruz” cevabını

verdi.

“Bunun üzerine bizim istihbaratın Öcalan'ın adresini, telefon numaralarını tespit ettiğini, bunların yazılı olduğu kâğıdı verebileceğimi” söyledim.

Kâğıdı uzattım.

Başkan Esad, kâğıda şöyle bir baktı, cebine koydu.

Benzer sahne Başbakan Demirel'in ziyareti sırasında da yaşanmıştı.

O gün Öcalan'ı yakalarsak bu işi çözeceğimize inanıyorduk. Öcalan elimizde ama PKK daha da büyüdü. Burada farklı bir şey var.

Lice'nin Fis köyünde Öcalan'la birlikte PKK'yı kuran kadrolar örgütün başında. PKK, aynı kadrolar tarafından sürekli olarak yeniden yapılandırılırken, bizde ne oldu?

36 yıl içerisinde 13 Genelkurmay Başkanı, 22 hükümet ve 7 Cumhurbaşkanı değişti.

PKK her yıl taş üstüne taş koyarken, uluslararası ilişkiler geliştirirken biz kah terörle mücadeleyi seçtik, kah çözüm süreci başlattık. Ama PKK'yla mücadele ederken de çözüm sürecini yürütürken de Ortadoğu'nun en kanlı örgütüyle mücadele ettiğimizi kimi zaman göz ardı ettik.

Yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan, “
Terör örgütü çözüm sürecinde silah stokladı
” demek zorunda kalır mıydı?

Milli maç sevincini yaşamaya hazırlanırken, sevincimiz kursağımızda kaldı.

Dün gece yine Dağlıca'dan yine yüreklerimizi dağlayan haber geldi.

En ağır saldırılarından biriyle karşı karşıyayız.

Ben hala bir sorunun cevabını alabilmiş değilim.

IŞİD, PKK ve DHKP-C aynı anda neden harekete geçti. Hangi el üç örgütün düğmesine aynı gün bastı.

Suruç'ta IŞİD'i, Ceylanpınar'da PKK'yı, İstanbul'da DHKP-C'yi harekete geçiren güç neydi?

Aynı günlerde ABD ile varılan İncirlik mutabakatının buna bir etkisi var mıydı?

“Kurt puslu havayı sever” misali, 7 Haziran seçimleri ile siyasi istikrarı kaybeden Türkiye, 90'lı yıllar batağına çekilip, yeniden oyalanmak isteniyor.

Irak'ı hallettiler. Suriye'yi hallettiler. Sıra Türkiye'ye geldi.

Irak ve Suriye'deki ateşi Türkiye'ye taşımak istiyorlar.

Bölgedeki, “
Akil insanlar
” ile temas halindeyim.

Daha fazla kan akmaması için devreye girmek istiyorlar.

Bir el, Türkiye'yi yeniden terör ve istikrarsızlık sarmalına sokmak için harekete geçti.

Başbakan Davutoğlu, ”Ülkemiz tarihi bir sınavdan geçiyor” derken buna işaret etmek istedi. En büyük kazancımız bunun farkında olan bir “
Devlet aklı
” ile yönetilmemiz. Biz nice akıllar gördük.

Bu noktada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin şaşırttığını söylemeliyim. Bahçeli'yi küçük dilimi yutarak izliyorum. Dağlıca'dan şehit haberleri gelirken MHP lideri PKK'yı değil, Cumhurbaşkanını hedef alıyor ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na, ”
Cumhurbaşkanı ya sesini kesmeli ya da çekip gitmelidir
” diyebiliyor. Bahçeli'nin açıklamasını çok dikkatli bir şekilde inceledim. Bahçeli'nin açıklamasında PKK iki yerde geçiyor. İki yerde de, ”
AKP-PKK hükümeti
” gibi bir tabir kullanıyor. Anayasa gereği kurulmuş 63. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile terör örgütünü nasıl iki eşit unsur olarak gösteriyorsunuz. PKK'ya böyle bir payeyi vermek MHP liderine mi kaldı? Bu vatanın birliği uğruna hayatlarını feda eden şehitlerimizin kemiklerini sızlatmayın.

AK Parti'de aynen MHP gibi demokrasinin vaz geçilmez bir unsuru, anasının ak sütü gibi helal oylarla seçilmiş, milli iradenin bir temsilcisidir. Dağlıca'dan gelen şehit haberleri ile milletimizin yüreği kan ağlarken, bu ne öfke Sayın Bahçeli?

Bu günler devlet adamlığının sergilendiği günlerdir. Keşke siz de CHP lideri Kılıçdaroğlu gibi sorumluluk bilinciyle hareket etseydiniz.

Ben sizin PKK'yı lanetlediğinizden eminim ama Erdoğan düşmanlığı gözünüzü bürüdüğü için açıklamanızda PKK'yı kınayan tek bir satır yok. Ama Cumhurbaşkanı'na saldırıyorsunuz?

Bir çift sözüm de Başbakan Davutoğlu'na yönelik karalama kampanyasına ilişkin olacak. Başbakan Dağlıca baskınını bildiği halde maça gitmiş? Bırakın Ahmet Davutoğlu gibi vatan, bayrak ve şehitlerimiz denilince gözleri yaşaran bir insanı Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir başbakanı bunu yapmaz.

Başbakan, gün boyu bölgedeki operasyonları takip etmiş. Dağlıca'dan acı haberi aldığı anda ise hızla maçtan ayrılıp Ankara'ya hareket etmiş. Başbakan'ın kucağında maçı izleyen şehit çocuğuna gelince. Başbakan maçtan önce iki şehit ailesini ziyaret etmiş. Maçı izleme teklifi onlardan gelince Davutoğlu, ”
Tabi ki başımız üstünde yeriniz var
” demiş.

16 evladımızı şehit verdik. 16 eve ateş düştü. Türkiye, yeni bir terör saldırısı ile karşı karşıya. Bu kez eskisinden farklı bir terör dalgası söz konusu.
Dış boyutu daha ağır basan bir plan devreye sokuldu
. Tehlikenin farkındayız. Böylesine kritik bir noktada lütfen kimse şehitlerimiz üzerinden algı operasyonu yapmaya kalkışmasın.
#pkk
#terör saldırıları
#çözüm süreci
#erdoğan
#davutoğu