Tansu Çiller, Meclis kürsüsünden hükümet programını okumaya çalışıyor, ama bir türlü doğru düzgün cümle kuramıyordu.
Çiller, hükümet kurma görevini almış ama Türkiye yangın yerine dönüştürüldüğü için üç gündür gözüne uyku girmemişti.
Siyasi danışmanlarından birine bu durumu sorduğumda, ”
” demişti.
Özal, bir kalp kriziyle ani bir şekilde aramızdan çekilmiş, Özal'ın ölümüyle birlikte devlet içindeki, ”Değişimciler” savaşı kaybetmiş, Demirel'le birlikte Eski Türkiye ”Çankaya'ya çıkmış, başbakanlık koltuğuna ise Batılı, modern yüzüyle Tansu Çiller oturmuştu.
Çiller hükümeti kurmuş ama daha güvenoyu alamadan, ”Türkiye'nin 11 Eylül'ü” olarak gösterilen Madımak ve Başbağlar katliamları yaşanmıştı.
Tansu Çiller yakasına siyah kurdele takıp, “Radyoma özgürlük” kampanyası başlatmış, Kürt sorunun çözümünden Bask modelinden söz etmişti.
Ama Başbakanlık koltuğuna oturduğunda önceliği terörle mücadeleye verdi. Sağına Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'i soluna Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ı aldı.
Geçiş dönemleri ürkütücüdür. Siyasi iradenin güç kaybettiği dönemlerde, ”Derin devlet” gizlendiği yerden çıkar, ipleri ele geçirmek için hamle yapar.
Geçmişte bunları yaptı, başarılı oldu.
7 Haziran seçimleriyle birlikte Türkiye'de 13 yıl süren güçlü ve tek parti iktidarı sona erdi. Koalisyon hükümetleri dönemi başladı. Derin devletin çok sevdiği, ”parçalı hükümetler” sürecine girildi.
3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte Türkiye, tam 9 seçimde güçlü bir siyasi irade ortaya çıkardı. Siyasi irade ne denli güçlü olursa derin devlet o kadar geriler, siyasi irade ne denli zayıflarsa derin devlet o kadar güçlenirdi.
8 Haziran'da koalisyona uyanınca, ”Eski Türkiye” ye gün doğdu.
Türkiye bir yol ayrımına geldi.
IŞİD ve PKK aynı anda harekete geçirildi.
Suruç, Lice, Diyarbakır ve sınırdaki saldırılar meydana geldi.
İşte tam bu aşamada Erdoğan-Davutoğlu liderliğinden, “Ezber bozan” bir hamle geldi.
ABD ile sağlanan İncirlik mutabakatı ve IŞİD'le mücadele stratejik bir tercihti.
Erdoğan-Davutoğlu liderliğinde
Türkiye, hızla Batı ittifakındaki rolüne döndü
.
Türkiye, bir süredir içte ve dışarıda bir sıkışmışlık içindeydi. Hak etmediği halde ısrarla IŞİD'in hamisi pozisyonuna düşürülmeye çalışıyordu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ”Değerli yalnızlık” olarak nitelendirdi bu süreci. Arap baharı sonrası, Batı'nın, Ortadoğu'da diktatörler ve krallarla iş tutmaya başladı, seçimle gelenlerin darbeyle devrildiği bir süreçte Türkiye, tartışmasız doğru bir duruş sergiledi. Ama bu süreç yıpratıcı oldu. Görüldü ki Türkiyesiz bir Batı ve Batısız bir Türkiye sürdürülebilir değil.
Erdoğan-Davutoğlu liderliği, İncirlik ve IŞİD tercihleri ile bir anda havayı değiştirdiler. 1 hafta önce IŞİD'in hamisi olmakla suçlanan Türkiye, IŞİD'le mücadele için NATO'yu olağanüstü toplantıya çağıran ülke oldu.
İncirlik ve IŞİD tercihleri İskender'in kılıcının Gordion düğümünü çözmesi gibi bir hamle oldu. Bu sayede kapsamlı PKK operasyonlarımıza hem ABD hem AB'den güçlü bir destek sağlamayı başardık.
1 hafta içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, ABD Başkanı Obama, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Irak Cumhurbaşkanı Fuat Masum'la görüştü. Liderler, Erdoğan'a IŞİD ve PKK ile mücadele konusunda güçlü destek verdiler.
Başbakan Davutoğlu İngiltere Başbakanı Cameron ve Almanya Başbakanı Merkel'le muhtevası Türkiye'yi memnun eden görüşmeler yaptı.
Türkiye, Erdoğan-Davutoğlu liderliğinin İncirlik ve IŞİD hamlesi ile Batı ittifakı ile yeniden nikah tazeledi. Özellikle IŞİD'le mücadele zemini üzerinden Batı dünyası ile ilişkilerimizi tamir etme ve içerideki sıkışıklığı giderme imkanımız doğdu.
Başbakan'ın 8 Haziran'dan bu yana kullandığı özenli dil, koalisyon görüşmelerinin ilk turunda siyasi parti liderlerini ziyaret etmesi, CHP ile koalisyon görüşmelerinin başlaması, Başbakan'ın Kılıçdaroğlu ile Bahçeli'yi arayarak bilgilendirmesi gerginliği azalttı.
Dün ülkemizin talebi üzerine yapılan NATO toplantısından Türkiye'ye destek çıktı. Biz çağrımızı 4'ncü madde kapsamında yaptığımız için güvenlik nedeniyle bir yaptırım kararının çıkması beklenmiyordu. Onu talep etsek NATO'yu 5'nci madde kapsamında toplantıya çağırırdık.
Asıl önemli olan nokta İncirlik konusunda mutabakata varan ABD ile Türkiye arasında, Suriye'de “
” bir “
” kurulması konusunda bir anlaşmaya varıldığı yönünde haberler geliyor.
Suriye'de hemen sınırımızın öte yanında IŞİD'in kontrol ettiği 110 kilometre uzunluğunda 40 kilometre derinliğindeki Eşme-Azez arasındaki hatta fiili güvenli bölge kurulması gündemde.
Niye fiili dedim? Konuştuğum kaynaklar ağız birliği etmişçesine, operasyonlarla bölgede fiili bir güvenli alan oluşturulacağından söz ettiler. Türkiye'nin talebi, bu alan IŞİD'den temizlendikten sonra “Ilımlı Suriye muhalefeti”ne verilmesi. Böylece Türkiye hem yeni göç dalgasını Suriye topraklarında tutmayı hem de “Gönüllülük esası”na göre Türkiye'deki, Suriyeli mültecileri bu alana kaydırmayı planlıyor.
Plan bu ama bakalım sahaya nasıl yansıyacak?
Başbakan Davutoğlu, ”Sınırımızda DEAŞ kalmayacak” dedi. Geçmişte Saddam'la mücadele sürecinde Irak'ta Şiilerin ve Kürtlerin bulunduğu bölgeler uçuşa yasak bölge ilan edilmişti. 32'nci paralelin altı Şiileri, 36'ncı paralelin üstü ise Kürtleri koruma amacıyla. Çekiç Güç kapsamında İncirlik'ten kalkan uçaklar, uçuşa yasak bölgeyi kontrol ediliyordu. Böylece Kürt ve Şii bölgelerinde korunaklı alanlar oluşturulmuş, Saddam'ın buralarda katliam yapmasının önüne geçilmiş ve mülteci sorunu yaşanmamıştı. O karar ne zaman alınmıştı? Saddam, Halepçe'ye saldırıp, on binlerce Kürt, sınırımıza yığıldığı anda.
Türkiye, IŞİD ve PKK saldırıları ile test edildi. Ancak bu testi kazandık
. İncirlik ve IŞİD tercihleri ile “ezber bozduk” Batı ittifakındaki eski yerimize geri döndük.
Bu önemli bir adım. “
” Yeni bir çıpa daha eklemeliyiz.
Türkiye rotasını tekrar AB'ye çevirmeli. AB ile ilişkilerimiz canlandırmalı.
Yeniden yönünü AB'ye dönmüş Türkiye'ye ihtiyaç var.