Süleyman Demirel Başbakan olduğu dönemde, Başkanlık sisteminin en sert muhaliflerinden biriydi.
Öyle ki Özal, Başkanlık sistemini gündeme getirdiğinde Demirel yaylım ateşine başlardı. Özal'ın ne tek adamlığını bırakırdı, ne de diktatörlüğünü.
Özal öldü Demirel Cumhurbaşkanı oldu.
Biz kendisinden parlamenter sistemin faziletlerine ilişkin değerlendirmeler beklerken, Demirel, parlamenter sistemin en muhalif eleştirmeni, Başkanlık sisteminin ise en güçlü savunucularından biri olup çıktı.
Özal'ı bilmem ama Demirel Çankaya'ya çıktıktan sonra Başkanlık sistemini istemeye başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu günden bu yana Başkanlık sistemini savunuyor.
Türkiye, yeniden Başkanlık tartışmasının içine girdi.
Çünkü bu elbise bu vücuda dar geliyor.
Mevcut sistem, Türkiye'yi yönetmeye yetmiyor.
Türkiye'nin dönüp dolaşıp Başkanlık sistemi tartışmasının arkasında yatan unsurlar var.
Bizde sorun sadece Başkanlık sisteminin tartışılması değil. Asıl sorun parlamenter sistemin güçlü parlamenter sistem olmaması.
Darbe anayasaları ile çerçevesi belirlenmiş, askeri vesayet döneminin uygulamaları ile “yarı askeri “ bir rejim haline dönüştürülmüş, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın çift yetkilendirildiği bir sistemin adının parlamenter sistem olması onu parlamenter sistem yapmıyor.
Darbeler, ara dönemler, siyasi istikrarsızlık süreçlerinde çok ağır bedeller ödedik. 1950-60 arasında Japonya'dan, Güney Kore'den, Endonezya'dan daha ileri seviyede olan Türkiye, 1970'den sonra bu yarıştan niye koptu? Güney Asya'nın kalkınması ile Türkiye kıyaslaması konusunda bu konuda Cem Kozlu'nun, ”
” kitabını referans gösterebilirim.
1983-1991 arasında ANAP iktidarları döneminde büyüyen Türkiye, 1991-2002 arasında niye ekonomik ve siyasi krizlerin cenderesinde çırpınıp durdu.
Bazıları 5 ay görev yaptı. Nihat Erim'in, Ferit Melen'in, Naim Talu'nun, Sadi Irmak'ın birkaç aylık Başbakanlık yaptıkları yıllardı. Türkiye'nin Milliyetçi Cephe hükümetleri ve Güneş Motel koalisyonlarıyla sağ-sol çatışmasının kucağına sürüklendiği günlerdi. Bu ülkede 23 günlük hükümetler işbaşında kaldı. Yazık değil mi? 23 günlük hükümet memur maaşını dahi ödeyemez.
1970-80 arasındaki hükümetlerin ortalama ömrü 9 ay 23 gündü.
28 Şubat sabahında uyandığımız 90'lı yılların karnesi de parlak değildi. 1991-2002 arasında 11 yılda 10 hükümet tarafından yönetildik.
Güneydoğu'nun OHAL'a teslim edildiği günlerdi. Cumhurbaşkanı Demirel'in, ”
dediği günlerdi.
Hükümetlerin ortalama ömrü 13 ay 2 gündü. Askeri vesayet, Kürt sorunu, Alevi meselesi, kalkınamamak ve demokratikleşmedeki aksaklıklarımızın altında yatan en önemli neden, zayıf ve istikrarsız siyasi yönetimlerdi. Darbeler ve askeri vesayet tarafından inşa edilen rejimde, güçlü ve istikrarlı siyasi yapılar istenmiyordu. Sistem buna göre dizayn edilmişti.
Yeni anayasa yapma sürecinde iki konuda bilgi sahibi olacağız.
1-AK Parti nasıl bir başkanlık sistemi istediğini açıklayacak. Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop, ”Amerikan tipi Başkanlık sisteminin revize edilmiş bir şekli” dedi.
AK Parti'nin önereceği sistemin belli olan ayakları bunlar.
Denge-Denetleme, güçler ayrılığı ve kararname yetkisinin çerçevesinin ne olduğu gibi aydınlatılması gereken noktalar var.
Başkanlık sistemini tartışıyoruz. Ama bu süreçte muhalefetin, güçlü parlamenter sistemden neyi kastettiğini de öğrenmiş olacağız. Güçlü parlamenter sistem diyen CHP ve MHP'nin, 12 Eylül'ün gerisine düşmelerinden ise endişe ediyorum.
Başkanlık sistemiyle ilgili tartışmalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın belirlediği zemin önemli. Erdoğan, ”
dedi.
Türkiye Başkanlık sistemine geçecekse, bir sabah kalktığımızda Recep Tayyip Erdoğan'ın tanklarının namluları eşliğinde geçmeyeceğiz. Eğer başarılabilirse, anayasa referanduma gidecek, millet isterse geçilecek yoksa millet ne derse o olacak.
Bu bir.
İkincisi ise bu tartışmaların göbeğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan yer alıyor. Peki sormak gerekiyor Erdoğan bu görevlere darbe yapıp mı geldi: Cumhurbaşkanlığı makamının babasının evinden mi getirdi? Yok Erdoğan değil, milletin yüzde 52'si Ekmeleddin İhsanoğlu'nu seçse o Cumhurbaşkanı olmayacak mıydı? Sanki Selahattin Demirtaş yüzde 52 oy aldı da Cumhurbaşkanı seçilmesi engellendi mi?
Erdoğan belediye başkanlığından Başbakanlığa, oradan Cumhurbaşkanlığı görevine hep milletin oylarıyla geldi. Gasp etmedi. Belediye başkanı oldu, milletin oylarıyla. Belediye başkanlığından alınıp hapse atıldı, gitti cezasını çekti. Ne yaptı? Dağa mı çıktı?
AK Parti'yi kurdu, seçimlere girmesi engellendi, partisini iktidar yaptı, sonra ara seçimle Başbakan oldu. Erdoğan hep demokratik meşru zeminlerde kalarak mücadelesini verdi. Başkan olacaksa da millet seçerse olur, seçmezse olmaz. Millet şimdiye kadar Kılıçdaroğlu'nu ya da
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.