Koalisyon görüşmelerinde AK Parti ve CHP heyetleri bugün ikinci kez bir araya gelecekler. İlk görüşmede heyetler liderlere olumlu rapor sundu.
CHP heyeti, müzakerelerin gerçekçi bir zeminde ilerlediğini belirtti.
AK Parti heyeti ise ”Beklediğimizden daha pozitif bulduk” havasında.
İlk tur görüşmelerde Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu olumlu izlenimlerle ayrıldılar. Kılıçdaroğlu, geçen haftaki görüşmemizde, ”Ahmet beyle koalisyon kurabiliriz ama…” demişti.
Kılıçdaroğlu'nun Davutoğlu'na güven duymasında iki tavır etkili olmuş.
1-RTÜK Başkanlığı seçiminde, Meclis'te yeni üye seçilmeden önce başkanın istifa ederek AK Partili üyelerce yeni Başbakanın seçilmesi girişimi gündeme gelmişti. Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla bunu önlemek için AK Parti'yle temas kuranlar başarılı olamamış. Kemal Bey, bir kanaldan Başbakan'ı haberdar etmiş. Davutoğlu çok net bir şekilde, “Böyle bir şeye izin vermeyeceğim” demiş ve gereğini yerine getirmiş.
2-İlk tur görüşmeler sırasında Kılıçdaroğlu, 2011 seçimlerinden sonra yemin olayını hatırlatıp, Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in başkanlığında hazırlanan protokolü gündeme getirerek, ”Daha protokolün mürekkebi kurumadan, ne protokolüymüş, tıpış tıpış yemin edecekler. Bu bizi zor duruma bıraktı” deyince Davutoğlu, ”Ben Başbakan değildim” yanıtını vermiş.
Koalisyon görüşmelerinde iki liderin güven sorununu aşmaları önemli bir aşama.
Heyetlere gelince, iki liderin yine heyetlere verdiği bir talimat var: “Aşılamayan sorunlarla zaman kaybetmeyin. Liderlere bırakın.”
Heyetler, siyasi misyonları olmasına rağmen teknik bir çalışma yürütecekler. Koalisyona heyetler değil, liderler karar verecek.
AK Parti ve CHP heyetleri bugün ikinci kez bir araya gelecekler. İlk çıkış noktası Anayasa ve demokratikleşme olacak. İyi bir başlangıç. İlk tur görüşmelerde her şey çok açık bir şekilde konuşulmuş, eleştiriler, politika farklılıkları masaya yatırılmış. Öncelikle Anayasa konusunda düzeyli bir tartışma yaşanmış.
Bu arada iki partiyi yakınlaştıran birkaç adım atıldı. Başbakan'ın ortak deklarasyon çağrısına ilk destek Kılıçdaroğlu'ndan geldi. Başbakan da konuşmasında CHP liderine teşekkür etti. CHP'nin Meclisi olağanüstü toplama girişimine Davutoğlu destek verdi. Böylece karşılıklı güven iklimi oluşturuldu.
Ama asıl büyük ilerleme Türkiye'nin içine girdiği yeni iklim nedeniyle yaşandı.
Suruç katliamı, Türkiye'nin DEAŞ ve PKK'ya yönelik sınır ötesi harekatları ülkenin olduğu kadar siyasetin kimyasını da değiştirdi.
Bundan bir hafta önce masaya oturduğunda Suriye politikası ve DEAŞ'la mücadeleyi bir sorun olarak gündeme getirecek olan CHP, şimdi tam aksine DEAŞ'la mücadeleye destek verme adına koalisyon ortağı olmak isteyecek. CHP kulislerinden edindiğim izlenim o yönde. CHP, Suruç'a giden gençlik kolları üyelerini geri çekti. Yasaklanan barış yürüyüşüne parti yöneticilerinin katılımına engel oldu. Tabii bunların Kılıçdaroğlu'nun bilgisi haricinde yapılması mümkün değil.
CHP lideri “Taşın altına elimizi sokarız” diyerek pozisyonunu ortaya koyuyor.
DEAŞ ve PKK ile mücadele kapsamında içine girdiğimiz yeni süreç, CHP penceresinde çok farklı değerlendiriyor. Yansıtmak isterim.
Şimdiye kadar AK Parti ile koalisyonu savunanlar, “7 Haziran seçimleri koalisyonu zorunlu kıldı. Bizim ilk tercihimiz muhalefet blokunun ortak hükümet kurmasıydı. Bunun için Başbakanlığı dahi önerdik. Ama MHP'nin tavrı nedeniyle olmadı. Türkiye'yi hükümetsiz bırakmama ve AK Parti politikalarını dengeleme adına koalisyon kurmalıyız” diyorlardı. Yeni süreçle birlikte siyasi tercihin yerini, ”Devletin bekası” aldı. Kendisini Cumhuriyetin kurucu partisi olarak gören CHP'nin koalisyona yeni yaklaşımı şöyle: “DEAŞ ve PKK ile mücadele konsepti siyasetin kimyasını değiştirdi. Şimdiye kadar AK Parti ile koalisyon siyasi tercih nedeniydi. Ancak yeni süreç nedeniyle bu artık devletin bekası gereği zorunlu oldu.”
CHP cephesinden bunun iki önemli gerekçesi var:
1-IŞİD'le mücadele ve Suriye politikasındaki değişiklik bizim için önemli. Biz zaten sadece rejimle değil DEAŞ'la mücadele edilmesi gerektiğini savunuyorduk. DEAŞ
'a yönelik operasyonla bu noktaya gelindi.
2-Çözüm süreci TBMM'nin işi olmalı dedik. Cumhurbaşkanı Erdoğan
, çözümün istismar edildiğini söyledi,
benzer bir adresi gösterdi.
Böylece iki önemli konu sorun olmaktan çıktı, koalisyonun gerekçesi haline dönüştü. Yeni konjonktür yeni siyaseti gerektiriyor.
Daha önce de belirttim. Ama ilk tur görüşmelerin ardından yeniden yokladım.
CHP, Cumhurbaşkanı'nın konumu ve 17-25 Aralık dosyalarını koalisyonun değil, Meclis'in işi olarak görüyor. Zaten teknik heyetlerle yapılan görüşme sırasında da gündeme getirilmemiş.
Buraya kadar tamam. Ama bu işin önünde çok büyük zorluklar var. Yıllarca birbirine karşı mücadele eden iki parti bir araya gelerek hükümet kurmaya çalışıyor.
Eğer AK Parti-CHP koalisyonu başarısız olursa Türkiye'de merkez siyaset çökecek, MHP ve HDP'ye güç doğacak. 90'lı yıllarda bunu yaşadık. Aslında AK Parti ile CHP'nin kaderi biraz birbirine benziyor. Merkez partiler büyürse iki partinin oyları artıyor, merkez küçülürse iki partinin oyları azalıyor. 2011 seçimlerinde AK Parti ile CHP'nin oylarının toplamı 75.8'di. 2015 seçimlerinde ise 65.9'a geriledi.
Bir de Meclis içi dengeler var. AK Parti sadece kiminle koalisyon kuracağını değil, Meclis'te bir muhalefet blokunun da oluşmamasını sağlamak durumunda. AK Parti'nin 258, muhalefetin ise 292 milletvekili var. AK Parti koalisyonla CHP'yi yanına çektiği taktirde Anayasayı değiştirecek çoğunluk iktidar cephesinde toplanıyor.
Bu arada PKK'ya yönelik etkili operasyonlar nedeniyle AK Parti'de bir kesim, MHP ile koalisyonun kapısının tekrar zorlanmasını istiyor. Eğer Bahçeli bu konuda bir esneme yaparsa, ilişkiler yeniden canlandırılabilir
. Koalisyon hesap kitap işi.
AK Parti-CHP heyetleri çalışmalarını yapacak, daha sonra Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu baş başa görüşecek. Ama asıl iş siyasi iradede düğümleniyor.
Siyaset sarkacı koalisyonla, erken seçim arasında gidip geliyor.
Türkiye 1 hafta önceye göre koalisyona daha yakın ama erken seçim hükümeti de gündemdeki ağırlığını koruyor.