Cumhurbaşkanı Erdoğan Ankara'ya döndü.
Gözler kabineye çevrildi.
Yeni hükümetin açıklanması geciktikçe soru işaretleri artmaya başladı.
Bu arada bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Geçen haftaki planlamaya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan Cuma günü Ankara'ya dönecek ve yeni kabine hafta sonu açıklanacaktı. Ancak Cumhurbaşkanlığı cephesinde yaşanan insani bir durum nedeniyle Erdoğan, Ankara'ya ancak dün gelebildi.
Yeni kabine Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın ortak tercihlerine göre şekillenecek.
Erdoğan, hükümet kuruluşuna ilişkin seçimlerden sonra yaptığı tek değerlendirmede, “senkronizasyonun” altını çizmişti.
İşin püf noktası burası.
“Bir Cumhurbaşkanı olarak benim tek derdim şudur; geleceğe yönelik başarılı bir kabine oluşması. Çünkü bu başarılı kabinenin oluşmasında Cumhurbaşkanı, Başbakan'ın ortak hareket etmesi, ortak bir çalışma, performans ortaya koyması ülkenin geleceği için önemli. Cumhurbaşkanı başka telden çalarsa, Başbakan başka telden çalarsa o zaman biz bir netice alamayız. Bu bakımdan yani bizim senkronize olmamız çok çok önemli”.
Türkiye, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki çekişmeden çok çekti. Çok ağır bedeller ödedi. AK Parti'nin en büyük başarısı Türkiye'ye, Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık krizi yaşatmaması oldu.
Tam aksine “Tepe”deki uyum” Türkiye'nin istikrar içinde yönetilmesini sağladı.
Recep Tayyip Erdoğan AK Parti açısından sadece bir Cumhurbaşkanı değil. Erdoğan bu hareketin lideri. Başbakan Davutoğlu ise sıradan bir başbakan değil. Erdoğan'dan sonra bu bayrağı omuzlayan isim. Elbette ki bazı zorluklar var. Ama önemli olan sıkıntıları krize dönüştürmeden aşabilmek.
Seçimlerden sonra G20 zirvesi araya girdi. Cumhurbaşkanı'nın İstanbul'dan dönüşü gecikti. Kabine listesi sunulmadan önce Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yeterince diyalog yaşanmadı. Kolay değil, 13 yıl Türkiye'yi yöneten, içinden iki Cumhurbaşkanı üç Başbakan çıkarmış, parlamentoda 317 milletvekili ile temsil edilen ve 4 yıl daha ülkeyi tek başına yönetecek bir hareketten söz ediyoruz.
Bu hükümetin başarılı olması gerekiyor.
Geçmişte Cumhurbaşkanı Özal ile başbakan Mesut Yılmaz'ın, Cumhurbaşkanı Demirel ile Başbakan Tansu Çiller'in, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in başaramadığını Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu başardı. Geçmişte Erdoğan ile Gül'ün yaptığı gibi.
Türkiye'nin krize değil, uyuma ihtiyacı var.
Yeni hükümeti, kimlerin bakan olup olmadığını merak ediyorsunuz ama sizi başka bir tartışmaya götürmek istiyorum.
Yemin metnindeki meşhur ”Türk” tartışmasına.
Yemin tartışmasının fitilini Leyla Zana ateşledi.
Yemin metnini sadece biz tartışmıyoruz. En çok tartışma 12 Eylül darbe anayasasını yapan Danışma Meclis'inde gerçekleşmiş.
Danışma Meclisi ve Milli Güvenlik Konseyi'nin tutanaklarını inceleyince, ilginç tartışmalarla karşılaşıyoruz.
Anayasa'nın en çok tartışılan metinlerinden biri “
” bölümü olmuş. Öyle ki, bazı üyeler başlangıç bölümünde 12 Eylül'ün ruh ve felsefesi ile Atatürkçülüğün yeterince yansıtılmadığını savunmuşlar. İçlerinde neredeyse her satırında Atatürk ve 12 Eylül geçen metinler hazırlanmış. Metin birkaç kez gelip gidince Anayasa'nın mimarı Orhan Aldıkaçtı en sonunda patlamış.
“Bu Anayasanın her satırına 12 Eylül'ün ruh ve felsefesi yansımıştır”
Aldıkaçtı kestirip atınca mevcut metin Anayasa'ya girmiş.
Din derslerinin mecburi olması konusunda ise Kenan Evren masaya vurmuş.
Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden bazıları mecburi din dersine karşı çıkınca Kenan Evren, köylerde cenaze kaldıracak imam olmadığını, milletin dinini bilmediğini belirterek, din dersinin mecburi olması gerektiğini savunmuş.
Netekim de öyle olmuş.
Milletvekili yeminiyle ilgili tartışma, ”
” ibaresi üzerinde toplanıyor. Zana'nın, ”
” demesi, Türk bir etnik tarifi mi içeriyor, Türkiye demek daha çok coğrafi bir tanımı mı içerir tartışmasına yol açtı.
İlginç ama gerçek.
Anayasa'nın 81.maddesinde düzenlenen yemin metninin, "
" değil, "
" diye başlaması için,
Danışma Meclisi üyeleri Lütfullah Tosyalı ile Nurettin Ayanoğlu önerge veriyorlar
. Ayanoğlu önergesinde, Cumhurbaşkanlığı yemininin de, "Türk Devleti" diye başladığını belirterek, "paralellik" kurulmasını istiyor. Tartışmalardan sonra söz alan Orhan Aldıkaçtı ise, bırakın ilave edilmeyi tam aksine taslak metinde yer alan, "Türk" kelimesini kendilerinin çıkardıklarını söylüyor. Aldıkaçtı'nın 9 Eylül 1982 günkü tutanaklara yansıyan açıklaması şöyle: "
Türk Devleti adına yemin edildiği için, 'Türk' tabirini çıkarttık cümlenin başından, 'Devletin' diyerek
Türk Devleti olduğu gayet aşikâr
bir şekilde ortaya çıkmaktadır
"
Danışma Meclis'inde de “Türk" tartışması yaşanmış. Hatta yemin metninin başındaki "Türk" ibaresi çıkarılmış. İşin bir başka boyutu ise darbe yönetiminin oluşturduğu Danışma Meclisi dahi, “
” tartışmasını yaşamış. Aldıkaçtı'nın, “Türk” ibaresine yaklaşımı ile Leyla Zana'nın başlatmak istediği, ”etnik” tartışma elbette ki aynı değil.
Ama demek ki her fani bir kez “
” tartışmasını yaşamak zorunda.
Ama Zana boyutuyla değil elbette.
O günkü “Türk” tartışması böylece sona eriyor. Ama başka bir tartışma daha yaşanıyor. Danışma Meclisi üyesi Bekir Sami Daçe, ”Allah” üzerine yemin edilmesini öneriyor. Daçe, yemin metninin aynen korunması ve aşağıdaki bölüme, ”
Allah” lafzının ilave edilmesini teklif ediyor; ”Allah, millet ve tarihin huzurunda namusum ve şerefim üzerine and içerim”.
Daha sonra DYP'de siyaset yapıp, Çiller'in kurmayları arasında yer alan ve bir süre Devlet Bakanlığı yapan Daçe, ”Allahımızı, tarihimizi ve milletimizi şahit göstererek yemin etmelerini istedik” diyor. Ama Daçe'nin önerisine ilk itiraz, Danışma Meclisi Üyesi Ragıp Tartan'tan geliyor. Türkiye'de Gayri Müslimlerin de yaşadığına dikkat çeken Tartan, ”Bir Gayri Müslime Allah'ın üstüne yemin ettirme olanağı yoktur” diyor. Aynı teze Orhan Aldıkaçtı da destek veriyor. Aldıkaçtı'nın, “
Müslüman olmayan milletvekilleri de gelebilir; onlar burada Allah üzerine nasıl yemin edecekler?
Bu ayrı bir sorun olarak ortaya çıkar
” itirazı üzerine tartışma bitiyor.
İleride bir Gayri Müslim'in milletvekili olabileceğini düşünen komisyon her nedense Leyla Zana diye birisinin gelip her 24 yılda bir “Türk milleti”ni tartışmaya açacağını öngöremiyor!