CHP seçim bildirgesi için ATO Congresium salonundayız.
Benim için tam bir Deja Vu durumu.
Nisan ayında da yine CHP'nin seçim bildirgesi aynı yerde açıklanmıştı.
Congresium'a girdiğimde beni kendime getiren Aylin Nazlıaka oldu.
Seçmenleriyle fotoğraf çektiriyordu.
Henüz selfie durumuna geçmemiş.
Salona girdim.
Enis Berberoğlu, eski gazeteci kimliği ve CHP Genel Başkan Yardımcısı unvanıyla meslektaşlarını karşılıyor, onlarla hal hatır soruyor, oturacakları yere kadar ilgileniyordu.
Yeni Şafak'a ayrılan bölüme oturup salonu incelemeye başlıyorum.
Eski Genel Başkanlardan Altan Öymen ön sırada. Ama Deniz Baykal'ı göremiyorum. Yılmaz Ateş'le tokalaşıyoruz. Bu arada Deniz Bey'in Avrupa Parlamentosundaki toplantı nedeniyle Brüksel'de olduğunu öğreniyorum.
Salonda bir alkış sesi yükseliyor. Gelen Mustafa Balbay… O sırada Tuncay Özkan da gözüme ilişiyor. Cezaevi görmüş milletvekilleri ilgi görüyorlar.
CHP'nin seçim müziği yok mu demeye kalmadan Barış Bozkurt, şehit cenazeleri nedeniyle kampanya müziğinin çalınmayacağını anons ediyor.
O sırada Kılıçdaroğlu'nun evinden telefon edip, müzik yayınını iptal ettirdiği kulağıma çalınıyor.
7 Haziran'da, ”Yaşanabilir bir Türkiye” sloganını seçmişti CHP. Bu kez, ”Önce Türkiye” demişler.
Bir süre IŞİD'in elinde rehin kalan eski Musul Başkonsolosumuz Öztürk Yılmaz'ı görüyorum. Siyasete çabuk ısınmış. Kırk yıllık CHP'li gibi.
Saat 11.25'te coşkulu anonslar eşliğinde Kemal Kılıçdaroğlu giriyor salona.
Daha önce Ali Taran usulü, salona alkışlayarak girmişti Kılıçdaroğlu. Bu kez eşi Selvi Hanımla birlikte selamlayarak giriyor. Anlaşılan geçen sefer, ”Alkışlayın gitsinler” dediler baktılar ki kimsenin bir yere gittiği yok. Bu kez “Önce Türkiye” demişler.
Kemal Bey kürsüye, ”1 Kasım'ın Başbakanı” anonsuyla davet ediliyor. O sırada aklıma Başbakan'ın, ”
O olsa olsa 1 Nisan başbakanı olur
” sözleri geliyor.
Kürsünün sağına ve soluna gençlerden oluşan platform kurulmuş. Seçim kampanyasının ana teması gençler. Zaten Kılıçdaroğlu uzun süre gençlere dönerek konuştu. Hani alıngan biri olsan, bizi buraya niye davet ettiler diye kalkıp gidersin. O kadar yani.
Kılıçdaroğlu konuşmasına, ”
Bu seçim bildirgesini gençlere adıyoruz
” diye başlayınca, gençler iyice havaya giriyorlar.
mı bir de
Occupy gençliği vardı. Hani Lap-top'larını kapıp gelmiş, CHP'yi işgal etmişlerdi. Buna rağmen CHP gençliği kendi partisine değil, HDP'ye oy vermişti
.
Kemal Bey, bu sefer Passolig'i bile kaldıracağını vaat etti. Gençler göreceğiz bakalım…
Kılıçdaroğlu, geçen seçim kampanyasına oranla daha uzun konuştu. Ali Taran 45 dakika ile sınırlamıştı. Bu kez bir buçuk saat oldu. Ama halkın anlayabileceği bir dil kullandı. Kısa ve net cümleler kurdu. Konuşması sırasında elini kolunu o kadar çok kullandı ki, hani televizyonun sesini kapatsanız, ne dediğini anlarsınız.
CHP hep yaşlılar partisi olarak bilinir. Kılıçdaroğlu gençlere öyle bir çağrı yaptı ki, bir an kulaklarıma inanamadım. “Siyaseti dinozorlardan temizleyin” dedi. Sağıma soluma baktım. Yaş ortalaması 70'in üstünde. Affedersiniz dinozor durumu yani…
Bir de selfie işini anlatayım da ondan sonra Kılıçdaroğlu'nun mesajlarına geçeceğim. Yoksa o kadar konuşmayı dinledin hiçbir şey anlamadın mı diyenler çıkabilir.
Kemal Bey konuşmasını tamamladı. Gençler oturdukları platformdan kalktılar ele ele tutuşup partileri selamladılar. Sonra bir “Gençlik Selfie'si” çektirildi. O sırada gözüm Selvi hanıma ilişti. Orada Selvi Kılıçdaroğlu burada Abdulkadir Selvi. Bizsiz Selfie olur mu Kemal Bey?
CHP'nin yeni “seçim bildirgesi” geçen seçimde açıklanan bildirgenin rötuşlanmış hali. O zaman ekonomik vaatler çok ön plana çıkmıştı. Yine var.
Kılıçdaroğlu bu kez daha iddialı konuştu. Sanıyorum koalisyon sürecinde yakaladığı pozisyonun bunda etkisi vardı. Tek başına iktidar olamayacağını o da biliyor. O nedenle daha çok 1 Kasım sonrasına dönük, koalisyon ortaklığına yönelik mesajlar verdi. MHP'ye yönelik en ciddi eleştiri de bu noktadan geldi.
“MHP. Her şeye 'hayır' diyor. Her şeye 'hayır' diyorsan niye siyasete giriyorsun?”
Kürt sorununda ise ilk kez bu denli net konuştu.
Soru-cevap şeklinde bir diyalog yaptı. Güvenlikçi politikalara kapılarını kapattı. Çözüm mercii olarak toplumsal uzlaşmayı ve onun merkezi olan Meclis'i gösterdi. Buraya kadar yaklaşımı sağlıklıydı.
HDP'ye yönelik ise iki önemli eleştirisi oldu.
1-
HDP, denklem dışı. Türkiye'yi yönetmeye hazır değil, talip de değil.
2- “
Bütün siyasi partiler teröre karşı ortak tavır takınmalıdır. Ama fakat lakin olmayacak. Biz teröre, terör örgütüne de karşıyız diyecekler, korkmayacaklar
”
CHP bildirgesinde yeni unsurlar vardı. Ama değişmeyen tek şey “Erdoğan düşmanlığıydı.”
Kılıçdaroğlu, iktidara ve Cumhurbaşkanı'na sert eleştiriler yöneltti. Muhalefet lideri olarak eleştiri en doğal hakkıdır. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, “Diktatör” diye seslenmesi, seçimle gelmiş Cumhurbaşkanı'na hakaret, Türk demokrasisine yapılmış bir haksızlıktı. Erdoğan, Belediye Başkanlığı'ndan, Başbakanlığa, oradan Cumhurbaşkanlığı'na kadar her göreve milletin oylarıyla seçilerek gelen birisi. Obama, Hollande, Cameron, Merkel nasıl seçildiyse Erdoğan da aynı yöntemlerle seçildi. Sandıktan çıkarak geldi. Demokrasi eğer milli irade demekse, Erdoğan demokrasinin sembolüdür.