İlgili âyette “Hasta ve yolcu olanlarınız başka günlerde tutarsınız” (Bakara: 2/184) buyurulmaktadır. Sünnî mezhepler ittifakla, hastaların ve yolcuların, sonradan kazâ etmek üzere oruçlarını bozabilecekleri veya niyet etmeyip tutmayabilecekleri hükmünü benimsemişlerdir.
Mazeret sayılan hastalık, oruç tutulduğu takdirde artacak, tedâvisi gecikecek veya tutana –sağlıklı olduğu zamana göre– daha fazla külfet getirecek hastalıktır.
Yolculuktan maksat, namazları kısaltarak ve birleştirerek kılmayı da câiz kılan nitelikteki yolculuktur. Bu yolculuğun mesafesi konusunda 20 civarında farklı ictihad/yorum vardır. Âyet, bir mesafe belirlemeden “yolcu olanlarınız” demiştir. Sahîh hadîslerde “üç mil, bir fersah” ölçüleri bile geçmektedir. Bu ise 5-6 km.lik bir mesafeden ibarettir. Şu halde insanın içinde yaşadığı zamana, mekâna ve şartlara göre yolculuk kabûl edilen, şehir veya köy içinde gidip gelmeden farklı olan, örfe göre “oturduğunuz yerden başka bir yere gitmek üzere yola çıkma” sayılan yolculuklar, orucu ertelemek için bir mazeret olarak kabûl edilmiştir. Hanefî mezhebine göre mesafe doksan km. civarındadır.
Yolculuk haline rağmen oruç tutmak câizdir. “Bu durumda oruç tutmak mı yoksa kazâya bırakmak mı daha iyidir?” sorusuna farklı cevaplar verilmiştir. Doğrusu “hükmün, kişinin durumuna göre değiştiği”dir. Maddî ve manevî bakımlardan yolculuk halinde oruç tutmak daha iyi sonuçlar verecekse tutmak, vermeyecekse kazâya bırakmak daha uygun olacaktır. Araba kullanan bir kimse, oruç tuttuğu takdirde dikkâtinin azalması, reflekslerinin gevşemesi ihtimâli varsa orucu kazâya bırakmalıdır; onun için bu daha efdaldır, tercihe şayandır. Yolcu olmasına rağmen oruç tutan kimse riyadan korkuyorsa (böyle bir ihtimâl varsa) yine kazâya bırakmalıdır. Diğer durumlar bu örneklere bakılarak değerlendirilebilir.