Dikkatinizi çekiyor muhakkak; bazı liderlerin ölüm tarihi, kendi özel tarihlerindeki ana motife denk düşüyor.
28 Şubat'ın ağır baskısına maruz kalan Erbakan'ın 27 Şubat'ta ölmesi gibi.
Türk siyaset tarihinde “baba” lakabı ile anılan Süleyman Demirel'in ölümünün Babalar Günü kutlamasına hazırlanan ekranlara denk düşmesi gibi.
Süleyman Demirel büyük bir devlet töreni ile defnedildi.
Ispartalılar gülden ve gönülden bir tören düzenlediler.
Demirel'in toprakla buluştuğunun ertesi günü Ispartalılar “Babalar Günü” ziyareti için kabrine koştu.
Evren'in sessiz cenazesinden sonra, Evren'in gadrine uğramış Demirel'in coşkun cenaze törenindeki sahneler, Türk Demokrasi Tarihi için çarpıcı bir karşılaştırma imkanı da sundu.
Bunlar iyi hoş da...
Fakat Süleyman Demirel'in ölümünden, kurulması muhtemel koalisyonlar için rol çalmak hiç yakışık almadı/almıyor.
Hele hele sana söylüyorum kızım sen işit gelinim frekansında Demirel'den bir uzlaşma ve hoşgörü abidesi çıkarmak çok anakronik olmuyor mu?
“Ölülerinizi hayırla anınız” tavsiyesine uyalım. Ancak hayır çıkarmak için tarihin akışını kendimize göre kes yapıştır bir kompozisyon içinde pazarlamaya çalışmak, genç nesillerin tarih algısını imha etmeye yarar başka da bir işe yaramaz.
Herkes kendi Demirel'ini yazdı... Ben de benimkini yazayım diyeceğim de...
1980'lerde Tarık Buğra'nın “Gençliğim Eyvah” romanını okuduğumda ne hikmetse oradaki İhtiyar tipi bana Demirel'i çağrıştırırdı, zihnime o tipleme Demirel olarak yerleşti de bir daha yerinden oynamadı. Romanı tekrar okusam belki de o ihtiyarı artık Demirel olarak düşünmem. Bilmiyorum...
Bende kalan Demirel uzlaşmacı ve hoşgörülü değil.. Demirel'i tanımlayan en iyi sıfat pragmatist oluşu: “Dün dündür bugün bugündür.”
Türkiye insanının üçte ikisi köylerde yaşarken Isparta ağzı ile konuşuyordu. 1980'lerden sonra o köylü ağzını hiç duymadık bir daha. Çünkü köylerde de “televizyon Türkçesi” hakim olmaya başlamıştı ve tarih boyunca ilk defa artık şehirli nüfus kırsal kesim nüfusunu geride bırakmıştı.
Rahmetli büyükbabam sıkı bir Demirelci idi ta ki başörtüsü yasaklarında başörtülerini gidip Suudi Arabistan'da taksınlar sözünü Demirel'in ağzında duyana kadar.
12 Mart 1971'de şapkasını alıp gittiğinde İlkokulda idim. Günlerce Demirel'in ağızından mizahi bir dil ile “Kendim ettim kendim buldum/gül gibi sarardım soldum/eyvah, eyvah” şarkısı söylenmişti sokaklarda. Büyükbabam bu şarkıyı benim de söylediğimi duyunca çok kırılmış, büyükannem O çocuk daha ne bilsin eğriyi doğruyu demişti.
Toplum olarak eğriyi, doğruyu bilme kapasitemiz zaman içinde arttı mı, azaldı mı?
Komplo teorilerine yaslanmayı basiret olarak kabul edemeyeceğimize göre arttığını söylemek pek mümkün görünmüyor.