I-
“İnanmayanlar inananların imanını kıskanır.” Bu önerme merhum Cemil Meriç'e ait. Cümlenin yoğun anlamını ilk defa Hümeyra Ökten ile idrak ettim. Cumhuriyet'in Dindar Kadınları adlı kitabım için üniversite mezunu tesettürlü ilk kuşağın çocukluk yıllarından başlayarak hayat hikayelerini kaleme alıyordum. Bu hikayelerden biri de ilk tesettürlü doktor olan Hümeyra Ökten'e ait. Hümeyra Ökten tıp fakültesinin başarılı öğrencilerinden. Hocaları onun akademik kariyer yapmasını beklerken; o, başını örtmeyi düşündüğü için akademinin dışında kalmayı tercih eder. Dispanser doktoru olarak göreve başlar. Bayram ziyareti için hocası Prof.Dr.Müfide Küley'in evine gider. Prof.Dr.Ekrem Şerif Egeli de oradadır. Hümeyra Hanım'ı başörtülü olarak görünce başını açması konusunda ısrar eder. Hocasının ısrarına karşılık “Müsaadenizle hocam başımı açmayacağım” diye cevap verir Hümeyra Ökten. Ev sahibi Müfide Küley öğrencisinin zarif direnişine hayran olur: “Ah inanmak ne güzel bir şey!”
II-
Müminler olarak, inancımızın ahlaka bürünmüş hali ile insanların bize gıpta etmesini sağlayacak davranışlara, duyarlılığa sahip miyiz?
Aramızda tek tek güzel insanlar var. Bazen biz de güzel fotoğraflar veriyoruz.
Peki toplu fotoğraf olarak karnemiz nasıl?
Karneyi 12 ay için değil sadece Ramazan için düzenlesek mesela nasıl bir fotoğraf ortaya çıkar?
Malumunuz Ramazan gelince müminler için zaman birden farklılaşır. Her anı ibadetle geçirmek oruçlunun en temel meselesidir. Ne ki ekran dindarlığı ile Ramazan ruhu epey bir zamandır yara almaya başladı.
İlk darbede başımıza gelecekleri fark edebilseydik, belki her şey başka türlü olabilirdi. Fark etmiyoruz. Fark edenlerin sesini bastırmak için de elimizden geleni yapıyoruz.
Neden fark etmiyoruz?
Neden fark etmediğimiz üzerinde düşünmek için yirmi, otuz yıl evvelinden başlayalım...
Kırk yaşını geride bırakanlar hatırlayacaktır, bir zamanların devlet radyosunda Ramazan deyince nerde o direkler arası şenliği muhabbetinden öte Ramazan-ı Şerif'in ruhuna dair bir cümle geçmezdi bir ay boyunca.
Bu muhabbeti, sade suya tirit Hacivatlı, meddahlı parodiler takip ederdi.
Ne Kur'an-ı Kerim'in hikmeti, ne gök kapılarının açıldığı Kadir Gecesi'ne dair tefekkür, ne de zenginlerin fakirleri koruduğu iftar sofraları olurdu.
Hayatımıza Kanal 7 girdiğinde her şeyin başka türlü olabileceğini tecrübe edeceğimiz günler başladı. 1990'ların ortasıydı. Hasbi bir duyarlılığa yaslanarak fevkalade bir ekran dili ortaya konuluyordu ve Kanal 7 tecrübesi sözlü kültürü dijital kültüre muazzam bir zenginlik içinde aktarıyordu.
Şehre Ramazan'ın geldiğini ilk Kanal 7 ekranı ile tecrübe ettik. Şehir ve Ramazan programı ile fakirlerin sofrasına oturduk. Biz ekran aracılığı ile fakirlerin sofrasına otururken, Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazanmış olan Recep Tayyip Erdoğan fakirlerin sofrasına bizzat oturuyordu.
Şehre Ramazan'ın ruhunu giydirmek için bir seferberlik ruhu hakim olmuştu her birimizde.
Kısa kış günlerinde oruçlunun, iftarını bulunduğu yerde açması için kurulan Ramazan çadırları ile anca mutlu olmuştuk.
Ne ki günler orada kalmadı. Bir gün bütün düzenek reklamdan daha çok pay alabilmek için tepetaklak oldu. Manaya değil rakamlara ram oluş devrinin başlangıcı idi.
Hayatımıza rakamlar girince ve daha, daha, en fazla, en çok kelimeleri hakim olunca, ruhu kaybettik. Ruh rakamların enkazı altıda kaldı.
Ramazan çadırları işi direkler arasına çevirdi. Oruç tutan insanlar Ramazan çadırlarından yükselen cıstaklı ilahiler ile perişan oldu.
Herkes sokaktaydı artık. Ramazan bize geceleri sokakta olma hürriyeti bahşetmişti. Fuarlar, iftarlar, müzikler, sema gösterileri. Tek derdimiz eğlence idi nerde ne yenir “mesuliyeti” bir de...
Teravih safları boş kaldı.
Direkler arasını başka bir konsept ile ihya eden bir anlayışın ortasında gönlümüz nanca yorgun şimdi.
III-
Ekrana düşen bu toplu resme rağmen, aramızda öyle güzel insanlar var ki... Yüzlerindeki aydınlık ile, içlerindeki iman ile geçip gittikleri sokaklarda iz bırakıyorlar.
O insanlar nerede diye soracaksınız. Size bir sır vereyim: Hemen yanı başınızda. Ne ki ekrana bakan gözlerinizin feri kaçtığı için yanınızdaki nurdan dostunuzu fark etmiyorsunuz. Onlar ki malayani işlerden uzak, gösterişten uzak, gıybetten uzak, bir selamı çoğaltmanın peşinde yanımızdan geçip gidiyorlar. Kıskanılacak iman işte onların imanı.