İçimizdeki ecnebi

04:001/07/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Fatma Barbarosoğlu

Türkiye'nin bir yaşanan Ramazan-ı Şerif'i var bir de Ramazan üzerinden müminlere iftira atmak, gerilim çıkarmak isteyenlerin dört elle inşa ettiği “Ramazan gündemi” var.Önce yaşanan, idrak edilen, ikliminde nefes alınan Ramazan-ı Şerif'ten başlayalım.Nihayet Dergi olarak geçtiğimiz Perşembe günü kocaman bir sofranın etrafında buluştuk. İftarımızı açarken bir taraftan da sohbet ettik. Konu unutulmayan bir iftar anısı.O akşam anlatılan anılardan özellikle ikisinden bahsetmek istiyorum. Birinci anı,

Türkiye'nin bir yaşanan Ramazan-ı Şerif'i var bir de Ramazan üzerinden müminlere iftira atmak, gerilim çıkarmak isteyenlerin dört elle inşa ettiği “Ramazan gündemi” var.

Önce yaşanan, idrak edilen, ikliminde nefes alınan Ramazan-ı Şerif'ten başlayalım.

Nihayet Dergi olarak geçtiğimiz Perşembe günü kocaman bir sofranın etrafında buluştuk. İftarımızı açarken bir taraftan da sohbet ettik. Konu unutulmayan bir iftar anısı.

O akşam anlatılan anılardan özellikle ikisinden bahsetmek istiyorum. Birinci anı, Albayrak Holding İnsan Kaynakları biriminden Merve Karatekin'e ait. Erasmus programı dahilinde evlerinde misafir ettikleri İtalyan öğrenci bir ay boyunca ev ahalisi ile birlikte sahura kalkıp oruç tutmuş. Aile ısrarla bu bizim ibadetimiz senin yapman gerekmiyor, biz sana memnuniyetle kahvaltı hazırlar ve akşam yemeği sunarız dese de İtalyan öğrenci “siz bunları Tanrı için yapmıyor musunuz? Ben de Tanrım için yapıyorum “ diyerek otuz Ramazan'ı oruçla geçirmiş.

İkinci anının sahibi Nihayet Dergi Yazı İşleri'nden Beyza Karakaya'ya ait, yine öznesi yabancı öğrenci olan bir Ramazan anısı. Aylardan Ramazan ve Koreli arkadaşı ile bir proje hazırlamak zorunda Beyza. Çalışmak için Koreli arkadaşının evinde buluşuyorlar. Gün boyu oruçlu gibi davranan Koreli öğrenci akşam saatlerinde Beyza için iftar sofrası hazırlıyor. Beyza arkadaşının saygısını ve kendisine gösterdiği ihtimamı unutamıyor.

Buraya kadar iyi hoş da başlık olmamış diyorsun ey okuyucu.

“İçimizdeki ecnebi” ifadesini biraz önce okumuş olduğunuz hatıralar bağlamında atmadım zaten.

İçimizden birinin/birilerinin “ eritilemez mesafesi “ üzerinden attım o başlığı.

Hikaye şöyle:

Adı bende saklı kahramanımız iş çevrelerinden tanıdığı bir şahıstan iftar daveti alır. Gidip gitmemek konusunda mütereddit davransa da iki arkadaşının ısrarı ile, davete icabet etmek ilkesine riayetten daveti kabul eder.

Mütereddit davranma sebebi, davetin sahibinin dine olan mesafesi ve alkol düşkünlüğüdür.

Davete icabet ederek davet edildikleri eve vasıl olurlar. İftara yarım saat vardır.

Davetin sahibi oldukça muhabbetli bir şekilde misafirlerini karşılar. Hatırlar sorulur, hoş beş edilir. Sofrada son hazırlıklar yapılmaktadır. Her şey iyi hoş. Ve fakat. Ve fakat! Davetin sahibi olanca “şıklığı” içinde teklifini sunar: “Arkadaşlar iftardan önce ne içersiniz?”

Şaka gibi mi geldi?

Gelmesin.

İçimizdeki ecnebilerle imtihanımız hakikaten çok zor. Nasıl bir yabancılaşma efekti içindedir davetin sahibi! Oruç tutmaya dair en ufak bilgisinin olmamasını nasıl sağlayabilmektedir?

Davetini tacize dönüştürdüğünü nasıl fark etmemektedir?

Yukarıdaki Koreli genç kız ve İtalyan delikanlının “dili”ne bakınız bir de evine iftar için misafir davet eden yaşı yetmişi bulmuş kişinin “davet nezaketi”ne!

Hayır bir art niyet yok. Belli ki iftar vesilesi ile muhabbet dairesini genişletmek istemiş.

Ama, fakat, lakin böyle olmuyor.

İçimizdeki ecnebilere ait ikinci örneğim ODTÜ'nün mezuniyet pankartlarına dair. Her yıl ODTÜ'lüler bölümleri ile ilgili, hayat felsefeleri ile ilgili pankartlar eşliğinde selamlıyor mezuniyet heyecanını paylaşmaya gelen davetlileri.

Bazıları “Aşk Engels Tanımaz” gibi esprili, bazıları “Kadının yaşı, erkeğin maaşı, endüstri mühendisinin ne iş yaptığı sorulmaz” gibi eleştirel, bazıları da “Hayatta kaldık da mezun olduk. Kadın cinayetlerine dur de” gibi isyan eden pankartlar açıyor.

Bütün bunlar güzel. Ve fakat “On bira yın mezunu” ifadesini nereye koyalım!

Cami minareleri arasına mahya şeklinde yazılmış olan bu ahmak cümleye öncelikle ODTÜ'lülerin karşı çıkması gerekiyor. Zira ODTÜ Rektörü Prof.Dr.Ahmet Acar “Özgür ve rasyonel düşünceye, sorgulamaya, araştırmaya, öğrenmeye vurgu yapmayı, bilgiye ve uzmanlığa saygı göstermeyi, doğayı korumayı, toplumun tarihi ve kültürel değerlerine sahip çıkmayı ODTÜ kimliğinin bir parçası olarak gördüklerini” söylüyor.

Özgür düşünceye hakikaten ihtiyacımız var.Ama özgür düşüncenin temeli saygıdır. Kendine ve yaşadığı toplumun değerlerine saygı mesafesi üzerinden bakamayanlar, insan kalmaya devam edemeyeceği için bir düşünce ortaya koyması asla mümkün değildir.
#İçimizdeki ecnebi
#Nihayet Dergi
#ramazan