Devletlerin ve milletlerin hayatında bazen anlık gafletlerin dahi telafi edilemeyecek zararlar verdiği olur. Bazen bir tehlike, “geliyooruuum” diye kulaklarınızın dibinde çıngıraklar çaldırır da duymazsınız, duysanız bile başka bir manaya yorarsınız. Bir milletin, bir devletin veya bir hareketin odağı dağılmışsa, hedefini, heyecanını, ortak şuurunu kaybetmişse dağılması da mukadderdir. Açık yara durumlarında sinekler her yönden üşüşür, belalar türlü yollardan yağar. Siz, fantezilerinizin büyüleyici havasından başınızı kaldırdığınızda bir bakmışsınız ki düşman 'kapı'dadır. Artık “düşman nasıl bu kadar yaklaşabildi” demenin anlamı da yoktur.
1911'de Libya'yı işgal eden İtalya'nın o dönemki Başbakanı
'nin Türkçe'ye “
Trablusgarp'ı nasıl aldık?
” başlığıyla çevrilen hatıralarını okurken, güncel gelişmelere ilişkin ibret alınması gereken pek çok ders olduğunu gördüm. İtalyan işgali “geliyooruum” diye bas bas bağırmış ama Osmanlı Hükümeti bunu duyup da gereken tedbirleri almamıştı.
1900'lerin başında Libya hariç bütün Kuzey Afrika İngiliz ve Fransız sömürgesi altındaydı. Libya'ya ise '
' İtalya gözünü dikmişti. İtalyanlar İngiltere, Fransa ve Rusya'dan icazet almıştı. Üç devlet de Meşrutiyet'in genç hükümetine bir ders verilmesinden yanaydı. İtalyanlar buna gönüllüyse, sırtlarını okşamaktan elbette mutluluk duyacaklardı. Almanlar ise Osmanlı'nın dikkatini Roma'ya çekmişler ama uyarıları kulak arkası edilmişti.
İtalyan gazeteleri işgalden aylarca öncesinden “
” mealindeki yayınlarına rağmen Osmanlı Hükümeti tebdir almaya tenezzül etmemişti.İtalya başbakanı Giolitti hatıralarında Osmanlı'nın gafletinden yararlandıklarını itiraf ediyor. Buna göre, Osmanlı, İtalyan ordusunun Libya'yı işgal edebilecek kuvvette olmadığına inandığından oradaki askeri gücünü tahkim etmeye gerek duymamıştı. İtalyan filosu Trablus önüne geldiğinde bizim uyur gezerler uykularından uyandıysalar da artık çok geçti. Osmanlı subaylarının komutasındaki Libyalı direnişçiler İtalyanları sahil şeridine kitlediler ama bu arada Balkanlar patladı. Libya'nın işgali Yunanları, Bulgarları, Sırpları cesaretlendirmişti.
İtalyanlar Kızıldeniz kıyısındaki sömürgelerinden Eritre'yi Osmanlı baskınından korumak ve Libya'ya Sudan üzerinden cephane gönderilmesini önlemek için
'e ve daha kuzeyine el attılar. Başbakan Giolitti, Osmanlı'nın dikkatini Libya'dan uzaklaştırmak için Asir bölgesinde Şeyh İdris'i kışkırttıklarını pişkince anlatır. Giolitti, Libya'yı işgal etmeden evvel bunları düşündüklerini itiraf ederek, “
Kızıldeniz'deki bu harp büsbütün hususi mahiyette olup perde arkasından idare edilmek lazım geldiği için buna Dışişleri Bakanlığı karışmakta idi ve harekatın idaresi de doğrudan bana aitti
” diyordu.
İdris ile Yemen'deki
'nın emelleri biribiriyle çelişiyordu. Bu yüzden İtalya bazı Yemenli kabileleri Osmanlı ile birlikte hareket eden İmam Yahya'nın aleyhinde tahrik ederek, İmam'ın İdris'e arkadan hücum etmesine mani olmaya çalıştılar.
Yani, İtalyanlar Libya'yı elde tutmak için Yemen'de Osmanlı'ya karşı örtülü bir harp başlattılar. Belki de çok az insan, Şeyh İdris isyanının “İtalyan işi” olduğundan şüphelendi. Başa dönecek olursak, Trablusgarp'ta gösterilen gevşeklik, bizi Yemen'de çok meşgul etti ve öte yandan Balkan bozgunumuza sebebiyet verdi. Daha önemlisi Trablus kıvılcımı Balkanları tutuşturdu, Balkanlar Avrupa'yı patlattı, böylece I. Cihan harbi başladı. Sonu ise, malum.