Yönetmen Reha Erdem yeni filmi Jîn ile yıllardır süren Kürt meselesine farklı bir bakış açısı getiriyor. 17 yaşındaki bir kadın gerillanın hayatta kalma mücadelesinin anlatıldığı filmde savaştan ziyade insanları sorguluyor. Filmi çektiği yıllarda çok kan aktığını dile getiren Erdem çözüm sürecinden son derece umutlu olduğunu söylüyor ve ekliyor: 'Jîn benim umudum, o yaraları saracak' diyor.
17 yaşımdan bu yana sinema ile uğraşıyorum. İçinde yaşadığınız toplumun sorunlarına kör olamazsınız. 17 yaşım 1980 öncesine denk geliyor. O yıllarda Türkiye çok başka türlüydü. Benim de siyasi görüşüm vardı.
Ben de o yaşlarda bir takım inançların peşindeydim. Belki onun kadar eğitimli değildim. İnsan odaklı da işler yaptığım için bu hep uzun sürede aklımda olan bir şeydi.
Beni kadınlar daha çok ilgilendiriyor. Çünkü her türlü yükü daha çok çektiklerini düşünüyorum. Varlık olarak erkeklerden daha farklı bir yapıdalar. Ben bu farkı daha pozitif görüyorum. Uygulamada kadınlar daha dönüştürücü. Ne zaman kadınlar bir işe el atsalar o iş ya çözülüyor ya da dönülemez hale geliyor. Süreci erkekler başlatıyor ve yine erkekler baltalıyor. Ben bunu iki şekilde irdeliyorum: Kadın meselesi ve Türk- Kürt meselesi olarak. Jîn'in meselesi hem Kürt hem de kadın meselesidir. 'Jin' Kürtçe'de 'kadın' demek. Ancak i harfinin üstü şapkalı olduğunda hayat anlamına geliyor. Noktalı olduğu zaman kadın oluyor. Jîn hem hayat hem de kadın.
Ben filmlerde 'Gerçektir' dediklere şeylere inanmıyorum. En azından ben bu yalanı baştan söylüyorum. 35 yıldır Kürt sorunu ile uğraşıyoruz. Bu soruna büyük ölçüde değiyorum. Ancak film sadece bir meselenin filmi değil. Sinemanın olaylardan daha çok insanı konu etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hayatın içinden değil kurgusal. O figürü herkes kendine göre dolduruyor.
17 yaş tam olunmadığı bir yaştır. Çocuk değil, reşit değil. Arada bir yerde. Bir süreç filmi bu. Uzun bir yolu var Jîn'in. Bu yolda kendisini buluyor. 17 yaşında ama çok eğitim almış. Dağlarda tek başına yaşamak kolay değil. Yaşına göre çok olgun. Acı dolu bir hayatı var.
Bu filmde gerçeğe çok fazla yaklaştığım için evet. Kafama göre bir gerilla yapmadım. Çok araştırma yaptım, konuştum, görüştüm. Danışmanlarımız vardı. Nasıl konuşur, nasıl yaşar bunları öğrendik. Oynayan kız Kürt değildi mesela. Ama baktığınızda Kürt olduğuna sizi inandırıyor.
Bejan Matur'un Dağın Ardına Bakmak kitabı da dağa çıkanları konu ediyordu. Kitabını okudunuz mu?
Bejan Matur'un şairliğini çok severim ama kitabı doğru bir yerde durmuyor. Türkler ve Kürtler açısından iyi bir kitap değil. O kitaptan zaten Kürtler de hoşlanmadı. Ajitasyonu medya zaten yapıyor. Sinemanın işi ajitasyon değil. Rojin Canan Akın, Funda Danışman'ın yazdığı 'Bildiğin gibi değil' kitabında aynı konu, içinde her türlü zayıflık ve iyilikle anlatılıyordu. O iyi bir kitaptır.
Objektiflikten öte soru ve cevap meselesi var. Ben hayata hep sorarak bakan insanları seviyorum ve öyle insanların hayatlarını inceliyorum. Empatiler öyle kurulabiliyor. Sadece cevapları olan insanların kesin değiştirilemez yargıları vardır. Hayat öyle değil, değişiyor. Filmin bir tavrı var o da Jîn'i kollama tavrı ama Jîn bir cevap değil, bir soru. Bocalayan bir figür. Örgüt veya örgüt dışında olmaktan öte kendini arama var. Bu soruların cevabı bence insanda ve kadında.
Evet. Aslında bir gerillanın en son takacağı başlık kırmızıdır. Kurguyu masal üzerine oturttum. Sinemanın daha ufuk açıcı olması gerekiyor bence. Kırmızı başlıklı kız masalında olduğu gibi imgeler kullandım.
Vermenizi diliyorum. Çünkü film Jîn'den yana. Film bir karakter oluşturuyor, onun peşinden gidiyor ve kodluyor. Mesela karakoldan bir gerilla filmdeki kadar kolay kurtulamaz. Ben gerçeklerin bu şekliyle verildiğinde daha etkili olduğunu düşünüyorum. Gerçekleri zaten televizyonda izliyoruz.
Hayır. Ben bir belgesel yapmadım, film yaptım. Bana göre Jîn önce kadın, sonra Kürt sonra da Gerilla. Bende sıralaması bu.
Bu filmin diğerlerinden farklı bir yerde durma arzusu var. Empati uyandırmak gibi bir amaç gütmüyorum. Tam tersi benim o filmlere karşı bir film Jîn. Çünkü o tarz filmler militarist filmlerdir ve kahraman yaratan filmler savaşı övgüler. Ne tarafta durursa dursun fark etmiyor. Kahraman bir gerilla veya kahraman bir Türk askeri. Halbuki hâklı ile haksızı düşünmek için dışarıdan bakmak gerekiyor. Bu ülkede askerlik mecburi. 19 yaşındaki bir çocuğun dünyadan haberi yok. Onun üzerine çıkan bir kahraman yaratmak ne kadar mümkün değilse öteki taraf içinde aynı şekilde. Son zamanlar öyle bir hale gelmişti ki askerin ölmesi değil kimin öldürdüğü önemli olmaya başlamıştı.
Tarafsızlık çok kötü bir şey. Savaşın olduğu bir yerde tarafsızlık olmaz. Bu sorunun köklerini aşağı yukarı biliyoruz. Bir fikriniz muhakkak olmalı. Eğer fikriniz yoksa insan değilsiniz. 30 bin kişinin üzerinde genç ölmüş ve ben bu konuda ben tarafsızım demek zaten korkunç. Ama içinde kahramanların olduğu bir bakış açısı ya da silahın fetiş hale getirildiği yapımlar son derece savaşı destekleyen filmler olduğunu düşünüyorum. Filmde Jîn bir kahraman değil. Bir sürü zayıflığı var.
Ben hayatımda kahraman istemiyorum. Ne geldiyse başımıza kahramanlar yüzünden geldi. Bir takım adamları kahraman diye gözümüzde büyüttüler. Sonra onlar bu ülkeye ceza olarak döndü. Filmler de öyle. Bizi bir an duygusal olarak etkileyebilir ama bunun kimseye bir faydası yok. Jîn'e olan empatimiz kahraman olmamasından kaynaklanıyor.
İnsanın daha güçlü ve zararlı olduğunu söylüyor. Jîn'e hayvanlar zarar vermiyor, insanlar zarar veriyor. Mesela ayı ile aynı mağarada uyuyabiliyor. Fakat bir erkekle aynı odada bulunamıyor, dayak yiyor. Dağdan inse bile eski hayatına geri dönemiyor. Çünkü kimse buna izin verilmiyor. Bence bunlar çok önemli sorular.
Doğru. Kamuflajı giyince önce insan sonra kadın diye algılanıyor ancak günlük kıyafeti giydiğinde çoban kadına 'bacım' diye hitap ediyor. Kostümlerin farklı anlamları var.
Bazılarına lanet ediyorum. Türkiye'nin yıllardır ayağına dolaşan bir mevzuya karşı yaklaşım tarzları çirkin. Yıllarca başka maskelerle dolaşan insanlar vardı. Bu süreç maskelerin düştüğü ve gerçeklerin gözüktüğü bir süreç.
Bu durumlar bana mizah gibi geliyor. Bunların korkunç cevapları var. Bu cevapların içinden çıkamıyorlar. Ne yazık ki bazı meseleler yardım etmiyor. Ergenekon ve davalar var. Kimse iddianameden memnun değil. O iddianameye daha fazla güvenmek istiyordum. Sınıfsal bir durum var.
İnsanların içindeki kötülüğü ortaya çıkarmak çok kolay. Biraz daha ileri gittiklerinde esmerleri değil sarışınları seviyorlar. Kendi tapulu yerleri ve tarihleri var. Bir takım düşüncelerin adına 'Cumhuriyet' diyorlar. Sizin tanımınız onlara uymuyor. Beyaz Türklük ile Kürtçülük arasında hiç bir fark yok. Bütün bunlar savaş terminolojisi. 'Ya sev ya terk et' gibi. İnsanlar statlarda 'ölümüne' diye bağırıyor.
TRT Şeş açıldığı yıllarda devletin Kürt konusundaki söylemleri pek hoşgörülü değildi. TRT Şeş yarın kuruluyor olsa çok farklı olurdu. Bu adımdan sonra her şey çok değişir. Hükümet büyük bir imtihandan geçti. Erdoğan'ı ilk defa bu kadar istekli gördüm. Bu beni umutlandırıyor.
Zor olan insanı öldürmek. Ben bu filmi çekerken benzer hikayeler gördüm. Birbiriyle karşılaşmayacak insanlar karşı karşıya geldiğinde bambaşka şeyler konuşuluyor. Üniformaları çıkarttıklarında herkes sadece insan oluyor. Jîn'in yaptığını herkes yapabilir.
O kin geçmiyor ki. Zaten askere iyi davranmıyor. Bir insanı yaralı halde bırakmak çok daha zor.
Evet. Hiç kimseye müdanası yok, son derece güçlü bir kız. Kalbi temiz isyancıların filmini yapmayı seviyorum. Çünkü umudu onlarda görüyorum.
Çünkü onun diğer bir adı da hayat. Benim umudum Jîn.