Nobel Ödüllü Çinli yazar Mo Yan geçtiğimiz aylarda ilk kez Türkçe'ye çevrilen kitabıyla Türk okuyucusuna merhaba dedi. Romanı olmayan bir ülkenin hikayesini başarılı bir dille romana aktaran Mo Yan'ın 'Kızıl Darı Tarlaları' daha önceden beyaz perdede seyirciyle buluşmuştu.
Mo Yan'ın 'Kızıl Darı Tarlaları'nı okurken belki de ilgisiz biçimde aklıma Japonların dillerine pelesenk ettikleri şu iki söz geldi; ' Çinli dediğin bitip tükenmez, o kadar çoklar ki, öldürmekle bitmiyorlar, bu bir yana bir Çinli'yi kılıçla ikiye bölseniz bile ortaya iki Çinli çıkar…Onların derileri bizimkinden daha sarı, niye mi; çünkü su bulamadıkları yerde kendi çişlerini içebilirler…'
2012 Nobel Edebiyat Ödülünü aldığı günden beri, hakkında Çin'den ve dışarıdan çokça yazılar yayınlanan Mo Yan' ın Çinçe de 'Dilsiz' anlamına gelen bu lakabına pekte sadık kalmadığını görüyoruz. Zira 'Kızıl Darı Tarlaları'nda daha çok mişli geçmiş zamanda konuşarak anlatan Mo Yan, öylesine dursuz duraksız bir anlatımla konuşuyor ki, kendisine yakıştırdığı 'dilsiz'liği böylesine bir akışla konuştuğu bitimsiz anlatının neresine koyacağınızı bilemiyorsunuz.
Asıl adı Guan Moye olan 58 yaşındaki Mo Yan' ın ilham kaynağı, doğduğu yer olan 'Gaomi, Shandong'u . Bölgenin başlıca geçim kaynağı niteliğindeki kızıl darı bitkisiyle bilinen Gaomi' yi Çin 'li yönetmen Zhang Yimou'nun 'Red Shorgum / Kızıl darı Tarlaları' adlı filminden de hatırlayabiliriz. Mo Yan'ın aynı adlı romanından uyarlanan ve Çin ülkesinin taşrasına yönelik gizemli ve büyülü hayatın oldukça epik bir anlatımla verildiği bu filmden sonra epeyce ünlenen bugünün 'Gaomi' toprakları elbette romanda anlatılan yüzyılın ortasındaki kırsal yerleşimin 'Gaomi'sine benzemiyor. Bugün ki modern mekanda yükselen 'Gaomi' daha yeni sanayileşmeye başlayan bir Çin bölgesi olarak biliniyor.
Mo Yan kendisini dünyaca üne kavuşturan bu kitabında az çok otobiyografiyi de ele verecek biçimde hayali bir ailenin, Shandong ailesinin 1900' lerin ilk çeyreğinden ortasına ve daha da ilerisine kadar ki olağanüstü ölçüde doğal, kanlı ve düşündürücü bir zaman içindeki serüvenlerini anlatıyor. Bu serüveni okurken epeyce fotografik ve hatta sinematografik bir kurgu içinde dört bir yanını kan kokusunun sardığı bir ülkede Japon işgaline karşı verilen mücadeleden Mao Zedung'un komünist devrimine, Kültür devrimine kadar genişleyen bir izlekte aslında 20. Yüzyıl Çin Tarihinin romanesk bir dökümünü de görebiliyoruz. Aklımızdaki Sinoloji bilgisinin bizi götürdüğü yerde duran 'Romanı Olmayan Ülke: Çin' önyargısıyla baktığımda ise hem bizi hem de bu bilgiyi öğrendiğimiz dünyaca ünlü Sinolog Dr. Wolfram Eberhard'ın yıllar önceki tesbitini düşünerek okuyacağımız bir kitap çıkıyor karşımıza. Zira; neredeyse bütün tarihi boyunca Avrupa' daki gibi bir 'Bourgoise/Burjuva' sınıfından yoksun kalan Çin'de Avrupa romanına benzer bir roman bulmanın zorluklarından bahseden Eberhard'ın da eğer görmüş olsaydı, şaşıracağı kadar başarılı bir roman olduğunu görüyoruz 'Kızıl Darı Tarlaları'nın.
Buradan yola çıkarak 'Kızıl Darı Tarlaları'nı, bir burjuva sınıfının yeni yeni şekillenmeye başladığı 19. Yüzyılın sonları ile 20. Yüzyıl Çin yazını içinde daha çok orta ve alt tabakaların ürünleri olarak şekillenen Çin roman örneklerinin en son ve en başarılı temsilcisi olarak görmek gerekiyor. Yine bu anlamda 'Kızıl Darı Tarlaları'ndan yola çıkarak 21. Yüzyıl Çin toplumunun en azından sanatsal bağlamda elitist -devrimci, komünist- üst tabakadan ziyade yerel-halkçı, mücadeleci-orta ve alt tabakaların estetik algısıyla öne çıkacağını da söylemek mümkün görünüyor. Romanın bize gösterdiği bir başka bilgi ise; 19. ve 20. Yüzyılda yazılan az sayıda romana ve bu romanlara egemen olan dil ile anlatım biçimlerine bakarak Çin yazınında belirgin şekilde dikkati çeken hikaye ve roman arasındaki aristokratik farkın giderek ortadan kalkacağına yönelik. O kadar ki, edebi geleneğini daha çok roman ile hikaye yazımı arasındaki seçkin dil ve halk dili ayrımına yaslayan Çin yazınına özgü ve başka ülkelerde kolayca görülemeyecek geleneksel dil ayrışmasını da öteleyerek yazılan bu roman halk diliyle yazılmış bir başyapıt olarak seçkinci Çin öyküsünün tahtını sallayacak bir dil başarısını ortaya koyabiliyor. Öte yandan bu ayrıntıya bakarak, ciddi bir roman tarihine sahip olmayan hatta romanı da olmayan bir ülkenin romancısı olarak Mo Yan'ın gösterdiği başarıyı özellikle ülkesindeki roman yokluğundan kaynaklanan rakipsizliğe de bağlamak mümkün elbette. Bununla beraber, Mo Yan'ın bitimsiz dilsizliğine ve romanlarında dikkati çeken halk diline yönelik ilgisine bakarak aslında kendi ülkesinin yazınsal geleneğini taşıyan bir yazarın yapabileceği en iyi seçimi yaptığını söyleyebiliriz. Değil mi ki; daha en başından, yazından sayılmayan bir türde yazmaya kalkışmak ve bunu da çoğu zaman türlü baskı ve sansürlere maruz kalarak sürdürmüş olmak az şey sayılmasa gerek… Hemen hemen diğer bütün romanlarında olduğu gibi, çoğunun ilk baskıları İngilizce olan kitaplarında Mo Yan; romanlarının kurgusunu geçmiş bir zamanda kurmuş hep. Daha çok halk dili diyebileceğimiz bir dil kullanarak, büyülü gerçekçi bir üslupla yazmış tüm kitaplarını. İlginç bir biçimde ilk kitaplarını yazarken içinde yaşadığı yoksulluktan kurtulmak ve daha iyi yaşayabilmek için yazarak bir fırsat yakalamak için yola çıktığını söylemekten de geri durmamış. Pek çok yazar, eleştirmen ve yorumcu tarafından Marquez'in 'Yüzyıllık Yalnızlık', Şolohov'un 'Durgun Akardı Don' adlı romanlarıyla benzeştirilen Kızıl Darı Tarlaları satır aralarına kadar sinmiş olan kanla gelen kıpkırmızı ölüme rağmen ölürken bile gülebilen ve mücadele edebilen bir mizahı da birlikte işleyerek görünmeyen bir kahramanın dilinden bir Büyükbaba –Yu Zhan'ao' ile bir Büyükanne- Dai Fenglian'in ve arada da Baba- Douguan'ın hayatından kesitler anlatarak kamyonlar dolusu Japon askerlerinin kesip biçtiği yerde çoğalan bir halkın hikayesini sunuyor…
Kızıl Darı Tarlaları
Mo Yan
Çeviren: Erdem Kurtuldu
Can Yayınları
Haziran 2013
522 Sayfa