'Hırsızlar Sokağı'nı bitirip – ki, benim açımdan gerçekten de okunup bitirilen bir kitap oldu- nasıl bir yazı yazayım diye düşünürken 7 Mayıs'ta İstanbul'da olacağını öğrendiğim M.Enard'ın daha önce çevrilen 'Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara' adlı çokça övülen romanını çokça istememe rağmen henüz okuyamadım. Ne yalan söyleyeyim; 'Hırsızlar Sokağı'ndan sonra bu çokça övülen romanı eskisi kadar okumak ister miyim, bilmiyorum. Dolayısıyla işte böylesine tek bir kitaptan yola çıkan bir kararsızlık ve biraz da önyargı içindeyken Aysel Bora tarafından çevrilen bu 300 sayfalık kitap ve nevzuhur yazarı hakkında ne kadar sağlıklı yorumlarda bulunabilirim onu da bilemiyorum…
Kitapta verilen kısa biyografiye bakılacak olursa, 1972 doğumlu – genç sayılabilecek- bir yazar var karşımızda. Fransa'da doğmuş, Doğu Dilleri Enstitüsü'nde okumuş, Arapça ve Farsça eğitimi alarak Ortadoğu'yu neredeyse baştan başa gezip dolaşmış birisi. 2000 yılından beridir Barcelona'da yaşıyor ve Barcelona Üniversitesi'nde de Arapça ve Farsça dersleri veriyormuş. Bir de kendisini 'Dünya Vatandaşı' olarak tarif ediyormuş M.Enard.
'Hırsızlar Sokağı'nda sayıp döktüğü onca malumata baktığımızda Enard'ın Arap kültürüne, Ortadoğu coğrafyasının bugününe ve Arap Entelijansıyasının yakın tarihine ait pek çok şair, yazar, alim, ulema ve kitap ismine de epeyce aşina olduğunu görüyoruz.
Demek gerekiyor ki; başta Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Libya, İran vs… olmak üzere Ortadoğu'ya ve Arap kültür dünyasına aşina bir romancı var karşımızda. Lakin Enard'ın bu aşinalığının hazmedilmiş bir bilgi olmaktan çok, kullanıma dönük, yüzeysel denilemese bile - olduğu gibi anlamak ve böylece yorumlamaktan - öte yazıya ve anlatıya hizmet ettirilmek üzere aceleyle ve sürekli biçimde kaydedilmiş epeyce pragmatik ve bir o kadar da tasarlanmış, postmodern bir kaygının bilgisi – daha doğrusu malumaıt- olduğunu hissediyoruz.
O kadar ki, Enard'ı okurken, sanki de, Enard'ın içinde, belli yerlerde- mesela Arap Baharı'nın ha geldi ha gelecek diye beklendiği yerlerde- çok satmak üzere tasarlanmış bir roman yazmak için, gördüğünü göstermek arzusundan çok, niteleyerek göstermek istediği gibi gösterebilmek için kaydedilen epeyce geniş bir vido kasetin dönüp durduğunu görmemek mümkün değil.
Garip bir biçimde Enard, okurunu hem Avrupa dışında hem de içinde aramaya çıkmış bir yazar fotoğrafıyla poz veriyor. Çok satmak için caba harcayan ve farklı bir biçimde de P.Coelhovari yazınsal bir ithal ikamesi olmaya aday bir yazar gibi duruyor bu fotoğrafta Enard.
Sözgelimi, kökeni ta 12. Yüzyıla kadar geri gidebilecek cinsellikle örülmüş Oryantalist Arap ezberine benzeyen Meryem ile anlatıcı Lakhdar'ın acılı cinsel deneyimlerinden devşirilen baskıcı, sıkıcı, kısıtlayıcı Arap toplumsal geleneği ezberi. Gözü sürekli turist kadınlarda ve kızlarda gezip dolaşan Besim gibi sözde radikal İslamcı tipler vs.vs…
'Hırsızlar Sokağı'nın başardığı en önemli şey ise şu; belki bir yenilik olarak ta görebileceğimiz biçimde oryantalist algı biçimlerini ciddi bir psikolojik ve sosyolojik serilmemeyle işleyerek güncel biçimdeki Arap baharının iki genç erkek ve onların diğerleriyle olan ilişkileri bağlamında bir yeni okumaya açabilmiş olması. Dinden cinselliğe, aşk'tan isyana, yalnızlıktan toplumsal ve bireysel bir arayış olarak özgürlüğe kadar açılan geniş bir alan üzerinde aslında demokrasi, özgürlük ve toplumsal değişimi konu edinerek, aynı zamanda romanın anlatıcısı da olan yersiz yurtsuz Lakhdar'ın bireysel bir uyanış sürecinden Fas'Tanca'daki toplumsal uyanışa kadar bir süreci ustaca işleyebilmiş çünkü.
Bu şekilde Fas/ Tanca, Tunus, Algeciras ve Barselona vs. gibi aynı kurgu içinde birbirine eklemlenmiş farklı coğrafyalara uzanarak romanın başat iki kahramanının nezdinde daha iyi hayat şartlarına özlem duyan gençlerin hayallerini ve gerçeklerini konu edinen Enard'ın Fas yerelinde olagelen kimi ılımlı kimi radikal içerikli İslamcılar, ortalama Müslümanlar ve gündelik hayat içerimli anlatımı ise oldukça dikkate değer bir içerik taşıyor.
Düşündürücü bir biçimde, Enard'ın Ortadoğu'da esen rüzgarlarla kuvvet kazanan Arap Baharı'na denk düşürdüğü roman, kurgusu bir yana, kurguya yarleştirilen ve öğrenilmiş yazma biçimlerine tıpatıp uyan alt metin seçimleriyle de samimiyeti hakkında şüpheye düşülecek biçimdeki bir hesaplanmışlığın ürünü olarak şekillenmiş.
Bu anlamda, 'Hırsızlar Sokağı'nda en başta Besim ve Lakhdar'ın arkadaşlıklarından yola çıkarak kurguya katılmış olan Meryem karakteri üzerinden Arap kadınlarının kaderlerine yapılan şaşırtıcı vurgudan söz edebiliriz. Hakeza genç insanların hayallerine ve bastırılmış duygularına yönelik şiirsel satırlarla Arap gündelik hayatına yönelik bir içerik kazandırılma kaygısı taşıdığını ve buradan yola çıkarak, isyan, iman ve utançla birlikte ele alınan bir gündelik hayat eşliğinde, derinden derine işlenen bireysel yalnızlaşma ve yabancılaşma duygularına yönelik bir içerik kazandırılmaya çalışıldığını, dolayısıyla da romansal hakikatin ya da romantik yalanın bütün özelliklerinin inceden inceye işlendiğini söyleyebiliriz.
Enard'ın romanının oldukça yakın bir zamanı işlediği halde bu kadar çabuk yayınlanmış ve çevrilmiş olması bile romanın yazma sürecinden yayınlanma ve çevrilme sürecine kadar ister istemez içine yerleştiği bir popüler alanın ürünü olduğunu ispatlamaya yetecek nitelikte. Bu bakımdan 'Hırsızlar Sokağı'nı bir gereklilik olarak yazılmış 'Çabukroman' kategorisine yerleştirmek ne kadar mümkün olabilir, bilemiyorum. Ama şunu söylemek gerekiyor ki, verilen onca çabaya ve yerine getirilen onca romansal ve romantik ölçüye nazaran 'Hırsızlar Sokağı' bir biçimde Arap baharı nezdindeki ilk romanlar arasında yer alacak olsa bile, kalıcı bir roman olma özelliğini fazlaca taşımıyor.
Hırsızlar Sokağı
Mathias Enard
Can Yayınları
2013
312 sayfa