Astana'da Türkiye, Rusya ve İran'ın garantörlüğünde 23-24 Ocak 2016'da yapılan Suriye'de Barış Görüşmeleri olumlu sonuçlandı diyebiliriz. Bu toplantının sonuçları genel olarak şöyledir:
BM Güvenlik Konseyi'nce teyit edildiği şekilde, çok etnik unsurlu, çok dinli, mezhepsel olmayan, demokratik bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne taahhütler yinelendi.
Suriye ihtilafına askeri bir çözümün mümkün olmadığına dair kanaatler belirtildi. Suriye'deki durumun 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının tamamının uygulanması temelindeki bir siyasi süreçle çözülebileceği vurgulandı. Bu çözüme taraflar inandıklarını dile getirdiler.
Ateşkesin izlenmesi ve ateşkese tam riayetin temin edilmesi, tahriklerin önlenmesi ve ateşkesin tüm yönetim/kontrol ve şartlarının belirlenmesi amacıyla üçlü bir mekanizma tesis edilmiştir.
DEAŞ ve El Nusra'yla ortak mücadele etmek ve askeri muhalif grupları bunlardan ayırmak konusunda kararlı olunacağı ifade edilmiştir.
Hükümet ile muhalefet arasında BM'nin gözetiminde 8 Şubat 2017 tarihi itibariyle Cenevre'de başlatılması öngörülen müteakip görüşme turuna silahlı muhalif grupların katılma arzusunun desteklendiği açıklanmıştır. (8 Şubat toplantısı ertelenmiştir.)
2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanması yolundaki küresel çabalara katkıda bulunmak amacıyla, Suriyelilerin öncülüğünde, Suriyelilerin ev sahipliğinde ve BM'nin kolaylaştırıcılığındaki siyasi sürecin belirli hususlarına ilişkin olarak Astana platformunda aktif işbirliği yapılması kararlaştırılmıştır.
Astana Görüşmelerinde 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına sıkça vurgu yapılmıştır. 18 Aralık 2015 tarihinde oybirliğiyle kabul edilen 2254 sayılı karara göre Suriye'de acil bir ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması çağrısı yapılmıştı. Ayrıca ilgili kararda sivil hedeflere yönelik saldırıların acilen son bulması ve Ocak 2016'da siyasi dönüşüme ilişkin bir ateşkes ve resmî görüşmelerin başlatılması çağrısı vardı. Terörist olarak nitelendirilen DAEŞ ve El-Nusra Cephesi bu ateşkes görüşmelerinin dışında bırakılmıştı. Bu gruplara yönelik saldırı ve savunma amaçlı eylemlerin devam edeceğine dair kararlılık belirtilmiş ve sağlanacak olan ateşkesin Birleşmiş Milletler misyonu tarafından gözlemleneceği ilan edilmişti.
Astana Görüşmelerinde 2254 sayılı BM kararı doğrultusunda önemli mesafeler kaydedilmekle birlikte Rusya'nın da yeni Suriye Anayasası hazırlayarak tüm taraflara sunduğunu biliyoruz. Hatta bu yeni anayasayı görüşmek için başta PYD olmak üzere muhalifleri 27 Ocak'ta Moskova'da toplantıya çağırmıştır. Suriye'li Kürtleri temsilen Astana'da bulunan ENKS temsilcileri ile Astana'ya davet edilmeyen PYD'nin Moskova'ya aynı anda davet edilmesi sonrası ENKS, Moskova'daki toplantılara katılmayacağını duyurmuştur. Aslında Rusya, Astana toplantılarına davet etmediği PYD tarafını bir şekilde yeni anayasada vermiş olduğu kültürel özelliklerle kendisine bağlılığının devam ettirilmesine çalışmıştır. Rusya'nın taraflara sunduğu yeni anayasada:
Suriye Cumhuriyeti millet, hukukun üstünlüğü ve eşitliği, sosyal birlik ve hiçbir ayrım yapmadan tüm vatandaşlarının hak ve özgürlüklerine saygı prensiplerini temel alan bağımsız, demokratik, egemen bir devlettir. Suriye Cumhuriyeti ve Suriye isimleri eşittir.
Yalnızca ülkedeki milletlerin talebi halinde, referandumla sınır değişikliği yapılabilir.
Suriye'nin resmi dili Arapçadır. Kürt bölgelerinde Kürtçe ve Arapça resmi dil olarak kullanılabilir.
Suriye toplumundaki kültürel çeşitliliğin garanti altına alınması gereklidir.
Parlamento, savaş ilan etme, devlet başkanını azletme, Anayasa Mahkemesi üyeleri ve Merkez Bankası Başkanı'nı atama yetkilerine sahip olacaktır.
Suriye Ordusu'nun siyasete müdahil olmasına ve bir baskı aracı olarak kullanılmasına izin verilmeyecektir. Suriye Silahlı Kuvvetleri ile diğer silahlı birlikler, toplumun denetimine tabi olacak ve Suriye ile Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyacaktır. Onlar (askerler), Suriye halkının üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmamalı ve siyasetin alanına müdahale etmemelidir. İktidarın devri sürecinde rol oynamayacaklardır.
Anayasanın iç hukukla çelişmesi halinde, uluslararası hukuka öncelik verilmesi gereklidir.
Rusların öne sürdüğü anayasada Suriye'nin kuzeyinde özerklik planlandığı öne sürülmüşse de Ruslar bunu reddederek kültürel özerklikten bahsettiklerini duyurmuşlardır. Yeni Anayasa da Türkmenler ve diğer etnik unsurların hiç dikkate alınmaması ise bu anayasa hazırlanırken Türkiye ve İran'a danışılmadığını da ortaya koymuştur. Muhaliflerin bu anayasayı kabul etmediklerini duyurmaları, İran ve Esed'den bu anayasaya dair bir görüş çıkmaması olumsuz bir hava ortaya çıkarmıştır. Bu olumsuz tavır ise 8 Şubat'ta Cenevre'de yapılacak toplantılarda siyasi bir çözümün olmayacağını işaret ettiğinden hem yeni anayasaya dair tarafların itirazlarını almak hem de siyasi çözümün şartlarını olgunlaştırmak için Cenevre görüşmeleri Şubat sonuna ertelenmiştir.
Türkiye'nin yeni Suriye Anayasasında Türkmenlere mutlaka vurgu yapılmasını sağlaması gelecekte çıkabilecek ihtilaflar açısından önemlidir. Ayrıca buna yönelik resmi Türkmen yönetimi ve ordusu kurması/ilanı da gereklidir. Bu şartlar altında hem Rusya hem de ABD'nin Türkiye'ye ihtiyaç duyduğu aşikârken Türkiye'nin kendi şartlarını masaya biran önce sürmesi de kabul edilebilir olacaktır.
Rusya'nın Suriye'de yeni anayasa önerisine paralel olarak ABD'den Başkan Trump'ın Güvenli Bölgeler Oluşturulması ve Vize Rejiminde Değişiklik Yapılması” konusundaki görüşleri servis edilmiştir. Aslında Trump'ın bu stratejisi hem muhalifleri güçlendirmeye hem de PYD'ye bir mesaj olarak değerlendirilebilir. Trump'ın bu planına göre Türkiye ve Ürdün sınırında güvenli bölgelerin oluşturulması gündeme gelmiştir. Fakat Türkiye'nin zaten şu anda Fırat Kalkanı harekâtıyla kendince bir güvenli bölge oluşturması Trump'ın açıkladığı planın nasıl işleyeceğine dair tartışmaları gündeme getirmiştir. Buna göre Trump'ın Türkiye'nin şu anda yürüttü el-Bab operasyonuna güçlü destek vererek buranın DAEŞ'ten temizlenmesi, Mümbiç'in kontrolünün ÖSO'ya devredilerek bu alanı kapsayan bölgede bir güvenli hayat alanı oluşturulması mümkündür. Bu şartlar altında ABD'nin Türkiye ve PYD arasında seçim yapması da gündeme gelecektir. Rusya'nın PYD politikasında yeniden hareketlenme olmasının ana nedenlerinden birisi de ABD'nin bu planıdır. ABD aynı planı şu anda Musul operasyonu ile uyumsuzluk yaşayan Merkezi Irak Yönetimi-Peşmerge-Türkmenler vb. tarafların kabul edeceği Sincar Bölgesinde de devreye sokması mümkündür.
ABD'de oluşan başkanlık seçimleri sonrasında ortaya çıkan Suriye Planına baktığımızda hem Trump'ın açıkladığı güvenlik tedbirleri ve “Güvenli Bölgeler” stratejisinde hem de Rusya'nın açıkladığı “Yeni Suriye Anayasası” planında İran'a bir rol biçilmemiştir. İran, Suriye'de Esed'i korumak adına gösterdiği tüm çabalara rağmen bu sürecin kıyısında tutulmuş gibi gözükmektedir. Suriye Barışında İran'ın oluşturulan 3'lü mekanizmaya dâhil edilmesi ile sadece Hizbullah ve diğer İran etkisindeki güçlerin bundan sonra ateşkesi ihlal etmelerinin engellenmesi planlanmıştır.
Rusya, Türkiye, İran'ın Astana'da Suriye'nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmaları aslında ABD'nin Obama döneminde sunduğu projeleri çöpe atmak anlamına da geliyordu. Trump'ın Astana Görüşmelerine hızlı cevabı aslında dengeleri değiştirebilecek bir düzeydedir. Çünkü Türkiye ve Rusya'nın etkin rol aldığı Astana görüşmelerinden sonra DEAŞ/El-Nusra birleşenlerine karşı ABD'siz yeni bir ittifakın doğabileceğini anlayan ve Türkiye'yi bu planda Rusya'ya kaptırmak istemeyen Trump elini çabuk tutarak ilk sinyali vermiştir.
Rusya'nın Suriye Barışında bundan sonra askeri çözüm yerine siyasi çözüme odaklanması konusunda tarafları ikna ederek hızlı bir yeni anayasa hamlesiyle süreci tamamlamak istemesi Esed, İran, ABD ve muhalifler açısından kabul edilebilir gibi gözükmüyor. Çünkü yeni anayasayı bu haliyle Esed'in de kabul etmesi beklenmiyor. ABD'nin kendisinin katkıda bulunmadığı bir anayasa taslağını sessiz biçimde kabul etmesi de mümkün görünmüyor. ABD'nin yeni planında Irak, İran, Libya, Suriye, Yemen vd. ülkelere vize verilmemesi ve mülteci kabul edilmemesi olması aslında bu ülkelere karşı bir mesaj da içermektedir. Bu plan ilgili ülkelerdeki mültecilerin AB'ye yönlendirilmesi amacını da taşıyor.
Obama Döneminde ABD'nin Rusya'nın stratejileriyle baş edememesi ve başta Suriye olmak üzere Avrupa'da başarısız olması bu sürecin devamında AB'nin dağılma tehlikesini de gündeme getirmiştir. 2017 ve sonrasında hem Almanya hem de Fransa'daki seçim sonuçlarının bölgedeki dengeleri değiştirmesi beklenmektedir. Bu nedenle Trump'ın politikalarında Suriye/Irak merkezli olarak AB'nin Rusya etkisinde kalmadan bu süreçten an az zararla çıkması da vardır.