İran Devrimi'nden Sovyetler'in Afganistan'ı işgaline, Usame Bin Ladin'in ortaya çıkışından Sünni cihad ideolojisinin başlangıcına birçok olaya sahne olan 1979 yılı, bugünün 'Orta Doğu'suna giden süreçteki kırılmanın yaşandığı bir yıl. Aradan 34 yıl geçmiş olmasına rağmen, pek çok konuyu aydınlatacak olan gerçekler, her şeyin merkezindeki Kâbe Baskını'na dair bilgiler hala bir sır gibi saklanıyor.
20 Kasım 1979 sabahı Kâbe İmamı Şeyh Muhammed el Subayyil Kâbe'de toplanmış 50.000'den fazla Müslümana sabah namazını kıldırmak üzere son hazırlıklarını yapıyordu. Bilmediği şey birkaç dakika sonra neler yaşanacağıydı. En az 400 kişilik silahlı bir grup 'Allah-ü Ekber' nidalarıyla imamı durdurdu, içeridekilerin büyük bir kısmını dışarı çıkardı, kapıları kilitledi ve iki görevliyi öldürdü. Yüksek noktalarda savunma, minarelerde sniper pozisyonları alındı. Kâbe işgal edilmişti.
Baskıncılar Kâbe'nin ses sistemini ele geçirdi ve liderlerine mikrofonu teslim etti. Liderleri Neced'de El Kasım bölgesinin önde gelen kabilesi Uteybe'ye mensup Cuheyman bin Muhammed bin Seyf el Oteybi idi. Oteybi'nin babası ve dedesi Kral Abdülaziz'e karşı ayaklanmış olan Suudi İhvanı'na mensuptu. Oteybi, monarşinin nasıl 'gerçek' Suudi devletine ihanet içerisinde olduğu hikâyeleriyle büyümüştü. 19 yaşında Ulusal Muhafız Ordusu'na katılmış, 18 yıl sonra ayrılmış ve Medine'ye taşınarak İslam Üniversitesi'ne girmiş ancak oradan da üniversite monarşiye çok bağlı olduğu için ayrılmış, Riyad'a yerleşmişti. Daha sonra kız kardeşiyle evlendiği Muhammed bin Abdullah el Kahtani ile de monarşi karşıtı bir gösteri sonrası hapishanede tanışmıştı. Çeşitli kaynaklara göre, Oteybi rüyasında Kahtani'nin Mehdi olduğunu görmüş ve her şey böyle başlamıştı.
Oteybi, Harem-i Şerif'te Mehdi'nin geldiğini söyleyip yanında bulunan Kahtani'nin Mehdi olduğunu ilan ederek ona biat edilmesini istediğinde Hicri Takvim'e göre 1400 yılı Muharrem ayının birinci günüydü. Ayrıca Kahtani'nin adı ve babasının adı Hz. Muhammed'in (s.a.v.) adı ve babasının adıyla aynıydı. İkisi Kıyamet alametlerinin gerçekleştiğini düşünerek bir diğer alameti gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştı. Kendilerine katılan grup içerisinde Suudi Arabistanlı ve Mısırlıların yanı sıra Müslüman olmuş Amerikalı ve Kanadalılar da vardı. Basına 'Mehdiciler' olarak yansıyan baskıncıların amacı 'Batı'nın kuklası olmuş Suudi hanedanını devirmek'ti.
Baskın için iyi hazırlanılmıştı. Kabe'nin altında bulunan ve bin civarında odadan oluşan dehlizlere mühimmat ve gıda depolanmış, yer altı yolları tutulmuştu. Silahlar ayrıca tabutlar içerisinde, bazı görevlilere rüşvet verilerek de içeri sokulmuştu. O dönemde Kâbe'de tadilat yapılıyor olması büyük avantaj sağlamıştı. Tadilatı yapan şirket ise, sıkı durun, Usame Bin Ladin ailesine ait olan Bin Ladin İnşaat Şirketi idi.
Baskının hemen ardından güvenlik görevlileri Kâbe'yi geri almaya çalıştıysa da başaramadı. El Cezire yoktu, iPhone, Twitter yoktu. Suudi Arabistan yönetimi, durumu saklamak için telefon hatlarını kesince dünya yaşananları ancak bir gün sonra öğrenebilecekti. Akşama doğru Mekke şehri boşaltıldı. Her türlü şiddetin yasak olduğu Kâbe'deki işgali bastırmak için kan akıtılabileceğine dair fetva çıkarıldı ancak işgal durdurulamadı. Baskın ancak iki hafta sonra, Suudi yönetiminin isteğiyle yardıma gelen Pakistan askerlerinin ardından, GIGN (Fransız özel amaçlı birlikleri), CIA ve Vinell timlerinden destek alınarak durdurulabildi. Gayrimüslimlerin girmesi yasak olan Mekke'ye giriş için askerlere fetva verildi, Mekke'ye varmalarından önce kendilerine Kelime-i Şahadet okutuldu ve Kâbe'nin çevresi sarıldı. Bundan sonra olanlarsa, Kâbe'de yaşanmasının imkansız olduğu sahnelerdi. Şehir su şebekesinden borular vasıtasıyla Mescid-i Haram'ın altındaki labirente tonlarca su sıkıldı, ardından bu suya elektrik verildi. Geriye kalansa, Kâbe'de yüzen cesetleri toplamaktı. Dışarıda 127, içeride 117 kişinin öldüğü söylendi ancak daha fazla olması muhtemel. Canlı olarak ele geçirilen Oteybi ve 62 (bazı kaynaklara göre 170) kişi, ibret olsun diye 8 ayrı şehirde önce kolları, sonra bacakları, hala hayatta kalanlarınsa başları kesilerek infaz edildi.
Tabii o dönemde El Kaide yoktu. Usame bin Ladin belki bu olaylar yaşanırken henüz okulu bırakmamıştı. Baskının bastırılmasından 20 gün sonra Sovyetler Afganistan'ı işgal edecek ve Bin Ladin belki Mekke'ye gayrimüslimlerin girmesine olan öfkesinin de etkisiyle Abdullah Azzam'a katılmak için Afganistan'a gidecekti. Bu normal bir durumdu; nitekim Türkiye'de dahi, bugün 'otoriteye karşı çıkmamak gerektiğini' söyleyen isimler o günlerde 'Mehdiciler'in baskınından çok Mekke'ye gayrimüslimlerin sokulmuş olması yüzünden öfkeli vaazlar veriyordu.
Ancak Bin Ladin ailesinin şirketinin bu sürece olan dahli pek çok soru işareti bırakıyordu. Yazar Steve Coll 'Bin Ladinler' adlı kitabında Kâbe Baskını'nda Bin Ladin kardeşlerden birinin ya da ikisinin tutuklandığını anlatıyor. Haa'retz, Sunday Herald, New Yorker gibi kaynakların 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası haberlerine göre de, Usame Bin Ladin'in üvey kardeşi Mahrous Bin Ladin, 60'larda rejim aleyhine çalışıyordu, 'Mehdiciler' onun yardımıyla ve aile şirketinin imkânlarıyla Mekke'ye silahları sokabilmişti. Mahrous, baskından sonra sağ yakalanmasına rağmen öldürülmedi ve bir süre sonra da serbest bırakıldı. Ama Usame ile baskın arasında bir bağlantı kurulamadı.
Baskın sürecinde Sünni cihadçı grupların varlığı bilinmediği için, Washington'da gözler, 1979 başında İslam Devrimi gerçekleşmiş olan İran'a döndü. İlk ifadeler, baskının, İran devriminin genişleyerek tüm İslam Dünyası'na yayılmasının bir parçası olduğunu yönündeydi. Ayetullah Humeyni buna radyo kanalıyla cevap verdi ve baskının, Amerikalılar ile Yahudiler'in işi olduğunu söyledi. Bu, başta Pakistan olmak üzere, İslam ülkelerinde ABD büyükelçiliklerinin önünde kanlı protestolar düzenlemesine yol açtı.
İran belki haklıydı. Rus yazar Yaroslav Trofimov, 'Mekke Kuşatması' isimli kitabında baskına katılan iki Amerikalıdan birinin, 'Kâbe'nin altındaki zemzem kuyusunda bırakılan cam şişelerden molotof kokteyli yaptığından bahsediyor; en az bir Amerikalı isyancınınsa, ABD Büyükelçisi John C. West'in günlüklerine dayanarak, nasılsa serbest bırakıldığını ve ülkesine döndüğünü aktarıyor. Ancak İran da o gün için değilse bile birkaç yıl sonra ABD'yi haksız çıkarmıyor ve 1987'de Mekke'de Humeyni emriyle İran İstihbaratı tarafından, çoğunluğu hacı 402 kişinin ölümüyle sonuçlanan Şii ayaklanması yaşanıyor.
Velhasılıkelam, İran Devrimi'nden Sovyetler'in Afganistan'ı işgaline, Usame Bin Ladin'in ortaya çıkışından Sünni cihad ideolojisinin başlangıcına birçok olaya sahne olan 1979 yılı, bugünün 'Orta Doğu'suna giden süreçteki kırılmanın yaşandığı bir yıl. Aradan 34 yıl geçmiş olmasına rağmen, pek çok konuyu aydınlatacak olan gerçekler, her şeyin merkezindeki Kâbe Baskını'na dair bilgiler hala bir sır gibi saklanıyor.
(Tüm inananların Kurban Bayramı'nı kutlarım.)