Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Hasan Öztürk köşesinde Diyanet'in FETÖ'ye dair çalışmalarına işaret etti. Yusuf Kaplan, Hatice Karahan, Faruk Beşer ve Ahmet Ulusoy da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Hasan Öztürk, Yusuf Kaplan, Hatice Karahan, Faruk Beşer ve Ahmet Ulusoy'un yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
'Mescidi Dırarlar'ın yıkılması gerekir
15 Temmuz’da FETÖ’cü alçakların giriştiği darbenin üzerinden bir ay geçmişti ki 14 Ağustos 2016’da bu köşede, “Feto’nun günah galerisi kitabını kim yazacak” başlıklı bir yazı yazdım.O yazıda şunları söylemiştim: “(…) Biz onları Müslümanlık dairesi içinde görmek istedik ama yazdıklarından söylediklerinden anlaşılıyor ki bu FETÖ ve elebaşı Feto, İslam’ın dışında başka bir inanç esasına göre yaşıyor, başka bir şeye iman ediyor! Gerçek şu ki FETÖ uzun yıllara dayanan bir çalışmanın sonunda ‘Vatandaşın imanını çalmaya çalıştı.’ Kısmen başarılı da oldu. Enes Kanter (GÜLEN) örneği bunun apaçık örneği! İşin aslına bakılacak olursa, Feto’nun ‘Küçük dünyam’ dediği de ‘iç dünyasındaki mütevazı yaşam’ değilmiş! Bildiğimiz gezegen olarak Dünya’yı kast ediyormuş herif!
Yarma harekâtları gerçekleştirdi
Türkiye dünyanın geleceğini şekillendirecek bütün bu gelişmelerin hem coğrafî hem kültürel hem de stratejik olarak tam merkezinde yer alıyor…Bu ne anlama geliyor peki? Türkiye’nin ince elenip sık dokunulmuş dikkatli ve derinlikli stratejiler geliştirmesi, bunları adım adım hayata geçirmesi durumunda dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde kilit rol oynayabilir Türkiye. ÖZNE OLARAK TÜRKİYE DİYE BİR YER YOK! Elbette bilfiil böyle bir maddî ve manevî güce ve imkânlara sahip değiliz. Ama bilkuvve, yani potansiyel olarak böyle bir güce sahip tek ülkesi biziz bu dünyanın. Dolayısıyla Batılılar, bütün hesaplarını Türkiye üzerinde ve Türkiye üzerinden yapıyorlar! Türkiye’nin bu bilkuvve gücünü bilfiil bir güce dönüştürmemesi için iki asırdır Türkiye üzerinde hem dışardan hem de içerden ameliyat üstüne ameliyat, operasyon üstüne operasyon yapıyorlar.
%57’lik memnuniyet belirtti
Dış ticaretten bahsederken ihracatçıya odaklanmak, sadece Türkiye’de değil dünya çapında da adettendir. İhracat performansını güçlendirme hevesi ise, aslında ithalatçının davranışını iyi analiz etmeyi de gerektirir. Nitekim ithalatçı da neticede pasif bir taraf değildir. Aksine karar mekanizmasının ana aktörüdür. İşte bu nedenle de, ithal eden tarafın pazarınıza ve ürünlerinize bakış açısının kritik olduğu, gayet açık ve nettir. Hatta bunun içinde de envaı unsur saymak mümkündür. Tecrübeden imaja kadar birçok başlığın altındaki detaylar, karşı yakadaki talebi bir şekilde etkiler.Şimdi burada mekanizmanın detaylarına girmeyeceğim ancak bunun öneminden yola çıkarak ilişkide olduğumuz pazarları anlamanın öneminin altını çizmemiz şart. O halde bu yazıya vesile olan ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklanan bir çalışmanın detaylarını sunmak oldukça yerinde olacaktır.
Peki, din deyince neyi anlıyoruz?
Gazali ilmi ikiye ayırır; tıp ilmi ve din ilmi; ilmü’l-ebdân ve ilmü’l-edyân. İlginçtir, insanlar bu iki alan kadar hiçbir konuda kafalarına göre ahkâm kesmezler. Ama işin diğer ilginç tarafı da şu: Tıp alanında kendi mantığına göre tedavi yapanlar ölüme ya da daha büyük hastalıklara sebep olabildikleri için bu alanın şarlatanları o kadar ilgi görmez ve aklını kullananlar yine de bir uzman doktor ararlar.Aslında dini alanda mantığına göre konuşmak daha büyük hasarlar yapar, ama bu hasar avam tarafından dünyada fark edilemediği için söylenenler saçma da olsa onlar yine dinlenirler. Peki, din deyince neyi anlıyoruz? Din; insanın hem dünya hem ahiret saadeti için Allah’ın ona teklif ettiği iman ve amel bütünüdür. O bunu Peygamberine vahiy ile bildirmiştir. O halde dinin esası vahiydir, vahyin esası da Kuranıkerim’dir. Resulüllah’ın sözleri ve fiilleri bu iman ve amelin hatasız uygulamasından ibarettir. Onun bu uygulamasına Sünnet diyoruz. Sünnet Kuranıkerim’den bağımsız bir kaynak değildir, onsuz anlaşılamaz. O da bunsuz anlaşılamaz.
Vergi kanunlarından da rahatsızlar
Küreselleşme çağında üretmek kadar üretileni satabilmek de bir o kadar önemlidir. Satabilmek için de, üretilen ürünlerin ileri teknoloji içermesi, kaliteli, ucuz ve yeni tasarım ürünü olması gerekir.** Dünyadaki değişimi, yeni teknolojiyi, yeni ürün konseptini yakalayan ve buna uygun üretim altyapısını kuran yatırımcılar kendileri kazanırken ülke ekonomisine de kazandırırlar. İşadamlarının dünyadaki gelişmelere uyum gösterme becerileri o ülkenin ekonomik performansını doğrudan etkiler. Özellikle de sanayicilerin toplumun refah seviyesinin artışında çok büyük bir misyon yüklendikleri ifade edilebilir. ** Türkiye gibi gelişen ülkelerin güçlü bir ekonomiye sahip olması için teknoloji üreten/kullanan ve sanayileşen bir yapı gerektiği açıktır.