T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 15 OCAK 2006 PAZAR | ||
|
Dünkü yazıda konuya girmiştik; Tevrat'tan başlayarak "Hz. İbrahim'in imtihanı" olarak bilinen kurban hikayesi üzerinde ülkemizde yeterince çalışma olmamasından şikayet ediyorduk... İsmail peygamberin (ya da İshak'ın) canını babasının elindeki bıçaktan ancak son dakika kurtarabilmiş olması, bizim için sanki "sıradan" bir olaydı... Olayı kutsal kitaplarda anlatıldığı kadarıyla -yani sözcüğü sözcüğüne- tabii ki biliyorduk; ama işin bir de "insan"ı keşfetmeye çalışan (başta "psikanaliz" olmak üzere) başka disiplinler açısından yönü yok muydu? Dün söylemiştim; gazetemiz yazarlarından Rasim Özdenören'in "Bir'de Buluşmak" başlıklı yazısı benim bu bayram süresince "kurban" üzerine okuduğum en önemli yazıydı. Özdenören, önce, Chuang Tzu'nun Kitabı'ndan (çev: Levent Özşar, Biblos Ya. İst. 2004) şu alıntıyı yapıyordu: "Bundan ötürü, gerçek bilge bütün karşıtları bir araya getirir, doğal Göksel Denge'de dinlenir. Bu iki yolu (bir kerede) izleme ilkesi denir." Özdenören, bu alıntının ardından şöyle (mecburen bazı satırları atlıyorum) devam ediyordu: "Hayat, bir kan pıhtısından hasıl oluyorsa ve gene bir kan pıhtısına dönüşmekle nihayet buluyorsa, burada da Bir olanın ilkesiyle karşılaşıyoruz demektir. Hayatın başlangıcında, akışkan olan kan vardı, hayatın sonunda da kanın akışkanlığı görünüyor. (...) Bu gün akıtılan kanların yeni hayatlara yol vermesi bekleniyor. Bu gün akıtılan kan İsmail (a.s)'e hayat verdi. İsmail (a.s)'in kanının bedeli oldu. Ancak bu mecazda, somut bir gerçekliğin ifadesi de yer alıyor. Bir hayatın bedeli bulunmaktadır. Bir hayatın bedeli, kendisiyle eşdeğerde olan bir şeydir: kanın bedeli kandır. Kişisel (öznel) açıdan bakıldığında İsmail'in kanı kendisinindir, koçun kanı da koça aittir. Ancak evrensel (kozmik) açıdan bakıldığında ne İsmail'in kanı İsmail'indir, ne koçun kanı koçundur. Gene de, biri ötekinin bedelidir. Kanın bedeli (değeri) olarak bakıldığında, biri ötekine denktir. Biri ötekinin diyetidir. (...) Kozmik bağlamda kendisine hayat bağışlananın kanı kurtarılırken, kendisinden hayatı alınanın kanı akıtılmaktadır. Ancak kurtarılan kanla, kurban edilen kan, kozmik sferde, birbirine denktir, dahası giderek birbirinin özdeşidir." Özdenören'in (bir bölümünü mecburen atladığım) satırları, söylediğim gibi, bu yıl gazetelerde karşılaştığım "bayram yazıları" içinde apayrı bir yere sahipti. Değerli deneme ustası, hakkında onbinlerce sayfa yazılmış olan "Hz. İbrahim'in imtihanı"nı tasavvufun merkez kavramı olan "Bir"den hareketle açıklamaya çalışıyordu. İsmail'in yerini "koç"un almış olması yazarımızı sadece "imtihan" çerçevesinde ilgilendirmiyor; akan ve akmayan kanların ancak "Bir" kavramına başvurularak anlaşılabileceğinde ısrar ediyordu. İsterseniz Özdenören'in yukarıda yer alan (üzerinde özenle çalışılmış) sözlerinden sonra konuyu bugün için daha fazla uzatmayayım. Ancak şu kadarını tekrar hatırlatabilirim herhalde: "Hz. İbrahim'in imtihanı"nın Özdenören'den dinlediğimizden çok farklı yorumları da var tabii ki... İsterseniz o faslı da yarınki yazıda gözden geçirelim.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |