T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 10 OCAK 2006 SALI | ||
|
Bayram boyunca okuyacağınız beş yazıyı geçen altı yıl içinde Kurban Bayramlarında yayımladım. Eski yazıları ısıtıp tekrar servis yapmaktan hoşlanmasam da, benim için eskimemiş olduğunu düşündüğümden (biraz kısaltılarak) tekrar önünüze getiriyorum... Hepinizin bayramını kutlarım.
Ömer Nasuhi Bilmen, "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali ve Tefsiri"nde Saffat Sûresi'nin 102. ayetinin izahını yaparken şöyle diyor: "Boğazlanması emr olunan zât, ezher olan kavme göre, İsmail Aleyhisselâm'dır. İshak Aleyhisselâm olduğu da rivayet olunur." Nitekim aynı sûrenin 100. ayetten itibaren on ayeti İsmail Peygamber'in babası İbrahim Peygamber tarafından nasıl kurban edilmek istendiğiyle ilgilidir. Tam oğlunu boğazlayacakken İbrahim Peygamber'e indirilen hayvan, vaktiyle Habil'in kesmiş olduğu ve cennette otlatılmakta olan bir kurbanlıkmış. Çocukluk dönemleri çok değil 40 yıl geriye gidenler bile bu hikâyeyi betimleyen camaltı resimlerin her çeşitten ticarethaneyi ve evleri nasıl süslediğini hatırlayacaktır. Yerlerini hızla her türden röprodüksiyon ve fotoğrafların aldığı ve artık ancak koleksiyonlarda kalan o cânım camaltı resimler... Bilindiği gibi, Rembrant'ın bu hikâyeyi betimleyen bir resmi var; ancak ressam "Abraham'ın oğlunu kurban vermesi"ni Eski Ahit'ten kalkarak resmettiğinden ortada kurbanlık koyun görmemekte ve meleğin Abraham'ın elini tutmasıyla yetinmek zorunda kalmaktayız. Yine bilindiği gibi, burada hikâye de epeyce değişmekte ve "boğazlanmakta" olan oğul İsmail Peygamber değil de İshak Peygamber olmaktadır. Ömer Nasuhi Bilmen'in sözünü ettiği "rivayet" muhakkak bu olmalı. Bir baba oğlunu göz göre göre niçin boğazlasın? Hatta Altıparmak'ın çevirdiği "Peygamberler Tarihi"nde sorulup cevaplandığı gibi "bir peygamber, bir peygamberi" niçin boğazlasın? Ben de belki birçoğunuz gibi bu bayramda etrafımda kurbanlar kesilirken kendi kendime bu soruların cevabını aradım. Tabii ki aklımca! İnsanlık tarihinin bu çok önemli ve bu hiç eskimeyen "kurban kesmek" ritüelini aklımca sorgulamadan önce, Kurban Bayramı'nın bizde bazılarınca nasıl değerlendirildiğine kısaca göz atmak istiyorum. Birinci grupta, kurbanlık hayvanın herkesin gözü önünde ve uyuşturulmadan boğazlanmasını "barbarlık" olarak niteleyenler yer alıyor. Bu öneri doğrultusunda bir gelişme beklemek, hiç değilse yakın gelecekte, tabii ki olacak iş değil. İnsanlar kurbanlarını yüzyıllardır bildikleri biçimde kesmeye haklı olarak devam edeceklerdir. Elektrik şoku, uyutma gibi ön hazırlıkların bu ritüel içinde yeri olmayacaktır. "Niçin böyle olsun?" diye itiraz edenler Ömer Nasuhi Bilmen'in şu itirazına cevap veremezler: "Kendi zevkleri uğrunda her gün binlerce hayvanın kesilmesini çok görmeyenlerin, senede bir def'a Allah rızası için bir kısım hayvanların fukara menfaatine olarak kurban namiyle kesilmelerini çok görmeleri doğrusu büyük bir düşüncesizliktir. Velhasıl kurbanın meşru'iyyeti; dini, ahlaki, içtimai bir takım hikmetlere, maslahatlara müstenittir." Kurban kesmeye yönelik bir ikinci eleştiri, özellikle büyük şehirlerde karşılaşılan boğazlama usullerine ilişkindir. Bu eleştiriler haklıdır, çünkü halkımızın bir bölümü işi kurbanlık küçükbaş hayvanı caddede elektrik direğine bağlayarak boğazlamaya kadar vardırmıştır. Böyle bir manzara karşısında Bilmen'in sözünü ettiği "dini, ahlaki, içtimai bir takım hikmetlere" dayanan bir meşruiyyet aramak herhalde kimsenin aklından geçmez.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |