T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kahramanlar hapiste...

Korkut Eken'den İbrahim Şahin'e, Ayhan Çarkın'dan Sami Hoştan'a Susurluk davasının hükümlüleri bir bir cezaevinin yolunun tutuyor. İktidarların koruması altında yüzlerce faili meçhul cinayet, uyuşturucu, silah, gaspı ifade eden Susurluk için bu gelişme önemli bir durak...

Ama gelin görün ki, adaletin yerini bulmasının yaratacağı huzur yerine, ortada bir yas havası var.

Merkez medya mahkumları cezaevine gözyaşları içinde uğurluyor... Her birine kahraman sıfatını yakıştırıyor... Ertuğrul Özkök'ün, "40 kişiyi sorgusuz sualsiz kurşuna dizen Muğlalı Paşa türü bu kahramanlar olmasaydı ne yapardık" diyen ünlü yazısı, Sabah gazetesinin Korkut Eken için dün attığı "üstün hizmet madalyalı Korkut Eken devlete hizmet etti, hapse girdi" manşeti bu tür "ağlama gösterileri"ne sadece iki örnek...

Gayri meşru çıkarlar ve onu besleyen kokuşmuş ideolojilerin "merkezdeki bu maşaları"na getirileri düşünülürse, elbette olanlara şaşırmak için neden de kalmaz...

Ama gerçek ışık kadar çıplaktır...

Bugün hafife alınan, yerden yere vurulan Susurluk davası kararı; Türk siyaseti, Türk devlet yapısı, 90'lı yılların bu yapı ve siyasetle iç içe girmiş karanlık olayları açısından sadece son dönemlerin en önemli kararlarından birisini ifade etmekteydi.

Mahkeme heyeti "yargıladıkları kadar yargılayamadıklarına" işaret ederek şöyle diyordu kararında:

"Silahlı teşekkülün ancak bir bölümü yargılanmıştır; devletin koruma kalkanı bazılarını korumakta ve bu hukukun üstünlüğü ilkesine zarar vermektedir, bu çerçevede yasa dışı uygulamalar, keyfilik vardır. Suç işleyen yüksek bürokrat ve siyasetçiler de yargı önüne çıkarılmalıdır. Ama bunu engellemek için siyasi ve yasal düzenleme ve manevralar yapılmaktadır..."

Evet, Susurluk'ta olan bellidir, sorumlu kişi ve kurumlar da bellidir.

Olanı devlet bizzat bir raporla, Kutlu Savaş'ın raporuyla itiraf etmiştir. Olup bitenin, yani "istenmeyen kişi ve grupları gayrimeşru yollarla, cinayetlerle sindirme"nin münferit hadiseler olmadığını, devlet içindeki bir kaçaktan da meydana gelmediğini, bunların "resmi politikaların parçası" olduğunu söylemiştir.

Susurluk'ta olanlar öylesine bellidir ki, ismi bu işin tepesinde dolaşan bir kişi, Mehmet Ağar, "Ne yaptıysam başkalarının bilgisi altında yaptım" diyebilmekte ya da "Devlet Memurin Muhakematı Kanunu Ermeni tehciri döneminde devletin memurunu koruyabilmesi, bazı eylemlerde önünün açılması için çıkarılmıştır, bugün de aynı işe yaramaktadır" şeklinde açıklamalar yapabilmektedir...

İsrail'in Hospro firmasınca hibe edilen Uzi marka suikast silahların, Haluk Kırcı'nın itirafıyla Korkut Eken tarafından Çatlı'ya verildiğinin ortaya çıkması, Eken'in de bu silahları Ağar'ın talimatı doğrultusunda teslim alıp kullandığını itiraf etmesi üzerine, Ağar'ın İstanbul 6. DGM'ye gönderdiği şu yanıttan bellidir olup biten:

"İlgili yazınızda bahsi geçen Korkut Eken'e, genel müdürlüğüm sırasında gizli bir görev verdiğim ve bahse konu silahların bu amaçla kullanıldığı tarafımdan bilinmektedir. Konu TCK'nın 132-137. maddeleri uyarınca devlet sırrı kapsamında değerlendirildiğinden, durumu bilgilerinize sunarım..."

Kahraman Korkut Eken o silahlarla, İstanbul'un ortasında Çatlı'ya ne yaptırdı dersiniz?

Bizden beklenen şu:

Devlet sırrı söz konusu olduğunda Korkut Eken ve Çatlı'nın o silahlarla ne yaptığını, ne yaptırdığını sormayacağız ve bilemeyeceğiz; ama aynı sırrı aklımıza getirerek, Korkut Eken'in silahları devlete faydalı olması için sıktırdığını varsayacağız ve sıkan ve sıktıranı kahraman ilan edeceğiz...

İşin özü işte burada...

Korkut Eken ve arkadaşlarını kahraman kılan işte bu devlet sırrı meselesidir. Ne var ki, ölümleri, yargısız infazları, keyfi tutumları, kanunsuzluğu besleyen de o devlet sırrıdır. Fransa Cumhurbaşkanlarından Mitterand'ın dediği gibi "ne zaman devlet sırrıdan bahsedilirse bilin ki, bu, karanlık bir işin üzerini örtmek için telaffuz edilmiştir..."

Ve bilin ki, devlet hukukun üzerinde yer aldıkça, hukuk fikri marjinalleştir ve baltalanır. Ve ters orantıyı besleyenlerin hukuksuzluktan şikayet hakkı kalmaz...

Yine bilin ki, 28 Şubat'ların, Susurluk'ların, faili meçhullerin ardındaki zihniyet hukuk olmadan yaptırıma tâbi olamaz. O zaman da bu ülke bu sorunlarından arınmaz. Bu sorunları üreten politik girdapta daha derinlere iner. Nitekim, bu zihniyeti şaha kaldıran merkez medya ve merkezi aktörler eliyle derinlere doğru hareket etmekteyiz...



3 Mart 2002
Pazar
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED