ETYEN MAHCUPYAN İLE KANSER TEDAVİSİNI KONUŞTUK
TIP, zanaatkarlığa dönüştü
2 Ekim tarihli yazısında Etyen Mahcupyan, kanser tedavisi hakkında çok çarpıcı açıklamalar yaptı ve tabii olarak gürültü koptu. Mahcupyan, izleyen yazılarında kanserin çaresinin 35 yıl önce bulunduğunu, San Diego'daki Livingston kliniğinde halen büyük bir başarı yüzdesiyle kullanıldığını yazdı. Bu tedavinin radyoterapi ve kemoterapiye dayanmadığını, vücudun bağışıklık sisteminin geliştirilmesini ve vücudun kendi kanındaki bir bakteri türünü tanıyıp onunla mücadele etmesini hedeflediğini anlattı. Bu yazılarıyla yeni bir tartışma başlatan Etyen Mahcupyan, Türkiye'de bazı doktorlar tarafından, bilimsel temele dayanmayan yazılar yazdığı ve ölüme yaklaşan kanser hastalarına boş yere umut vaadettiği gerekçeleriyle eleştirildi, eleştiriliyor ancak. Kendi ifadesiyle, eleştirenlerden daha fazla sayıda okuyucudan destek gördüğünü belirtmek gerekiyor. Bu gelişmeler çerçevesinde Etyen Mahcupyan'la konuştuk.
Kanser tedavisi hakkında yazdığınız yazılardan sonra yazılarınızın bilimsel bir temele dayanmadığı ve "Ölmek üzere olan ya da ölüme yaklaşan kanser hastalarına boşyere umut vaadettiğiniz, bu bakımdan yaptığınızın ahlaki açıdan da sakıncalı olduğu" şeklinde suçlamalarla karşı karşıya kaldınız.
Suçlamalar tek yerden geliyor. Tabibler Birliği ve onkoloji doktorlarının kuruluşu olan Tıbbi Onkoloji Derneği resmi cevaplarını verdi. O cevaplar da ağır bir saldırı teşkil etmiyor. Çünkü o resmi cevaplar verilmesi gereken cevaplardı. Bana şu anda çok yoğun olarak e-mail ve fax geliyor ve şunu söyleyeyim ki destekleyenlerin sayısı desteklemeyenlerin sayısının en az on misli. Buna doktorlar da dahil. Yaptığım işin de haddimi aşan bir iş olduğunu düşünmüyorum. Sıradan bir vatandaş olarak talep ettiğim şey de, doktorların bu bildiğim veya duyduğum şeyleri biliyor ve bu konuda fikir sahibi olmaları.
Biliyorlar mı?
Gördüğüm kadarıyla neredeyse hiçbir doktor ne yazık ki bunları bilmiyor. Dolayısıyla bilmedikleri bir şeyin bilimsel olmadığını iddia ediyorlar. Önce öğrenmeleri gerekiyor. Birincisi bu. İkincisi umut verme konusuna geldiğimiz zaman, kemoterapinin de oranları ortadadır, başka alternatif tedavilerin de oranları ortadadır. Benim verdiğim oranlar küçük bir kliniğin şu ana kadarki performansı. Eğer bu umut veriliyorsa size, zaten şu andaki uygulama iyi değildi demektir. Yoksa zaten umut veremezdi. Çünkü burada da yüzdeyüzlerden bahsetmiyoruz. Hastalığın gidişine göre yüzdedoksanbeşe kadar çıkan bir oran var ama bir de muhakkak ki yüzdeyirmiye kadar inen bir oran var ve muhakkak ki hayatını tedaviye rağmen kaybeden bir sürü insan da var.
Kanserin çaresi bulunduysa eğer, kemotarepi ve radyoterapi de çözüm üretmiyor, tam tersine hastalığı artırıcı tehlikeler taşıyorsa, bu yanlış yöntemlerde -sizin tabirinizle ortodoks tıp- neden ısrar ediyor?
Bunun iki ayağı var. Bir tanesi ticari ayağı. Zaten Tabibler Odası'ndan gelen arkadaş da bunu söyledi: "Bu bir kapitalist sistem, bunu biz zaten biliyoruz, kanser bir endüstridir" dedi. Kanser, çok müthiş bir pazar oluşturuyor. Biz sadece radyoterapi ve kemoterapi açısından bakıyoruz. Genetik çalışmaların sonucunda, şu andaki pazar dört misli büyüyecek ve senede yaklaşık 1 trilyon dolar olacak. Dolayısıyla, kanserin bir hastalık olmaktan çıkmasına yol açacak herhangi bir buluş, yıllar boyunca her sene 1 trilyon doları yok edecek olan bir buluş demektir. İkincisi de, şu anda var olan ortodoks tıb biliminin varsayımlarına göre, kanserin bir bakteriden türemesi mümkün değil. Doktorların birçoğu, bu iddiayı bilimsel bulmuyorlar.
Ya bu varsayımlar yanlışsa?
Evet. Nitekim onkologların bir bölümü ve mikrobiyologlar, hücre uzmanları, yani bu alternatif görüşü, kuramı ortaya çıkarmış olan yığınla insan, "modern tıbbın dayandığı varsayımlar yanlıştır, fakat şu anda bile bile savunulmaktadır" diyorlar. Dolayısıyla burada, çok temel olarak iki büyük teorinin çarpışması var. Biz bir teoriyi görüyoruz karşımızda, çünkü o sosyal ve siyasal olarak bu mücadeleyi kazanmış. Diğerini ezmiş ve referansların dışına itmiş, kimse onları bilmiyor hale gelmiş ve dolayısıyla da o teoriyi yenmiş sayıyor kendisini. Ama hiç de öyle değil.
"Kanser ABD ilaç sanayiinden medyaya uzanan bir 'beyaz mafya' ilişkisini andırıyor diyorsunuz. Bu, ağır bir iddia değil mi ?
Tabii ama, bu benim iddiam değil. Hepsini ABD'li doktorlardan okudum. Bazı iddiaların ne kadar sağlam temele dayandığı hususunda doğrusu şüphelendim. Çünkü insan o iddiaları görünce şaşırıyor ve dolayısıyla daha fazla söyleyebileceğim şeyleri söyledim. Türkiye'deki doktorların alınması için hiçbir neden yok; çünkü bu, Amerikalı birçok doktorun ABD sistemine karşı olan bir mücadelesi. Amerika'da medya organlarıyla ilaç firmalarının çok içiçe geçmiş olduğunu görüyorsunuz. Bir de ilaç firmalarının verdiği reklamları, doktorlara verdiği hediyeleri düşünün.
Türkiye'de de ilaç firmalarının bazı promosyonlar verdiği biliniyor.
İlaç firmaları "Türkiye'de doktorlar o kadar az şey biliyor ki, aslında onları ilaçlarımızla biz eğitiyoruz" diyor. Doktoru suçlamamak lazım, bu kadar çok ilacı nasıl takip edecek?
Modern bilimi de eleştiriyorsunuz. Bilim neden modern dünyada bu kadar önemseniyor ?
Modernizmin yarattığı birkaç tane ana bakış var. Bu bir yelpaze oluşturuyor. Modernizm, bir yanda çok özgürlükçü bir yaklaşım. Öbür tarafta da bu özgürlüğü bireysel, küçük dünyalarımızda bize verirken, aynı zamanda bizi rasyonel olan, bizi aşan doğrulara da mahkum ediyor; ve bu bizi aşan doğrular, genellikle bilim adı altında toplanan doğrulardır. Yani "artık dinin elimizi kolumuzu bağlayan hükümranlığından kurtulduk ve özgür olduk" diye düşünüyoruz, fakat bu özgürlüğümüzü hangi referansa göre kullanacağımızı bilmiyoruz. Dolayısıyla bilimsel dediğimiz, yani nesnel, apaçık doğrulara dayanan, reddedilmesi sanki mümkün olmayan birtakım doğru adlar var, bize referans olarak verilmiş olan. Bilim bu işi görüyor.
Modern bilim sağlıklı olmanın ne demek olduğunu bilmiyor diyorsunuz. Neden bilmiyor?
Bunu doktorlar söylüyor, ben de aktarıyorum. Şu anda tıp, zanaatkarlığa dönüşmüş durumda. Üniversitelerdeki tıp eğitim sistemi, bu zanaatkarlığı öğretiyor.
Bu zanaatkarlık nerede işe yarıyor?
Hastalandığınız zaman işe yarıyor. Dolayısıyla tıp, hastalıkların semptomlarını ortadan kaldırmayı öğreten bir zanaatkarlık bugün. Böyle baktığınız zaman sağlıklılığın ne olduğunu tanımlamaktansa, hastalıkların ne olduğunu tanımlayarak hareket ediyor. İşte o zaman da her şey lokal hastalıklara dönüşüyor, her şeyin kendine has ayrı bir ilacı çıkmaya başlıyor, bir yeri tamir ederken, devamlı olarak başka bir yeri hastalandırıyor.
Livingston kliniğinin geliştirdiği çözüm, tam anlamıyla kesin bir çözüm mü?
Birkaç zamandan beri Livingston kliniği, kanser olmamaları için aşı yapmaya başladı. Bu, aslında aşı yaptığı insanların hiçbir zaman kanser olmayacağı iddiası demektir. Bu son derece kuvvetli bir iddiadır. Hiçbir ortodoks tıp, bizim kanser olmayacağımızı garanti edemez.
Bu ufacık klinik bunu iddia ediyor.
Düşünün ki bir kişi bile kanser olsa, orasını hemen kapatırlar ve yıllarca çalışsalar ödeyemeyecekleri bir tazminata mahkum edilirler. Buna rağmen bu ufacık klinik bunu üstleniyor.
Yaptığı işten o kadar emin demek ki...
O kadar emin. Çünkü bilimsel bulgudan o kadar emin. Tedavi çok değişik olabilir. Buradaki esas iddia, kuramsal bir iddia. Bunu tekrar tekrar vurgulamak istiyorum; herkes tedavi ile ilgileniyor, doktorlar da sırf tedaviye yönlenmiş ve bilimle kopmuş durumdalar. Burada bir bilimsel-kuramsal iddia var; o yüzden bu klinik kurulmuş, o yüzden bu aşıyı üretmişler ve o yüzden insanları aşılıyorlar. Sırf bilimsel bulguları açıklamak için.
Bilimsel mutlak doğru olan değildir
Bazı doktorlar, özellikle Tabibler Birliği'ne bağlı doktorlar size epey tepki gösterdiler ve kliniğin bulgularını bilimsel bulmadılar.
Ama doktorların önemli bir yüzdesi, daha ortada yer alıyor ve olaya bilinçli yaklaşıyor. Olan-bitenin farkındalar. Bu da memnuniyet verici. Ellerindeki imkanlar belki az, belki vakitleri çok fazla yok ama onlar yaşadıkları doktorluk süreleri içinde geliştirdikleri fikirler ve sezgilerle, aslında çok da açık görüşlüler. Şu anda var olan resmi görüşün; yani Tabibler Odası'nın veya Onkolog Derneği'nin görüşünden hareketle doktorları yargılamaktan kaçınıyorum. Burasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bilim diye verilmiş olan şeyin "bilim" olarak kabul edilmesi, ama onun dışındaki her şeyin reddedilmesi, çok kaba bir bilim anlayışı. Çünkü bilim tarihi ile ilgili birazcık fikirimiz varsa, en azından teorilerin nasıl değiştiğini biliyoruz. Çok inandığımız bir teori varsa, günün birinde hükmü kalmıyor, bambaşka teoriler geliyor.
Teorilerin de bir ömrü var.
Elbette. Hatta şunu söyleyeyim, bilimin kendi içinde, tıpta herhangi bir alanda, üç sene önce verilen bir ilaç şimdi verilmiyor, "meğer o ilaç zararlıymış" diyorlar. Ülser konusunda olanı biliyoruz. Yıllarca ülserin bir bakteri olduğunu söyleyen insanı süründürdüler, kabul etmediler, ama şimdi bütün dünya onun bakteri olduğunu söylüyor.
Bilim de kendi içinde değişime açık olmalı. Ayrıca gelişmesi için bu değişime ihtiyacı var.
Tabii ki. Bilimsel denilen şey, mutlak doğru demek değil. Bilimsel denilen şey, bir bakış usulü sadece.
Bilgisiz doktorun yardımı da yetersizdir
Doktorların, kanser hastalarını resmi tedaviye ve bilinçsizliğe mahkum ettiklerini söylüyorsunuz. Bu çok ağır bir iddia değil mi ?
Bu, kasdi olarak yapılmış bir şey değil. Çünkü doktorlar kendi bilgileri çerçevesinde hastaya en iyi şekilde yardımcı olmaya çalışıyorlar ve eminim ki bütün doktorlar bunu yapmaya çalışıyor. Ama bilgileri dahilinde oluyor bu. Eğer bilgileri yetersiz ise, yardımları da yetersiz oluyor. Bu kadar. Sonuçta kimse, ABD'deki tartışmada da kasdi olarak doktorların kötü niyetli olduğunu söylemiyor. Ama doktorların elindeki bilgi hazinesinin, doktorların elini-kolunu bağladığını ve onlara çok yararlı olamayacakları bir yolda ilerlemelerine sebep olduğunu söylüyor.
Bir doktorun, bir bilim adamının; kanser ya da başka herhangi bir hastalığın tedavisi ile ilgili olarak bir başka doktor tarafından birşey geliştirilmiş veya bulunmuş ise bu buluşa en azından serinkanlı yaklaşarak onu anlamaya çalışması gerekmez mi? Bilim adamının, en azından merak duygusunun yaşıyor olması gerekir diye düşünüyorum.
Doğru düşünüyorsunuz. Elbette bir doktor, bir bilim adamı gelişmeleri doğru ve ayrıntılı bir şekilde inceleyebilmeli, onu doğru bir şekilde anlamaya çalışmalı. Eğer Amerika gibi bir ülkede doktorlar böyle bir tedavi şekli geliştirmiş ve bunda da başarılı olmuşlarsa, söylediğiniz gibi en azından bunu doğru bir şekilde anlamaya çalışmak gerekir. Evet, tutarsızlıklar olabilir, yanıltıcı davranışlar olabilir, etik açıdan yanlışlar olabilir, bunlar da günün birinde anlaşılabilecek şeylerdir; ama olaya, dikkat ve bilgiyi elden bırakmadan serinkanlı yaklaşmak ve onu anlamaya çalışmak çok önemli. Doktorun açık görüşlülüğü çok önemli.
|