Tarihi madde yapmaz.Tarihin malzemesidir madde, ruhu değil.Tarihi yapan, tarihe kalan, insanlığın önünü açan yegâne güç, mânâ’dır.Mânâ ve manevî dünya…Yâni insana ve hayata ruh veren fikir ve sanat, ahlâk ve estetik yolculukları…Yani kültür.(Burada “mânâ” kelimesi ile “manevî” kelimesinin aynı kökten geldiklerini hatırlatmak kışkırtıcı olabilir.)Şunu aslâ unutmayacağız:Kültürde varlık gösteremeyen toplumlar, yok olmaktan kurtulamazlar!MEDENEYETİMİZİN RUHU TARİHÎ YARIMADA VE BÂBIÂLÎ KATLEDİLİYOR!Bu
Tarihin malzemesidir madde, ruhu değil.
Tarihi yapan, tarihe kalan, insanlığın önünü açan yegâne güç, mânâ’dır.
Yâni insana ve hayata ruh veren fikir ve sanat, ahlâk ve estetik yolculukları…
(Burada “
” kelimesi ile “
” kelimesinin aynı kökten geldiklerini hatırlatmak kışkırtıcı olabilir.)
Şunu aslâ unutmayacağız:
Kültürde varlık gösteremeyen toplumlar, yok olmaktan kurtulamazlar!
MEDENEYETİMİZİN RUHU TARİHÎ YARIMADA VE BÂBIÂLÎ KATLEDİLİYOR!
Bu ülkenin
İslâmî kesimlerinin en önemli sermayesi kültür
aslında, görünüşe bakılırsa; bin küsur yıllık muazzam ve muazzez bir medeniyet birikiminin normalde sahipleri onlar
İnanılmaz bir paradoks bu!
İnanılması ve anlaşılması hiç de kolay olmayan, insanı çıldırtan çok acı, acı olduğu kadar da yıkıcı bir gerçek!
O yüzden olsa gerek, bizim bu topraklardaki bin yıllık varlığımızın asırlar boyunca kan ter içinde onca çileyle taşa, eşyaya, tahtaya, toprağa, tabiata nakşede nakşede işlediğimiz, inşa ettiğimiz, geliştirdiğimiz, İstanbul’un ruhunu oluşturan tarihî yarımada ve tarihî yarımadanın ruhunu oluşturan Sultanahmet, Eyüp, Fatih, Divanyolu ve bütün bunların hepsinin
asırlardır kaynayan pınarı, fikir, sanat, kültür hayatımızın yegâne havuzu, havzası ve hafızası Bâbıâlî katlediliyor… Ama herkes seyrediyor…
Adım adım ölüyor Bâbıâlî…
Her gün bir kez daha yok oluyor, bir parçası daha yok ediliyor Bâbıâlî’nin.
Yerel yönetimler seyrediyor…
Seyrediyor ne kelime, bizzat yok ediyor Bâbıâlî’yi…
Hep birlikte yok ediyoruz, seyrederek suç ortaklığı yapıyoruz bizler de.
Bu ülkenin klasik ve çağdaş İslâmî kültürünün kaynağı kurutuluyor ama yönetimler de bu şehrin ve bu ülkenin vatandaşları da seyrediyor…
Bir kültürün, bir toplumun intiharıdır bu!
KİTABEVİ, RUHSUZLUĞUMUZA KURBAN GİTTİ, KAPANDI: OKUL BİTTİ…
Evet bir yandan bu ülkenin kültürel sermayesini aslında İslâmî kesimler temsil ediyor güyâ ama her şeyi tarumâr ediyor…
Bu nasıl bir ruhsuzluk hâlidir, nasıl bir vurdumduymazlık ve çöküş hâlidir ki, kimsenin kılı bile kıpırdamıyor!
En son işlenen cinayetlerden biri
tam anlamıyla
işlevi gören,
farklı kesimlerin aydınlarının, yazarlarının, düşünürlerinin buluşma, konuşma, yeni hayaller kurma mekânı
olarak tarihî bir rol oynayan
kapanması oldu!
Çilekeş adam, hayatını bu ülkenin kültürünün, düşüncesinin, sanatının tanıtılmasına, kitlelere ulaştırılmasına, öncü kuşaklar yetiştirilmesine vakfeden, tek başına bir kurum gibi, bir okul gibi tam bir vakıf adamı olarak çırpınıp duran sevgili
Mehmet Varış Ağabey, Kitabevi’ni kapattı…
Ey Kültür bakanlığı sen ne işe yararsın “arkadaş”? Niçin varsın?
Sadece mekân olarak değil, yayımladığı 13 ciltlik Mesnevî Şerhi başta olmak üzere
yüzlerce fikir, sanat, tarih, folklor, şiir, felsefe, sosyoloji kitabına imza atan, ticarî düşünmediği için
hiç kimsenin basmaya cesaret edemeyeceği eşsiz kitapları yayımlama cesareti gösteren
Mehmet Varış Ağabey ekonomik olarak daha fazla dayanamadı, iflas etti, köşesine çekildi…
Tarihî yarımadayı turizme peşkeş çeken zihniyet, sadece bizi kültürel ve tarihî intiharın eşiğine sürüklüyor, demektir.
Bâbıâlî’yi yok eden zihniyet, bizim altımızı oyuyor, demektir.
Kitabevi’ni ölüme terkeden zihniyet, bizim önümüzü tıkıyor, kuyumuzu kazıyor, demektir.
Yetkilileri ve vatandaşları, herkesi uyarıyorum buradan: Bu topraklardaki bin yıllık varlığımızın onca çileyle inşa ettiğimiz ruhunu barındıran genelde
tarihî yarımadanın, özelde Bâbıâlî’nin yok edilmesine, turizme talan edilmesine göz yumamayız!
Yoksa geleceği kuramaz, geleceğe doğru emin adımlarla yol alamayız.
Unutmayalım:
Fikriyatsız Külliyatsız olmaz. Külliyatsız medeniyet yolculuğuna çıkılamaz.
Tarihî yarımada, bizim fikriyatımız, külliyatımız ışığında inşa ettiğimiz medeniyetimizin ruhudur;
bu ruh, Bâbıâlî’de işleniyor, geliştiriliyor, fikriyata, külliyata dönüştürülüyor ve medeniyetin harcını karıyor, ruhunu capcanlı tutuyordu…
Medeniyetimizin ruhunu diri tutan, yaşatan tarihî yarımadayı ve münhasıran da Bâbıâlî’yi kurtarmak, yeniden canlandırmak, oradan yeni bir ruh hamlesi başlatmanın yollarını araştırmak zorundayız
.
Yoksa böyle giderse, yok olmaktan kurtulamayız… Üstelik de kendi ellerimizle, kendi ayağımıza kurşun sıkarak…
Ben yükümlülüğümü yerine getirdim.
Gerisi, yetkililerin ve bu ülkenin insanları olarak yetkililere baskı yapmak zorunda olan sizlerin, bu ülkenin insanlarının işi…
Tarihî yarımadanın ve Bâbıâlî’nin katledilmesini şiddetle protesto edelim…