Cumhuriyet tarihinin son üçte birlik dilimine “
” damgasını vurdu.
Bundan sonraki sürece, önce
, sonra da laiklik üzerinden kaşınacak “
damgasını vuracak…
Dikkatli olmamız, fikrî ve siyasî olarak iyi hazırlanmamız gereken zorlu bir süreç bizi bekliyor…
Neredeyse iki asırdır
milletin kaderini milletin kendisi şekillendirmiyor
bu ülkede.
Özellikle son bir asırdır milletin tarihi, hafızası, medeniyet iddiası ve birikimi önce inkâr edildi, sonra adım adım linç edildi.
Milletin devleti olmadı, devlet “ele geçirildi”.
Hafızasız, tarihsiz, kimliksiz, nevzuhûr seküler bir devlet, dolayısıyla “devletsiz” bir millet icat edildi…
Oysa biz sadece İslâm tarihini değil tam bin yıl insanlık tarihini yapan, herkese hayat hakkı tanıyan,
aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış cihanşümûl bir medeniyet tecrübesi armağan ettik insanlığa.
İşte bu kadar muazzam bir
medeniyet ruhunu ve tecrübesini inkâr
ettiğimiz için, Batı’yla da, kendi medeniyet dinamiklerimizle de güçlü, verimli ve imajinatif ilişkiler kurmamızı sağlayabilecek
özgüven, donanım ve ufku kaybettik.
O yüzden
Batı’yla kurduğumuz ilişkiler de, İslâm’la kurduğumuz ilişkiler de simülatif (sığ, sahte ve yüzeysel) ilişkiler karmaşası oldu iki asırdır…
Bizim yaşadığımız, tarihte benzeri olmayan, başka bir toplumun başına gelmeyen büyük bir trajedi bu; komediye dönüşen bir trajedi.
Hem dünyanın sömürgeleştirilemeyen tek ülkesi olacaksınız
hem de bin yıl insanlık tarihini yapan, varlık nedeninizi oluşturan İslâmî medeniyet iddialarınızı, ruhunuzu, kimliğinizi inkâr etmeye, yok etmeye, bunun için de bu
toplumu tepeden sekülerleştirerek kendi-kendinizi sömürgeleştirmeye kalkışacaksınız!
Bir toplumun intiharıdır bu.
Üstelik de tarih yapmış ve yeniden tarih yapabilecek dinamiklere sahip bir toplumun, yeniden insanlığın önünü açabilecek “
”ye /
özelliklerine sahip bir toplumun intiharıdır.
BÜTÜN SORUNLARIMIZIN KÖKENİ:
BÖLÜCÜ SEKÜLERLEŞME BİÇİMLERİ
Bu toplumun yaşadığı, sürgit kontrolden çıktığı, kangrene dönüştüğü gözlenen
temel sorunlarının gerisinde
,
medeniyet iddialarının, ruhunun inkâr edilmesi, ruh köklerinin kurutulması ve bu topluma tepeden sahte seküler bir kimlik ve kültür dayatılması cinayeti gizlidir.
Bu toplumun
medeniyet iddialarının ve ruhunun inkâr edilmesi, sahte seküler bir kimliğe boyun eğdirilmeye
zorlanması, başka bir toplumun yaşamadığı büyük bir cinayettir.
30’dan fazla etnik unsurun yaşadığı “
imparatorluk” bakiyesi bir topluma seküler bir kimlik dayatılması, bu toplumun piminin çekilmesi demekti.
Kurumlar üzerinden devlet tarafından
, “imparatorluk” bakiyesi bir toplumun medeniyet üst kimliğini oluşturan
İslâmî kimlik ve duyarlıklar aşındırıldı.
Seküler kimlik yaygınlaştıkça, İslâmî kimlik aşındı, etnik kimlik aidiyet bilincinin yegâne üst kimliği oldu. Türkiye, cumhuriyet tarihinin üçte birlik son diliminde, laiklik dayatmasının İslâmî kimliği ve duyarlıkları aşındırması ve etnik kimlikleri patlatması aymazlığı yaşadı: Bunun faturası çok ağır oldu bu ülkeye de, topluma da.
Şimdi Alevî-Sünnî çatışmasının zemini oluşturuluyor son çeyrek asırdır. 1993 yılında, önce,
Madımak’ta Alevî insanlarımız yakıldı
. Ardından
Başbağlar’da Sünnî insanlarımıza katliam yapıldı.
Gelinen nokta, gelecek açısından çok tehlikeli…
Kürt meselesi’nde,
etnik kimliğin bölücü, İslâmî kimliğin bütünleştirici ve birleştirici
olduğu gerçeği, arzulanan hedefe ulaşılmasını önledi.
Alevî meselesinde, öyle bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleniyoruz ki,
İslâmî kimlikler ve duyarlıklar az biraz güçlendikçe, “laiklik elden gidiyor!” sopası uzatılıyor hemen
Oysa bu toplumu, farklı inanç, düşünce ve meşrepten insanları bir arada tutacak kimlik, laik kimlik değil. Çok büyük bir ezber bu.
; bölüyor da nitekim:
İslâmî kimliği bastırıyor, etnik kimliğin önünü açıyor, böylelikle ülkenin bölünmesinin yapı-taşlarını döşüyor…
Bu toplumu, ayakta tutacak, hakkıyla kardeş kılacak kimlik İslâmî kimlik ve duyarlıklardır.
Osmanlı, 72 milleti, mezhebi, dini laiklikle bir arada tutmadı; aksine İslâmî duyarlıkların herkese hayat hakkı tanıyan kozmolojik tasavvurunun genişliği ve derinliği nedeniyle ayakta tuttu
15 TEMMUZ RUHU BOMBALANACAK!
15 Temmuz’un arefesinde, Türkiye, Alevî meselesi üzerinden kaşınmaya çalışılabilir…
Gezi’de bir Alevî kalkışması provası yapıldı, 17-25 Aralık’ta da Alevî meselesi kaşındı alttan alta.
Alevî vatandaşlarımızın da, Sünnî vatandaşlarımızın da son derece duyarlı hareket etmesi gereken zorlu bir gelecek bizi bekliyor…
, İstanbul’a yaklaştıkça,
sırasında Alevîleri kışkırtan istirahat tezgâhları artmaya başladı bile…
Kürt meselesinde istedikleri sonucu alamadı emperyalistler.
Alevî meselesini kaşıyacaklar…
Bunun için on yıllardır çok ince hazırlık yapıyorlar…
Sadece şu kadarını söyleyeyim:
Kürt meselesinde bizi birbirimize düşüremediler; ama Alevî meselesi kaşınır ve kontrolden çıkarılacak boyutlar kazanırsa, işimiz çok zorlaşır
Allah muhafaza.
Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşü”, yeni bir Gezi’ye dönüştürülecek…
Hem 15 Temmuz buharlaştırılacak hem de Türkiye’nin fay hatları patlatılacak…
Laiklik üzerinden alttan alta
Laiklik pompalanacak, 15 Temmuz ruhu bombalanacak!
Dikkatli olmamız, kenetlenmemiz, provokasyonlara karşı teyakkuz hâlinde olmamız gerekiyor…
O yüzden hunharca katledilen
Özgecan’ın Alevî kökenli babasının
, kızının barbarca katledilmesi üzerine söylediği “
Anadolu, Nuh’un gemisidir,
” sözünü hepimiz kulağımıza küpe etmeliyiz, diyorum. Vesselâm.